SÖZ MEYDANI- Politikanın Meşgul Ettiği İnsanlar

SÖZ MEYDANI- Politikanın Meşgul Ettiği İnsanlar

Demokrasi şöyle tarif edilir: Siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın ya da düzenli aralıklarla halkın özgürce seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu, toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun tüm yurttaşların eşit sayıldığı yönetim biçimi. Demokrasi bir yönetim biçimi mi, yoksa hayatı da düzenliyor mu? Yukardaki tanım, TDK’nin tanımına göre bir yönetim biçimi. Doğru. Ama insanlar konuşurken yanlış veya doğru tüm hareketlerini “demokratik hak” olarak yorumlamaktadır. Bu da bireyin sadece oy kullanma, seçme seçilme haklarının ötesinde bir yaşama biçimini sunmaktadır. Demokrasilere baktığımız zaman çeşitliliği dikkat çeker.

İktidarın seçim yoluyla değiştirilebilir olması halkın iradesine saygıya verilen önemi ifade eder. Seçim öncesi ve sonrası oynanan oyunlar, hileler iradeyi nasıl esir alıyor, görülüyor. Dünyanın en büyük demokrasisi kabul edilen ABD’de seçim öncesi ve sonrası yapılan, edilenlere bakılınca bu daha net görülüyor. Denilir ki; ABD’de halk oy verir ama başkanı tespit eden ekonomik gücü elinde bulunduran şirketlerdir. Halk onlardan birine oy vermek durumundadır. Bazen oyunun bozulduğu da görülür.

Demokrasilerde katılımcılık yönetimin karar alma, planlama ve uygulama süreçlerine devlet dışı kurum, kuruluş veya vatandaşların dâhil olmasını ifade eder. Katılımcılık önemli bir unsur ama katılabilmek için kariyerin ötesinde etkin güçlerin olduğunu da herkes bilir. Yani ileri veya geri demokrasilerde bile iktidarın kendi anlayışındakileri katılıma dahil ettiğini diğerlerinin yönetime katılmadığını biliyoruz.

Biz de yaşadığımız ülke demokrasi ile idare edildiğinden bu konularla meşgul oluyoruz. Yani demokrasinin gereklerini yerine getiren bir yönetim var mı? Demokrasinin bir özelliği de çok partililiktir. Halk istediği partiye bazı sınırlamalarla üye olabilir. Sınırlama olmadan da seçim zamanı istediği partiye oy verebilir. Demokrasilerde muhalif düşüncelerin de olması sebebiyle bireyler gönül verdiği patilerin görüşleri çerçevesinde yönetimle ilgili düşüncelerini, eleştirilerini dile getirebilir. Uygun platformlarda bunu yapabilir. Bunlar demokrasinin güzelliğidir.

Demokrasinin bu özellikleri gereği insanlar politize olabilirler. Hem ekonomik hem politik hem de yönetim bakımından belli seviyeye gelmiş ülkeler demokrasiyi hazmettiklerinden sınırlı sayıda insan politize oluyor. Geri kalan sessiz bir çoğunluk kendi işiyle gücüyle, günlük yaşantısı, ailesi, sosyalitesi ile meşgul oluyor. STK’lara üye olarak çalışıyor, kitap okuyor, çeşitli kültürel etkinliklere katılıyor ve hiç kimseyi ilgilendirmeyen bir kişisel hayatı devam ettiriyor (çalışmak, yemek, içmek, eğlenmek, şehevi duygularının peşinde olmak gibi…). Bu durum o toplumlarda (Batı toplumları diyebiliriz.) memnuniyetsizlik, kutuplaşma, aşırı tartışma, gerginlik, öfke taşması, sinir boşalmasına yol açmıyor. Sınırlı sayıdaki politize olanların dışındakiler seçimden seçime oyunu kullanıyor. Diğer seçime kadar bireysel hayatını kurallar, kanunlar çerçevesinde devam ettiriyor. Mesela İtalya sık erken seçim yapan bir ülke. Buna göre orada dediğim gibi İtalyanlar seçim toplantıları, propagandaları, gösterilerle ilgilenmeden oy kullanıyor, işine devam ediyor. İsrail bile aynı şekilde. Batı ülkelerinde şiddet taraftarı aşırı sağlar olduğu halde halk politize olmuyor. Kavga etmiyor, sürekli bu işle meşgul olmuyorlar.

İleri olmayan demokrasilerde ise Pakistan, İran, Bangladeş, Irak, Hindistan ve Türkiye gibi ülkelerde ise sürekli politika konuşuluyor. Halkın büyük çoğunluğu politize olmuş durumda. Buradan özele, bize gelirsek… Politikanın girmediği yer var mı? Berber, terzi, bakkal, pastane, kahvehane, cami önü sohbetleri, öğretmenler odası, dost toplantıları, aile buluşmaları… vs. Her yerde ama her yerde belediye başkanından bakanlara, cumhurbaşkanına, meclis üyelerinden milletvekillerine kadar herkesçe konuşuluyor.

Normal eğitimli veya görgülü insanlardan, sanatçısına, akademisyenden sporcusuna kadar herkes idareyi eleştiriyor, ona kızıyor. Tabi ki aynı yerde karşı partiden insanlar da olduğu için olay tartışmaya, ses yükselmesine, küfürleşmeye, kavgaya, küsmelere, kırgınlıklara… dönüyor. Halbuki uğruna kırdığımız, döktüğümüz idareciler hep yan yana olabiliyorlar. Bunun acısını 1980’e kadar ve darbe sonrası gençlerde çok çektik. Birbirini vuran gençlerin hepsinin ortak noktası Anadolu’nun garipleri, fakirleri olmasıydı. Darbe sonrası hapisleri dolduran da yine onlardı.

Orhan Veli “Neler yapmadık su vatan için! Kimimiz öldük; Kimimiz nutuk söyledik.” diyor. Konu vatan olunca gerisi teferruat diyoruz. T. Fikret de şöyle demiş.

Vatan senden hayat umar, hizmet

Sen yaşarsan o canlanır;

Vatan için ölmek de var,

Fakat borcun yaşamaktır…

 

Ama vatanı yaşatacak vatan evlatlarının çok politize olmaları da vatanı, milleti bölüyor, insanımızı hedeften uzaklaştırıyor.

1980 öncesi sol ve sağ diye iki lider S. Demirel ile B. Ecevit toplumu öyle gerdiler ki…

1970-1980 arası nesli büyük oranda kaybettik. Bilimde, sanatta kimse yetiştiremedik. Batı’ya kul olduk. Eğer T. Özal topluma güven aşılamasa “biz her şeyi yapabilirize” inandırmasaydı işimiz epey zordu. Toplum, ders almadı ki, sağcı solcu liderler tekrar devreye girdi, politik kavgaları başlattılar ve kayıp yıllara devam ettirildik.

Bizim toplumumuzun güzel özelliklerini saya saya bitiremeyiz. Ama ah bir politize olmasak. Politize olduğumuz zaman verimli çalışmalar yapamıyoruz. Hiç faydası olmayan tartışmalarla vakti harcıyoruz. İsterseniz haber kanalı ekranlarda hemen her gün boy gösteren ve her konuda fikir beyan eden akademisyen, gazeteci, politikacı, yazar, düşünür gibi kişilere bakın, alanında çaplı, derinlik, farklılık ifade eden bir eseri olan var mı? Bunlar toplumu gererek kendi varlıklarını devam ettiriyorlar. İtibar etmemek gerekirken belli yaş grubunun (orta ve ileri yaş grubu) bunların abonesi olduklarını, duyduklarını da yukarda andığım meclislerde sattığını görüyoruz.

Politikanın meşgul ettiği insanların, birikimlerini kaybettiklerini ve asıl hedeften uzaklaştıklarını görüyoruz. Politikacıların işi o. Ülkeyi yönetmek, milleti temsil etmek iddiasındaki bu insanlarını icraatlarını seçim döneminde değerlendiririz. İşini yapmayan ya da iyi yapmayanları tespitle oyumuzu veririz. Ama hep onlarla meşgul olamayız. Demem o ki biz Müslümanlar bir büyük yolun müdavimleri olarak yeryüzüne İslam’ı hakim kılmayı hedeflemişiz. O yolda malımızla, kalemimizle, düşüncemizle, konumumuzla, canımızla, makamımızla yani herkes kendi imkanlarıyla hizmet etmekle mükelleftir. Dolayısıyla çok politize olup gece gündüz yöneticilerle meşgul olursak esas verimli olacağımız alanlarda fakirleşir hatta yok oluruz.

Dilimize, gönlümüze sahip olalım ve alanımızda çalışalım. Kalın sağlıcakla…

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.