Gayemiz

Gayemiz

“Biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık. Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi katımızdan edinirdik, bunu asla yapmayız.”(Enbiya,16-17)

“Sizi sırf boş yere yarattığımızı ve sizin artık huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?”( Müminûn, 115)

Dinimize göre insan boş yere, gelişigüzel yaratılmamıştır. Allah’ın mahlûkatının tamamında şüphesiz hikmetler bulunur, ancak O’nun kulları bazen bunlara anlam veremeyebilir. Anlam verememesi bunların saçma olduğunu göstermez. Zira insan aklı kusurludur ve bazı şeyleri anlayamaz.

“Hani rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Biz seni övgü ile tesbih ederken ve senin kutsallığını dile getirip dururken orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?” dediler. Allah “Şüphe yok ki, ben sizin bilmediklerinizi bilirim” buyurdu.” (Bakara, 30)

Bu ayette halife vekil manasındadır. İnsanlar böylelikle Allah’ın iradesini temsil eder, emir ve nehiylerini yerine getirir. Bu aynı zamanda insana verilen değerin başka bir ifadesidir. Ancak insan bu görevi alarak yaptıkları davranışlardan mesul ve mükellef hale gelmiştir. Öyle ki bu sorumluluğun ağırlığını Allah Teâlâ şöyle ifade etmiştir:

“Biz emaneti göklere, yerküreye ve dağlara teklif ettik, ama onlar bunu yüklenmek istemediler, ondan korktular ve onu insan yüklendi. Kuşkusuz insan çok zalim, çok bilgisizdir.” (Ahzab, 72)

Allah her ne kadar insanı halife kılıp ona değer verişse de bazen mesuliyetini yerine getirme noktasında yetersiz kalabilir. Zira insanlar unutkandır. Öyle ki bu unutkanlık onların cennet bahçelerinden yeryüzüne inmelerine neden olmuştu:

“Biz de (Âdem’e) şöyle demiştik: “Ey Âdem! Şüphesiz bu (İblis) sana ve eşine düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, sonra bedbaht olursun (sıkıntı çeker, perişan olursun).” Nihayet şeytan ona vesvese verdi ve şöyle dedi: “Ey Âdem! Sana sonsuzluk ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi?” Bunun üzerine ikisi de o ağaçtan yediler. Hemen ayıp yerleri kendilerine açılıp görünüverdi. Ve üzerlerine cennet yaprağından örtüp yamamaya başladılar. Âdem Rabbinin emrinden çıktı da şaşırdı.” (Taha, 117-121)

Ahzab suresinde insanların zalim oluşuna yapılan vurgu aslında bu durumdur. Allah Teâlâ başka bir ayette ise insanoğlunun yaratılış sebebini şöyle anlatmıştır:

“Ve ben, cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”( Zariat, 56)

Buna göre insanların bu dünyadaki en temel gayesi Allah’a kulluk etmek olmalıdır. Ancak bu kulluk görevi yalnızca ibadet etmekle olmamalı, kişi yaşam boyu tasarruflarında tutarlı olmalıdır. Yani Allah’ın emirlerini yerine getirip nehyettiklerinden de sakınmalıdır. Böylelikle kişi öyle bir aşamaya gelir ki artık yemek yemesi, uyuması ve diğer dünyevi işleri artık bir ibadete dönüşür.

Yine Allah’a iman eden bir kul için esas olan şey O’na ibadet etmek olduğu gibi bunu yine sadece O’nun rızası için yapmak başka bir beklentiye kapılmamaktır:

“Allah’ın rızasına uyan kişi, Allah’tan bir gazaba uğrayan ve barınma yeri cehennem olan kişi gibi midir? Ne kötü barınaktır o.” (Al-i İmran, 162)

“Onların ‘gizlice söyleşmelerinin’ çoğunda hayır yok. Ancak bir sadaka vermeyi veya iyilikte bulunmayı ya da insanların arasını düzeltmeyi emredenlerinki başka. Kim Allah’ın rızasını isteyerek böyle yaparsa, artık ona büyük bir ecir vereceğiz.” (Nisa, 114)

Tabi ki bu kulluk vazifesi ve Allah’ın rızasının kazanılması kolay değildir. Çünkü önceki ayetlerde de belirttiğim gibi Allah bu görevi dağlara emretmiş ve onlar kabul etmemişti. Dünyada inanç uğruna karşılaşılan zorluklarda Allah’a iman eden kişi kesinlikle amacından uzaklaşmamalı, bu dünyanın bir imtihan yeri olduğunu unutmamalıdır. Zira cennetin yolları dikenlerle kaplıdır.

“Elif-lâm-mîm. İnsanlar, denenip sınavdan geçirilmeden, “İman ettik” demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar? Andolsun ki biz, onlardan öncekileri de sınamıştık. Allah, elbette doğru olanları ortaya çıkaracaktır. O, yalancıları da mutlaka ortaya çıkaracaktır.” (Ankebut; 1-3)

Bu ayetler Mekke döneminde müşriklerin müminlere olan baskılarının arttığı dönemde nazil olmuştur. Böylelikle sadece “İman ettim” demenin yeterli olmayacağı, asıl imanın kişinin inancı uğrunda gördüğü güçlüklerden sonra anlaşılacağı vurgulanmıştır.

Aynı şekilde bu sıkıntılar geçmiş peygamberler ve ümmetleri için de geçerli olmuş, onlar da bu uğurda zorlu mücadeleler vermiştir:

“Nice peygamber vardır ki onunla birlikte birçok Allah erleri savaştılar. Allah yolunda başlarına gelenlerden ötürü gevşemediler, yılmadılar, boyun eğmediler. Allah, sabredenleri sever.” (Âl-i İmran, 146)

Mükellefiyetini erine getiren mümin ahirette umduğuna kavuşacak ve gayesine de ulaşmış olacaktır:

“Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vadetmiştir. Allah’tan olan hoşnutluk ise en büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.” (Tevbe, 72)

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.