KAPAK – HZ. NUH’UN GEMİSİ VE MAVİ MARMARA

KAPAK – HZ. NUH’UN GEMİSİ VE MAVİ MARMARA

Ayeti kerimede Rabbimiz bizden nasıl bir kul olmamızı tarif ederken şöyle buyuruyor:

“Ey iman edenler, Allah’tan korkup sakının ve (sizi) O’na (yaklaştıracak) vesile arayın, O’nun yolunda cihat edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz.”    (Maide, 35)

Müminler Allah’ın yolunda duran, engel teşkil eden tüm güçlerle mücadele etmek zorundadırlar. “Allah yolunda elinizden geleni yaparsanız, ancak, Allah’ın rızasını kazanabilir ve O’nu memnun edebilirsiniz. O halde, sizi Allah’ın yolundan alıkoyan, O’ndan yüz çevirten kulları olarak, O’nun yolunu izlemekten alıkoyan ve sizi kendilerinin veya başkalarının kulları olmaya zorlayan Allah’ın yolu üzerindeki her türlü kişi, grup ve güçle mücadele edin.”

Gerçek başarı ve kurtuluşun ise, tümden ve yalnızca Allah’a kul olup, başka hiçbir şeye boyun eğmeden açıktan ve gizliden Allah’a itaatte yattığı ortadadır. Böyle olunca, düşmanla kuşkusuz bir çatışma durumu doğacaktır. Bu nedenle, “Mümin” tüm düşman ve karşıt güçlerle her zaman ve her durumda savaşa tutuşmadıkça amacına ulaşamaz. Ne zaman tüm bu engelleri ortadan kaldırırsa, işte o zaman Allah’ın yolunda yürümesini sürdürür.

İ.H.H.’ nın organize ettiği, çoğunluğu Türk olan, dünyanın birçok ülkesinden gönüllü ve yürekli insanların Mavi Marmara gemisiyle katıldığı Gazze’ye yolculuk, bana Nuh (aleyhisselam.)’ın gemisini ve onun müşriklere karşı mücadelesini hatırlattı. Hz. Nuh, dokuz yüz elli senelik ömrünü milletini davet etmekle geçirmişti. Hiç kuşkusuz milleti de uzun ömürlü insanlardan oluşuyordu.

Hz. Nuh ( aleyhisselam’ın), uzun yıllar verdiği mücadelenin, yaptığı davetin sonunda Rabbine sunduğu bilânçodan anlaşıldığı kadarıyla onun milleti büyüklenme, burun kıvırma, serkeşlik yapma ve sapıklıkta o kadar ileri gitmişlerdi ki, onlara yönelik mesajın `uyarı’ kelimesi ile özetlenmesi son derece normaldir. Kavmine yönelik davetine ilk önce acıklı azapla başlaması, dünya veya ahirette veya her ikisinde başlarına gelecek olan çetin azabı gündeme getirerek söze girişmesi, onların durumuna son derece uygundur.

Hz. Nuh Rabbi olan Allah’a: “Ben muhakkak ki kavmimi gece ve gündüz ruhlarını Sana ulaştırmayı dilemeye ve diledikten sonra bana tâbî olmaya davet ettim.” (Nuh-5) diyor. Yani peygamberliğinin ona yüklediği en önemli görevi, yani insanları cehennemden kurtaracak olan olmazsa olmaz şartı ve ikinci kat cennete ulaşmanın olmazsa olmaz şartı olan tâbiiyete tebliğ etmiş olduğunu söylüyor.

“Fakat benim davetim, (benden) kaçışlarından (uzaklaşmalarından) başka bir şeyi artırmadı.” (Nuh-6) Allah’a ulaşmayı dilemeye ve tabiiyete davet sadece Hz. Nuh’tan kaçanların sayısını artırmıştır. Tıpkı 19 yaşında hayatının baharında, amacı Filistinli kardeşlerine insani yardım için giden Furkan’ın kan içen vampir Şaronun torunlarına anlatamadığı gibi… Belki onlara anlatamadı ama dünyaya anlatmayı başardı 19 yaşında anlından vurularak şehit olan yavrum. Belki buradaki Yahudi âşıklarına feryadını duyuramadı ama Müslümanların yeniden dirilişine öze dönüşüne vesile oldu Furkan’ım… Elhamdülillah. Nuh (aleyhisselam.):

“Ey milletim! Şüphesiz ben, size gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.” Uyarıcılığını açıkça ortaya koyuyor, gerekçesini, kanıtını gözler önüne seriyor. Mesajını iletme işini ağırdan almaya kalkışmıyor. Onları çağırdığı gerçek hususunda ve sunduğu gerçeği yalanlayanları bekleyen azap hususunda kapalılığa, karışıklığa yer vermiyor.

Onları çağırdığı şey son derece basit, açık ve tutarlıdır: “Allah’a kulluk edin ondan sakının ve bana itaat edin.” Tek ve ortaksız Allah’a kulluk. Duygu ve davranışlara egemen olan Allah’tan korkmak. Hayat düzenlerini ve davranış kurallarını alacakları bir kaynak olarak öngördüğü peygamberine itaat.

 

“Ve muhakkak ki benim onları, Senin mağfiret etmen için her davet edişimde, (duymamak için) parmaklarını kulaklarına tıkadılar ve (görmemek için) elbiselerine büründüler ve (bu davranışlarında) ısrar ettiler ve kibirlenerek büyüklük tasladılar.” (Nuh-7)  

Tâbî olmak mağfirete yani günahların sevaba çevrilmesine davettir. Hz. Nuh’un, Allah’ın mağfiretine her davet edişinde parmaklarını kulaklarına tıkamışlar ve Hz. Nuh’un yüzlerini göremeyeceği tarzda elbiselerine büründüler ve böyle yaparak direnmekte israr ettiler ve tekebbür ettiler ve büyüklük tasladılar. Sonra Hz. Nuh, kavmini açıkça, cehri olarak da Allah’a ulaşmayı dilemeye ve tâbî olmaya davet ettiğini beyan ediyor.

Bin yıl geçsede, beş bin yıl geçse de aynı zihniyet, aynı tıyniyet devam ediyor. Hak-batıl mücadelesi aralıksız devam ediyor. Dün Nuh (aleyhisselam.)’ın gemisiyle alay ediyorlardı, O’nu her gün öldüresiye dövüyorlardı. Dün yine Mekke de ki bir avuç Müslümana Ebucehiller aylarca ambargo uyguluyorlardı. Bu gün dünden hiç farklı değil değerli kardeşlerim. 19 yaşındaki yiğidimi Mavi Marmara da öldüresiye dövüyorlar ve dünden farklı olarak alçakça bir metre mesafeden kafasına kurşun sıkıyorlar. İnsan bu kadar da mı cani olur…

Nuh (aleyhisselam.): “Rabbim, muhakkak ki onlar bana asi oldular (isyan ettiler). Ve malı ve evlâdı kendisine hüsrandan başka bir şeyi artırmayan kimselere tâbî oldular.” (Nuh-21)  dedi. “Ve büyük hileler kurdular.” Nuh’a karşı oradaki ahali hileli tuzaklar kurmuşlar, büyük tuzaklar. Dünyanın gözü önünde uluslar arası sularda  silahsız masum insanlara kurulan tuzak gibi.

“Ve Hz. Nuh: “Rabbim, yeryüzünde kâfirlerden dolaşan bir kimse bırakma.” (Nuh-26) dedi. Halkı Hz. Nuh’u öylesine rahatsız etmişler ki, sonunda Hz. Nuh Allah’a: “Rabbim yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi sağ bırakma.” diye duada bulunuyor. Seksen kişiden başka Rabbim kimseyi bırakmıyor. Hatta oğlu Kenan’ı bile. Kan kardeşliğinden önemli din kardeşliği… Kan bağından din bağı daha önemli olduğu için Yüce Allah Nuh (aleyhisselam.)’a oğluna dahi oğlum dememesini ve onun için azgın sularda iman etmediği için boğulup gitmesini istiyor. Yani gemiye binemiyor.

“Muhakkak ki eğer Sen, onları (yeryüzünde) bırakırsan, Senin kullarını dalâlete düşürürler ve facir kâfirden başka (evlât) doğurmazlar.” (Nuh-27)

Allah’a kulluk sunmaya, O’ndan korkmaya ve peygamberine itaat etmeye ilişkin çağrıya olumlu karşılık vermenin ödülü bağışlanma ve geçmiş günahların sorumluluğundan kurtulmadır; hesaplaşmanın Allah’ın bilgisinin kapsamında belirlenen bir süreye kadar ertelenmesidir, kıyamet gününe kadar hesap sorulmamasıdır. Dünya hayatında topyekün yok edilme durumunda kalmamalarıdır

Hz. Nuh peygamber hiçbir çıkar gözetmeden, herhangi bir maddi yarar sağlamayı düşünmeden milletinin doğru yola gelmesi için onurlu, saygın ve soylu mücadelesini sürdürüyor. Bu soylu hedefe ulaşmak için burun kıvırmalara, büyüklenmelere, alaycı saldırılara göğüs geriyor. Dokuz yüz elli sene boyunca destansı bir sabır örneği gösteriyor. Çağrısına olumlu karşılık verenlerin sayısı neredeyse hiç artmıyordu. Ama olsun o gün Nuh (aleyhisselam) pes etseydi bugün Mavi Marmara olmayacaktı. Şehadete susayanlar olmayacaktı. En önemlisi Mavi Marmara’ya binemeyen milyonlarca müslümanın pişmanlığı olmayacaktı. Cennette bizleri seyreden dokuz şehidimizin şehadetini Rabbimden makbul kılmasını niyaz ediyorum. Filistindeki ve tüm dünyadaki müslüman kardeşlerimizin de içinde bulunduğu mezalimden en kısa sürede kurtulması içinde hepinizden dua istiyorum.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.