KUR’AN İKLİMİ- İnfak / Harcama Ahlakı

KUR’AN İKLİMİ- İnfak / Harcama Ahlakı

Yüce Allah, İsra Suresi 29. ayette şöyle buyurmaktadır:

وَلَا تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً إِلَى عُنُقِكَ وَلَا تَبْسُطْهَا كُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُومًا مَحْسُورًا

Elini boynuna bağlama/cimrilik yapma; elini büsbütün açık da tutma/israf etme. Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) hasretini çeker durursun.”

Bu ayet-i kerimede yüce Allah, infak etmenin/harcamanın edebini öğretmektedir. Bu ayette “elini boynuna bağlama” denilmek suretiyle cimrilik yasaklanmakta; “elini büsbütün de açık tutma” denmek suretiyle de israf etmek yasaklanmaktadır. Yüce Allah, bu ayette güzel bir örnek vermek suretiyle cimrilik ve israfı veciz bir üslupla yasaklamaktadır. Allah’ın verdiği nimetleri harcamada dengeli ve ölçülü davranmak tavsiye edilmektedir. Şayet insan, harcamada dengeli ve ölçülü davranmazsa elinde avucunda ne varsa her şeyini kaybeder ve kınanacak bir duruma düşebilir.

Yüce Allah, insanı en güzel bir surette yaratmış[1] ve ona sayısız nimetler vermiştir.[2] İnsana verilen nimetler bir emanettir. Bu nimetlerin gerçek sahibi yüce Allah’tır. Dolayısıyla bu nimetleri, hakiki sahibi yüce Allah’ın rızası doğrultusunda harcamak gerekmektedir. Yüce Allah, “Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.[3] buyurmaktadır. Yüce Allah israfın her çeşidini yasaklamış ve haram kılmıştır.

O halde israf nedir? Arapça seref kökünden türetilmiş olan israf kelimesi sözlükte; “haddi aşmak, hata, cehalet, gaflet” gibi anlamlara gelmektedir. Çoğunlukla mal harcamada kullanılan israf kavramı, terim olarak; “insanın yapmış olduğu her fiilde haddi aşması” anlamına gelmektedir.[4]

İsraf, insanın sahip olduğu maddî manevî her şeyi haddi aşarak, ölçüsüz ve gereksiz bir şekilde kullanmasıdır. Sağlık, insana verilen önemli bir nimet olduğu gibi zaman da önemli bir nimettir. Gereksiz yere musluktan fazla akıtılan su, fazla yakılan elektrik de israftır. Dolayısıyla bütün bu nimetlerin israf edilmemesi gerekmektedir.

İsrafın zıddı olan cimrilik ise, insanın sahip olduğu maddî manevî her şeyi, yeri ve zamanı geldiği halde harcamaması demektir. Her iki davranış şekli de Kur’an’da yerilen ve yasaklanan davranışlardır. İslam dininde savurganlık ifrat, cimrilik ise tefrit olarak nitelendirilmektedir. Doğru olan ise dengeli harcamaktır. Zira İslam dini denge dinidir. Nitekim Kur’an’da hakiki müminler anlatılırken; “Onlar harcadıkları zaman ne israf ederler ne de cimrilik yaparlar, ikisi arasında dengeli ve ölçülü bir yol tutarlar.[5] denilmek suretiyle övülmektedirler. Hz. Peygamber (s.a.v) de “işlerin en hayırlısı orta yollu olanıdır.”[6] buyurmuştur.

Kur’an’da israf, şeytanların fiiline benzetilmekte ve israf eden insanlar ise, “Şüphesiz ki israf edenler şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise rabbine karşı çok nankördür.[7] denilmek suretiyle yerilmekte ve ayıplanmaktadır. Sahip olduğu maddî manevî değerleri harcamada savurganlık yapanların, şeytanlara benzetilmek suretiyle ne kadar çirkin bir işle meşgul oldukları ifade edilmektedir.

Kur’an-ı Kerim’de israf yasaklandığı gibi Hz. Peygamber de hadis-i şeriflerinde israf üzerinde özenle durmuş ve israfı yasaklamıştır. Nitekim Allah Resulü israfla ilgili şöyle buyurmuştur: “Dilediğini ye, dilediğini giy, ancak iki huy seni yanıltmasın: İsraf ve kibir.”[8], “Kibirsiz ve israfsız olarak yiyiniz, içiniz, giyininiz ve sadaka veriniz. Zira Allah, kulunun üstünde nimetini görmek ister.”[9]

Şu olay, Hz. Peygamber’in israf hususunda ne denli titiz davrandığını çok güzel bir şekilde göstermektedir: Bir gün Hz. Peygamber (s.a.v), Hz. Sa’d’ın yanına uğrar. Hz. Sa’d o esnada abdest almaktadır. Rasulullah (s.a.v) onun suyu aşırı bir şekilde kullandığını görünce; “Ey Sa’d bu israf da nedir?” diye sorar. Hz. Sa’d (r.a) ‘abdestte israf olur mu?’ dediği zaman, Allah Resulü: “Evet, hatta akmakta olan bir nehirde abdest alsan bile”[10] buyurmuştur. Dikkat edilirse Hz. Peygamber akıp giden bir nehirden abdest alırken dahi suyu israf etmemeyi tavsiye etmektedir. Buna göre günümüz Müslümanları olarak hayatımızda yaptığımız harcamaları bu doğrultuda yeniden değerlendirmeliyiz.

İsraf gibi cimrilik de yasaklanmış ve haram kılınmıştır. Nitekim yüce Allah, “Allah’ın verdiklerinden cimrilik edenler, sakın bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar, bilakis bu onların kötülüğünedir. Cimrilik yaptıkları şey, kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah işlediklerinizden haberdardır.”[11] buyurmak suretiyle cimrilik yapanları yermekte ve kıyamet günü karşılaşacakları azapla uyarmaktadır.

Hz. Peygamber de “Cimrilikten sakınınız. Çünkü cimrilik, sizden önceki milletleri helak etmiştir.”[12] buyurarak cimrilikten uzak durmayı emretmiştir. Yine başka bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (s.a.v), “Cimri kişi Allah’a uzak, Cennet’e uzak, insanlara uzak ve Cehennem ateşine yakındır.”[13] buyurmuştur. Cimrilik kâfir ve münafıkların vasfıdır. Onlar, Allah’ın verdiği nimetleri sadece kendilerine ait zannederler, o mallarda yoksulların da hakları olduğunu kabul etmezler ve onlara infakta bulunmazlar. Hatta diğer insanlara da cimriliği tavsiye ederler. İnanan insanlar ise, cimri olamazlar. Bilakis inanan insanlar cömert insanlardır. Allah’ın verdiği nimetlerde fakir ve muhtaçların da hakları olduğunu bilir ve onlarla bu nimetleri cömertçe paylaşırlar. Zira şunu çok iyi bilirler ki, cömertlik Allah ve Resulünün ahlakıdır. Kim Allah ve Resulünün ahlakıyla ahlaklanırsa onların sevgisine ve rızasına nail olur.

Netice olarak diyebiliriz ki, israf da cimrilik de İslam dininde yasaklanan iki davranıştır. İsraf etmek ifrat olarak nitelendirilirken, cimrilik ise tefrit olarak nitelendirilmiş ve haram kılınmıştır. İnanan insan, ne israf eder ne de cimrilik yapar, harcamada daima dengeli ve ölçülü hareket eder. Allah’ın emanet olarak verdiği maddî manevî bütün nimetleri sadece ihtiyacı kadar sarf eder. Allah’ın verdiği nimetlere şükreder.

 


*     Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri bölüm başkanı.

[1]     Tin, 95/4.

[2]     İbrahim, 14/34; Nahl, 16/18.

[3]     A’raf, 7/31.

[4]     İbn Manzur, Lisanu’l-Arab, Beyrut 1990, IX, 148.

[5]     Furkan, 25/67.

[6]     Aclûnî, Keşfü’l-Hafa, I, 391: Beyhakî, Şuabü’l-İmân, .

[7]     İsra, 17/27.

[8]     ez-Zuhaylî, et-Tefsiru’l-Münir, Dâru’l-Fikr, Dımeşk 1991, VIII, 184.

[9]     Buharî, Libas,1; Nesaî, Zekât, 66; İbn Mace, Libas, 23; Ahmed b.Hanbel, el-Müsned, I, 247, 274, 328.

[10]    İbn Mace, Taharet, 48; Ahmed b.Hanbel, el-Müsned, II, 221.

[11]    Al-i İmran, 3/180.

[12]    Müslim, Birr, 56.

[13]    Tirmizî, Birr, 40.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.