ACI GERÇEKLER

İnsanın yeryüzüne düşürülmesi ile birlikte neşet eden hakikatler, kıyamete kadar insanın zihin masası üzerinde olmaya devam edecektir.
Hiçbir zaman, hakikatsiz, yalın bir gerçek insanın tek tercihi olamayacaktır.
Çünkü hakikatler bir rehberlik dosyasıdır ruh sahipleri için.
Hakikatler parlayan bir çelik gibi şeksiz şüphesizdir.
Paslanma, ya da pas barındırma özellikleri yoktur.
Hakikatler Âdemoğlunun ayağının kaymasını engelleyecek el fireni mesabesindedir. Bu firen akıl ve ruh tarafından yönetilir.
Ustasından insana bahşedilen hakikatlerin ana kaynağının bariz özelliği İlahî olmasıdır.
Yanlışa, batıla, köksüzlüğe dayanmazlar.
Hata barındırmazlar.
Adı üzerinde Hakk’a dayanırlar.
Yani Allah’a…
Yani vahye…
Yani doğruya…
Hakikatler insanoğluna indirilerek ve öğretilerek tevdi edilmiştir.
Bir de, insana verilen akıl sayesinde elde edilenler ve insanın hizmetine sunulanlar vardır ki, bunlara “gerçekler” diyebiliriz.
Gerçekler tabiri caizse “Yalancı dünya”nın malıdırlar.
Kâinatta bulunan her şey gerçektir. Yalan da gerçektir, zulüm de gerçektir…
Ama her gerçek doğru değildir.
Çünkü gerçek olan her şey hakikat değildir.
Dünya da gerçektir, ama hakikat midir?
Yüz yıllardır hakikat bilgisine ulaşamayan Batı, aklî olan mı gerçektir, yoksa gerçek olan mı aklîdir tartışmasının kısır döngüsünden bir türlü kurtulamamıştır.
Bu kısır döngü iki aşırı ucu tek bir noktada birleştirmiştir: Dünya hayatı tek gerçektir.
Oysa gerçekler hakikatlerle mezcedilince bir değer ifade ederler.
Bu da, aklın ve vahyin izdivacı anlamına gelir.
Hangi hayat tarzı, ya da düşünce biçimi hakikatlerle ayrı yönlere doğru yol almaya başlamışsa, hakikat olmaktan çıkıp, kendi gerçekliğine doğru evriliyor demektir.
İnsanın nefsini ilah edinmesi gerçektir. İnsan bunu yapabilir.
Dünya hayatını yeme içme ve eğlenme arenası zanneden Hak’tan uzak kimileri gerçekten “hayatlarını yaşamışlardır”
Lakin hakikatte hayvanların yapıp ettiklerini biraz daha insanca yapmış olmaktan öteye gidememişlerdir.
Başa gelmiş belalar, musibetler dünya hayatının gerçekleridir. Bunlara üzülmek de birer gerçektir. Bütün bunların hakikî tarafı ise, insan için bir deneme, bir imtihan olmalarıdır
Ölüm bir gerçektir. Herkes ölümü tadacaktır. Ancak kimileri hakikatte hiç yaşamamışlardır.
Bütün hayatını üç- beş kuruşluk dünya metaı için mahveden zavallı insancıklar, hakikatleri geç öğrenmenin acısını çekeceklerdir.
Kendilerinde güç vehmedip, bunu insanlığın aleyhinde kullanmak bir gerçekliktir.
Hakikatte, bu düşüncenin ve uygulamanın zavallılıktan başka bir manası yoktur.
Kibir ve gururundan dolayı dünyada yanına kimseyi yaklaştırmayanlar, öbür âlemde yalnız kalacakları hakikatini görebilselerdi keşke!
Zalimler bu dünyanın gerçekleridir.
Mazlumlar ve mağdurlar gerçekte acı çekseler de, hakikatte bu acılar sevince dönüşür.
Allah’a kul olamayanların başka varlıklara kul olduğu gerçeği tartışılamaz.
Allaha’a kul olanlar, hem kul olma gerçeğini yaşamışlar, hem de hakikaten kul olmuşlardır.
Yemek yemek bedenin bir ihtiyacıdır. Bedenin Yaratıcısının yasaklamadığı yiyecekleri, yine O’nun ölçülerinde yiyerek bu ihtiyacı gidermiş olmak bir hakikat olur.
Diğer taraftan karnımızı domuz eti ile doyurmamız, karnımız doyduğunda bir gerçektir.
Ama yalın bir gerçektir, hakikat değildir.
Müskirattan sayılan içeceklerle susuzluğu gidermiş olmak, veya o içeceklerle zevklenmek gerçektir.
Ama haram olan müskiratla ihtiyacımızı giderdiğimizde bu gerçek, hakikatte Allah’ın istemediği bir gerçek olur.
Cinsel istekler insanın temel ihtiyaçlarındandır. Bu ihtiyaçları helal ile gidermek ise hakikatlere râm olmak anlamına geldiği gibi, sonuç dahi hakikat olur.
Düşüncelerimizin sağlamasını hakikatlere yaptırmadıkça sığ kalmaya devam edecektir.
Yeme, içme, uyuma, gezme, konuşma, aklınıza ne gelirse gelsin, Allah tarafından onaylanmayan gerçeklere hakikat mührü vurulmamış demektir
Üstelik ne yaparsak yapalım, gerçek tek başına hakikat olamaz.
O halde, gerçekleri hakikat imbiğinden süzmeden kabul ediyorsak bu gerçekler “acı gerçekler” olmaktan öteye gidemiyorlar demektir.