1980 Sonrası Türkiye’de Esen Değişim Rüzgarları ve Ekonomide Yerinden Oynayan Taşlar

İKTİSAT, Arapça’da KA-SA-DE fiilinin bir türevidir. Ka-sa-de fiili lügatte “Yol-düz olmak, kaside söylemek (edebiyatta)” anlamındadır. “Li ve ila harfi cer”leriyle, yönelmek ve kasdetmek, “fi harfi-i ceriyle de, mutedil davranmak, adaletle hükmetmek ve israf etmemek, anlamlarına gelir.
İKTİSAT, ise kişinin işlerinde ifrat ve tefritten sakınması ve israf etmemesi anlamına gelir. (1)
Istılahi manada İKTİSAT (kendi sahasında, ekonomik alanda) evrenin mutlak sahibi tarafından yeryüzünün en şerefli ve değerli varlığı insana ihsan ve hibe edilen (toprak gibi) kıt kaynaklı nimetlerini müteşebbis insan aklı ile en az emek sarf ederek en çok menfaat sağlamayı ve istifade etmeyi öğreten bir ilim dalıdır.
İslam’da iktisat ilminin temeli, dünya ve ahiret kefesi arasındaki mizan terazisinin dengesi üzerine kurulmuştur. Onun için her müslüman ve mü’min aynı zamanda birer muktesit (iktisatçıdır)tir. †mmet-i muktesidenin muktesit olması da gayet tabiidir ve elzemdir. Bu açıdan iktisat, ekonomi kelimesinden daha geniş ve kapsamlıdır. Zira ekonomi, insanın sadece dünya hayatına ve maddi cephesine hitap ederken, iktisat kişinin uhrevi hayattaki dengelerini de içine alır. Bu durum bütün kitapların anası olan Kur’an-ı Kerim’de Fatır Suresi’nin 32.nci ayetinde şöyle ferman buyurulmaktadır: “İnsanlardan kimi kendisine zulmeder, kimi ortadadır, kimi de Allah’ın izniyle hayırlarda öne geçmek için yarışır. İşte büyük fazilet budur. Müfessirler ayet-i kerimede geçen kendisine zulmetmek ifadesini Kur’an’a göre amel etme yönünde kusur etmek veya sadece dünya menfaatlerini tercih etmek şeklinde yorumlamışlardır. Ortada olmak ifadesini günahı sevabına denk olmak yahut hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi de ahiret için çalışmak şeklinde tefsir etmişlerdir. Hayırda öne geçmek ifadesini Şer’i Şerif’e (dini mübine) uygun olan davranışa başkalarını da yöneltmek ve yönlendirmek yahut veren elin alan elden üstünlüğü ve üretken insan olmanın fazileti şeklinde özetlenmiştir. (2)
İktisat ilminin unsurları toprak, emek, sermaye ve müteşebbistir. İktisat ilmi’nin konusu ise insan ve para (emek) ilişkisidir. Para, emeğin karşılığında takas edilen hizmetin değer ölçüsüdür. Para, her türlü iktisadi değişimde herkesçe kabul edilen değişim araçlarının tümüdür. Klasik sistemde para bir peçedir, tüldür, yansızdır. Paranın gerçek değeri satın alma gücüdür, uğruna dökülen kan, gözyaşı ve alınteridir. İyi bir paranın özellikleri yeknesak olması, taklit edilememesi, bozulmaması, taşımaya elverişli bölünebilir ve değerini her zaman ve her yerde koruyabilmesidir. Para bir mübadele birim ve aracıdır. Değer ve hesap birimi olan para devlet ve millet bazında ödeme aracıdır. (3)
Ekonomide paranın satın alma gücü (k), -1- tam sayısının fiyatlar genel düzeyi (f)’ne bölünmesi ile hesaplanır. Yani k=1/F’tir. Örneğin 1984 yılında ulusal fiat endeksi 150 iken milli paranın satın alma gücü 66, yitirdiği değer ise 44 olarak gerçekleşmiştir. (4)
24 Ocak 1980’de açılan ekonomik önlemler paketinde yapılan devalüasyon ile milli parramız yabancı paralar karşısında güneşi gördüğünde eriyen buz kalıbı gibi sürekli değer kaybetmektedir. TL, üzerinde taşıdığı bol sıfırlı nominal değeri ile gerçek değeri yani (satınalma gücü) arasındaki denge bozulmuş, aradaki fark TL aleyhine artan oranda ivme kazanmaya devam etmektedir. Mesela, 1923’lü yıllarda Türkiye 1 dolar için 90 kuruş öderken 1999 yılı bütçesinde daha şimdiden 1 Dolar için, 374.000-TL. ödeneceği, tahmin edilmektedir. Bilgi ve iletişim çağında artık ülkelerin gücü sınırlarının genişliği ve nüfuslarının yoğunluğu ile ölçülmemektedir. Dünya konjonktüründe siyasi ve ekonomik gücün kaynağı para’dır. Para kimde ise güç de onda, mühür de ondadır. Süleyman da O’dur. Ağzı olan değil, parası olan konuşmakta, iktidar ve söz sahibi olmaktadır. Saklanan Saman (servet)ın zamanı gelmiştir artık. †lkeler ve insanları geleceği ellerindeki ekonomik güçlerle yönlendirmektedir. Küresel Yeni Dünya Düzeni para üzerinde kurulmuştur. Türk lirasını koruma kanununa rağmen TL’nin başına gelenler ülkemizde yürütülen pasif para politikalarının olumsuz tezahürleridir. Türk insanı buna layık değildir. Tekrar başa dönecek olursak para emeğin değer ölçüsüdür. İnsanın çalışması ve alın teridir. Günümüzde kendi milli paraları değerli olan milletler belki bedensel çalışma ve işgücü (emek) itibariyle Türk insanını geçemez. Ancak, onların çalışması zihinsel ve düşünseldir. Müteşebbisleri beyin gibi çalışmaktadır. Nasıl ki 85 kg’lık bir insan vücudunu 4-5 kg’lık kafa idare ediyor, onlar da bilinçsiz olarak ter döken urbalarla dolu et ve kemik yığınlarını idare edip çalıştırmakta, ekonominin kanını kılcal damar ve geniş hortumlarla kendi ülkelerine pompalamaktadırlar.
Öyle olmasaydı bugün, dünyaya merhaba diyen bir Türk insanı annesinden 156 dolar borçlu bir çocuk olarak doğmazdı. Para ekonominin işlemesi için dönen önemli bir çarktır. Para güvenilirlik özelliğini devletin yasama organı ile yasalaştırılan kanunlar ve hükümetler eliyle yürütülen politikalardan alır.
DEVLET, belli sınırlar içindeki insan topluluğunun ortak iradesine ait hakimiyetin teşkilatlanmış şeklidir. Aristo’ya göre devlet, ferdin siyasi bir varlık olarak mensup olduğu organik bir bütünlüktür. (5)
İmam-ı Gazali’nin ihyasında belirtildiği üzere bütün ilimlerin başı siyaset ilmidir. İlim hikmetsiz olmaz. Hikmetin başı ise Allah korkusudur. İktisat ilmi ve onun konusu olan para da ancak Allah korkusuyla hareket eden insanların elinde değer kazanır. İnsanın manevi değeri iman ve ahlakı, maddi (ekonomik) değeri ise emeğini temsil eden cebinde taşıdığı parasıdır. Allah katında sürekli değer kaybeden insanlardan oluşan toplulukların parasının da değeri yani alım gücü düşer. Ekonomide hala tarifi mümkün görülmeyen “görünmeyen el” Allah’ın kudretidir.
Zira insan kendisine yeryüzünün halifesi olma görevini münasip görüp tevdi ve hibe eden kainatın mutlak sahibi yaratıcısına asi gelerek yeryüzünün siyasi idaresini münkirlere bırakırsa sonuç kaçınılmazdır. Sonuç büyük bir varta (tehlike)dir. çünkü para hizmet aracı olmaktan çıkar. Parayı taşıyan mikroplar, paranın taşıdığı mikroplardan daha tehlikeli ve acımasız olmaya başlar.
Bu genel bilgilerden sonra “†lkemizde 1980″den sonra sermaye akışındaki değişim rüzgarları, yerinden oynatılan ekonomik taşlar” konusuna gelelim.
Öncelikle belirtelim ki; Türkiye’de 12 Eylül 1980’de askeri bir darbe yapılmıştır. Sivil yönetim idareyi askeri yönetime devretmiştir. Bundan önce24 Ocak 1980’de Başbakan Sn. Süleyman Demirel tarafından piyasa ekonomisine yönelişi başlatan bir Ekonomik Önlemler Paketi açılmıştır. Türk milletine hediye paketi gibi sunulan bu mukavva kolinin içinden bakınız neler çıkmıştır:
1- Fiyatlar, döviz kurları ve faiz oranları serbest bırakılmıştır. Fiyat Denetim Komisyonu kaldırılmıştır.
2- Türk lirası devalüe edilerek 1 $=47 TL’den 70 TL’ye yükseltilmiştir. Vatandaşın cebinde bir gecede 23 TL çalınmıştır.
3- †retim ve ihracatı artırmak amacıyla Yabancı Sermaye’yi Teşvik Dairesi kurulmuştur. Ayrıca T.C. Merkez Bankası nezdinde İhracaat Teşvik Fonu kurulmuştur. Daha sonra bu fon yapılacak hayali ihracatlara alet olmuştur.
4- KİT’lerin kapsam alanları daraltılmış, özelleştirmeye yol açılmıştır. Devletin eli ekonomiden çektirilmeye başlanmıştır. Sağmal KİT’ler zamanla vatandaş Rıza’nın sırtında gezen bitlere satılmıştır.
5- 1979 yılında % 63.9 olan enflasyon 1980 yılında %107.2 olmuştur. 1998 yılı sonunda da kümülatif %86’dan fazla olacağı tahmin edilmektedir.
6- Gelir ve Kurumlar vergisinde değişiklikler ve reformlar yapılmış, peşin vergi sistemine geçilmiş, Kurumlar vergisi %50’den %40’a düşürülerek devlete karşı özel sektör himaye edilmiştir. (6)
7- Devletin elinin ekonomiden çekilmesi gerekir düşüncesine rağmen OR†S (1984), Türkiye Gemi Sanayii (1984), US AŞ (1983), TEKEL (1984), TARİŞ Gn. Md.’lüğü (1984), Savunma Donatım İşletmeleri Gn. Md.’lüğü (1984), ASOK (1984), T.T.K. (1983) gibi ciddi Kamu İktisadi Teşebbüsleri kurulmuştur.
8- Emisyon Hacmi 1979 yılında 152.071-milyar TL iken, 1980 yılında 278.600-milyar TL’ye yükselmiştir.
9- 1979 yılında GSMH’daki reel değişim oranı (-0.4)’den 1980 yılında (-1.0)’inmiştir.
10- 1979 yılında %26 olan mevduat faiz oranı 1984 yılında %45’e kadar yükselmiştir. Aynı yıl %19 olan kısa vadeli kredi faiz oranı daha sonra serbest bırakılmıştır. M.Weber’den bugüne “faiz bir beladır.” fikri hakimdir ama faiz hala galiptir.
11- D.P.T, T.C. Merkez Bankası ve Maliye Bakanlığı arasında bir uyum ve koordinasyon sağlamak amacıyla Başbakanlık müsteşarlığı başkanlığında “Para ve Kredi Kurulu” oluturulmuştur. (7)
12- 1980’li yıllarda Asgari Zirai Vergi ve Hayat Standardı gibi vergi müesseseleri geliştirilmiş, Türk Vergi Sistemi KDV ile tanışmış, ilk defa harcamalar üzerinden de vergi alınmıştır. Yani vergi üzerinden vergi tahsil edilerek piyasadaki fiyat artışları vergi yoluyla çaktırmadan sağlanmıştır. Yazar kasa uygulamasına geçilmiştir.
13- 1983 Türkiyesinde 20 Ocak kararlarının olumsuz tezahürleri olarak gelir dağılımındaki denge bozulmuş, büyük bir kitle en az geçim düzeyinde yaşamaya mecbur bırakılmış, “Orta Direk” denilen sınıfın beli bükülmüştür.
14- Sözleşmeli personel uygulamasının devreye girmesiyle Devlet baba, memur ve işçi evlatlarını üç beş holding sahibinin vicdansız eline bırakmıştır. İşçiler kendi kaderlerine terk edilmişlerdir.
15- Kenan Evren döneminde TL kağıt banknotları üzerinde (Pakistan ziyaretinde M. İkbal’in parasının üzerinde portresini görmesi üzerine) Fatih Sultan Mehmet, Mevlana Celaleddin-i Rumi, M. Akif Ersoy ve Mimar Sinan gibi tarihe mal olmuş bizi biz yapan üstün şahsiyetlerin portleri görülmeye başlanmıştı. Ne hikmetse bu anlayıştan vazgeçilmiş durumdadır.
16- Turgut Özal döneminde TL. dünya para piyasalarında alınan bir kararla Konvertbl para niteliğini kazanmıştır. Günlük döviz kurları ve serbet piyasa uygulamaları ile yabancı paralar karşısında değer kaybetse bile TL’sının geçerli akçe kılınması ve tüm dünya üzerinde geçer bir değer olması önemli bir gelişme olmuştur.
17- Bankacılık sektöründe faizsiz sistemle çalışan kar-zarar ortaklığı üzerine kurulmuş özel finans kurumlarının doğuşu görülmüştür. Faiz belasından kaçan yatırımcıların Anadolu, Asya, Kuveyt Evkaf Türk, Albaraka Türk gibi kuruluşlara yöneldikleri tesbit edilmiştir.
18- Kapalı ve karma ekonomik sistemden liberal ekonomiye geçilmiştir. Kamunun mülkiyetini esas alan zihniyetin yerini ferdin mülkiyetini esas kabul eden kapitalizm almıştır.
19- †lke genelinde çeşitli mal ve hizmet üreten firma, holding vs. kuruluşların hisse senetlerinin halka açılması ve rahatça alınıp satılması için İ.M.K.B. kurulmuştur. Borsa ile birlikte çek-senet mafyası da doğmuştur.
20- Özelleştirme adı altında Atatürk’ün İzmir İktisat Kongresi’nde vurgulanan Devletçilik ilkesinden sapmalar olmuştur. Bir çok KİT ve KİK. vs. gelir getiren Sümerbank gibi sağmal kuruluşlar özel sektöre satış yoluyla adeta hibe edilmiştir.
21- Cumhuriyet tarihinin en büyük hayali ihracatları, vurgunlar, talanlar, soygunlar, ihaleye fesat karıştırmalar buna bağlı bir sürü faili meçhul cinayetler hep bu dönemde olmuştur. Parayı taşıyan bazı mikroplar, mikrop taşıyan paralardan daha tehlikeli olmaya başlamıştır. Bu ülkede zengin olan nice Baba’lar soluğu yurt dışında almışlar, banka batıran bankerler çuval dolusu paralarla İsviçre Bankalarında özel hesap açtırmışlardır.
22- Yabancı Sermayeyi teşvik amacıyla devlete ait nice arsa ve araziler peşkeş çekilmiş, Turizm Teşvik Kredileri ile nice kalpazanlar büyük işadamı seviyesine yükselmiştir.
23-Gırtlağına kadar borçlandırılan devlet, zaman zaman satışa arz ettiği hazine, bono, senet ve devlet tahvilleri ile iç borçlanmaya gitmiş, ‘borç al zam yap, sonra ödersin’ mantığıyla faiz borçları ana parayı geçmiştir. Devlete borç veren kapitalizmin yerli temsilcileri ve güç odakları devleti temsil ve idare eden iradelere emir ve talimatlar vermişlerdir.
24- Kara para, yeşil sermaye, medya, mafya şeytan üçgeniyle bu dönemde tanışılmıştır. Cumhuriyet bayrak, vatan, millet, sakarya edebiyatı yaparak milli değerlerimiz üzerinden istismar yoluyla nice köşeler dönülmüş, nice yavşaklar kavşak noktalarına gelmişlerdir.
25- Bölgesel Ekonomik Bağımsızlık amacıyla İran ve Pakistan’la bir araya gelen Türkiye’de 1985 yılında Ekonomik İşbirliği Teşkilatı kurulmuştur. 1992’de 7 Türk cumhuriyetinin üye olmasıyla 10 ülke ve 300 milyon nüfusa hitap eden teşkilat amacına tam olarak ulaşamamıştır. (8) 300 yıllık tarihi fırsat kaçırılmıştır. Dış Siyasette yapılan yanlışlıklar sebebiyle ne şiş yanmış ne kebap sönmüştür. Ne çanı çalmışız ne de develeri ürkütmüşüz. Az gitmişiz uz gitmişiz 75 yılda ancak bir arpa boyu yol gitmişiz. Ne adı Cumhuriyet olmadığı halde insanları mutlu ve güçlü bir Hollanda, Belçika, İsveç; ne de ikinci dünya savaşından sonra sıfırla başlayan Almanya ve Japonya olmuşuz. Kendi insanlarının geçmişiyle, tarihiyle milli ve manevi değerleriyle alay eden bir ve tek ülke olmuşuz.
Türkiye’de objektif bir para politikasının izlenmesini ve fiyat istikrarını engelleyen başlıca nedenler;
a) Tasarruf yatırım dengesizliği
b) Destekleme alımları politikası
c) KİT açıklarının T.C. Merkez Bankasınca finansmanı,
d) Bütçe açıklarının T.C. Merkez bankasınca finansmanı sayılabilir. (9)
Sonuç olarak T.C.sistemli bir vergi para, sermaye ve maliye politikasına sahip değil. Bir de üstüne üstlük her on yılda yapılan askeri müdahele ve balans ayarları ekonomik politikalar ve uygulamaları üzerinde olumsuz tesirler meydana getirmektedir. (10)
Kaynaklar:
1- Arapça-Türkçe Kamus Bekir Topaloğlu-Hayrettin Karaman, Elif Ofset, 1980, Ankara
2- Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, TDV. Yay. No: 86, 1993, Ankara
3- Para ve Banka, T.C. A.Ö.F. Yay. No:21 (I-II-III. Fasiküller), 1987, Ankara
4- A.g.e.
5- İslam Ansiklopedisi, TDV. Yay. Cilt. 9, 1994, İstanbul
6-Türkiye’de Vergi Politikalarının oluşumu Cumhuriyet Dönemi/ Dr. Nezih VARCAN, T.C. An. †n/İk ve İd. Bil. Fak. Yay, 1987, Eskişehir
7- Gelişimi †retim Yapısı ve Sorunlarıyla Türkiye Ekonomisi/ Prof.Dr. Yakup KEPENEK, Vaso Yay. ,1990, Ankara
8- İslam Ansiklopedisi, TDV Yay. Cilt. 10 sh. 549, Emin Ertürk, 1994, İstanbul
9- Para ve Banka, a.g.e.
10- Gelişimi †retimin Yapısı ve sorunlarıya Türkiye Ekonomisi, a.g.e.