KAPAK- Korkularımıza Dair

KAPAK- Korkularımıza Dair

Hayat, tüm belirsizliklere rağmen içinde bulunduğumuz şartları severek ve çalışarak yani tatmin olarak yaşama sanatıdır. Hastalık ve normal sınırını ayırt etmek kolay değildir ve tartışılagelmiştir. “Normal nedir?” sorusu Sigmund Freud’a sorulduğunda o “Sevebilmek ve çalışabilmektir.” cevabını vermektedir.

Hayatta hangi bölümde, hangi okulda okuyacağımız, çalışma şartlarımızın ne olacağı, kiminle evleneceğimiz, yola çıktığımızda başımıza bir şeyin gelip gelmeyeceği, ne şartlarda ve ne zaman öleceğimiz ve daha bunlar gibi birçok belirsizlik mevcuttur. Belirsizlik karşısında insanın aldığı duygusal ve düşünsel tavırlar olduğu; bunların da başında endişe, korku ve kaygı gibi duygular geldiği bilinmektedir. Korku daha somut ve tehlikeli şeylere karşı yaşanan bir duygu iken kaygı tehlike potansiyeli olduğunda duyumsadığımız şeydir. Endişe ise gelecek hakkındaki belirsizliklerden ötürü hissettiğimiz duygudur. Bu üç kavram benzer anlamlara geldiği gibi çoğunlukla birbirinin yerine de kullanılır.

Kaygı, korku, endişe gibi kelimelerden sonra zihnimizde olumsuz şeyler canlandığı halde bu duygular yaratılıştan bize verilmiştir. Hayatımızı daha planlı, daha düzenli yaşamamızı sağlamakla beraber tehlike durumlarında bizi harekete geçirip önlem almamıza yardımcı olarak bize çeşitli katkılarda bulunmaktadır. Bununla birlikte korkularımızın nereye yönlendiği, şiddeti ve işlevinin bozulduğunda hayatta faydadan çok zarara sebep olacağı da bir gerçektir. Örneğin kaza geçirme belirsizliği karşısında trafiğe çıkmayı bırakan bir kişi, kirlenirim endişesi ile dışarı çıkmayan biri ya da kınanırım korkusu ile toplumda konuşmaktan ya da sınıfta sunum yapmaktan kaçınan öğrenci hem hayatından yeteri kadar hoşnut olamamakta hem de birçok noktada kendisini kısıtlamış olmaktadır. Ne zaman ki bu korkular bizi tehlikelerden korumaktan ziyade belirsizliğe tahammülsüzlüğümüzden ötürü hayattaki olağan şeylerden de kaçınmamıza sebep olursa o zaman işlevini yitirmiş demektir.

Psikiyatrik açıdan kişi hayattaki belirsizlikler sebebi ile aşırı gerginlik, endişe duyuyorsa, duygusal manada çabuk sinirlenmeye ya da çabuk üzülmeye başladıysa, çarpıntı, nefes almakta güçlük, titreme gibi bedensel belirtiler yaşıyor ise ve bunlardan dolayı hayattaki işlevselliği bozuluyorsa; kişide kaygı (anksiyete) bozukluğu tanısı düşünülür ve yardım alması önerilir. Bu durumdan korunmanın belirli yolları da mevcuttur. Başta dayanıklılığımızı arttırmak, belirsizliğe karşı tahammül sınırımızı anlamak gelir. Her konuda olduğu gibi bu konuda da ayet ve hadislere başvurmak gerekirse insanın öncelikli olarak cehennem azabından korkması, günah işlemekten sakınması, günah işlediğinde de tevbe ederek Allah’a sığınması gerektiği anlaşılacaktır.

Kur’an-ı Kerim’de; Gaşiye (her şeyi saran, kaplayan, dehşeti her şeye ulaşan kıyamet günü anlamına gelmektedir), Zilzal (deprem anlamına gelip kıyamet kastedilmektedir), Karia (kapı çalan anlamına gelmekte ve kıyamet kastedilmektedir), İnşikak (göğün yarılması), İnfitar (göğün yarılması), Tekvir (güneşin dürülmesi), Kıyamet sureleri, ismini kıyamet gününden ve o günlerde gerçekleşecek olaylardan almış, daha birçok surede kıyametten, mahşerden, hesap gününden ve cehennem azabından bahsedilmiştir. Korkularını işlevsel şekilde bu noktalara yönelten ve hayatını bu noktada yaşamaya çalışan insan kazanacaktır. Düşünecek olursak Allah (c.c.) gözlerimizi dünyadaki küçük korkulardan alıp sonsuz hayatı kazanma noktasında büyük korkulara çevirmiş ve böylece bizleri sonsuz hayatı kazanma yoluna sevk etmiştir. “Öyle ki, insanlardan zulmedenler dışında hiç kimse sizin aleyhinizde bir delil bulamasın. Artık siz de onlardan korkmayın, benden korkun! Böylece hem size olan nimetimi tamamlayayım hem de siz doğru yolu bulasınız.” (Bakara 150) ayetinde de belirtildiği gibi başka şeylerden değil de Allah’tan korktuğumuzda doğru yolu bulacağımızı, üzerimizdeki nimetin tamamlanacağını, o günde yüzümüzün ağaracağını anlamaktayız.

Belirsizlik karşısında yaşama sanatını en iyi icra eden insanlardan biri olan Hz. Ömer’in bir kişi cehenneme girecek olsa ben miyim diye korku duyarım, bir kişi cennete girecek olsa o ben miyim diye ümit ederim mealindeki sözü ile havf ve reca arasında yaşamak gerektiği de unutulmamalıdır. Ayrıca Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.)’e “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” emri indirildiğinde sahabe efendilerimizin korkularının “gücünüz yettiğince” şeklinde teskin edilmesi de akılda tutulmalıdır. Nitekim Allah Teâlâ “De ki: Ey kendi aleyhlerine olarak günahta haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah (dilerse) bütün günahları bağışlar; doğrusu O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.” (Zümer, 53) buyurmaktadır.

Yine miraçtaki hediyelerden biri olan “Allah’a şirk koşmayan bütün kulların cennete gideceği” müjdesi hatırda tutulmalıdır. Mutasavvıflar dünyada yaşanan olaylar karşısında “başa ne gelmişse en hayırlı olandır” demekte ve dünyevi endişelerden bu şekilde korunmayı önermektedir. Ez cümle hayattaki korkularımız bizleri çok bunalttığında Said Nursi’nin eserlerinde sıkça söylediği “Allah’ı bulan neyi kaybetmiştir, Allah’ı kaybeden neyi bulmuştur?” sorusunu aklımıza getirip amellerimize daha da sarılarak Allah’ın rahmetine ümit bağlamamız gerektiği en güzel ve etkili çözüm yollarından biri olarak karşımızda durmaktadır.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.