Dört Yıl Hem Uzun Hem Kısa

Dört Yıl Hem Uzun Hem Kısa

Özeleştiri ya da nefis muhasebesi. “Soruverse: Ben neyim ve bu hal neyin nesi? Yetiş, yetiş, hey sonsuz varlık muhasebesi.” diyen şair kadar her zaman ve mekânda “hesaba çekilmeden önce siz de kendinizi hesaba çekiniz.”

Ömrünün sonuna yaklaşan insan için çok kısa, gençler için çok uzun olan ömür aslında bir hesaplaşmadır. Kendini hesaba çeken insanın yanlışlarını tespitle düzeltmeye çalışması bir erdemdir. Yanlışlarını kendi dışındaki sebeplere bağlayarak oraları suçlaması da bir büyük yanılgı ve kaçıştır.

Şimdi kişi veya kurum başında herkes düşünmeli. Eleştirilerin hem kendime hem dışarıya mı? Yoksa sade dışarıya ya da kendime mi? Orta hali yakalayan objektif değerlendirmeler yapan kazanır. 7 Haziran’da bir seçim yaşadık. Halk medyaya, mitinglere, konuşmalara, sohbetlere, yaşadığı çevreye, kendine, ortama, dünyaya bakarak oyunu verdi. Sonuç Ak Parti karşıtlarını sevindirdi hatta “noldum delisi” oldular; Ak Partililer’i ise üzdü.

Meseleyi Erdoğan karşıtlığına odaklayan kişiler olayı 13 yıllık uygulamanın yanlışlığı yönünde yorumlayarak rahatladılar. Nihayet bir iktidar her şeye rağmen seçimle gidiyor gibiydi. Ak Parti seçmenini aşağılayanlara, karşıtlara rağmen Ak Parti sonuca saygılıyız dedi ve iyi bir taban araştırması yaptı. Bize de sordular ve eksik gördüğümüz hususları açıkladık. Dinlediler not aldılar, sonrasını bilemem. Neydi bunlar?

a)   Gençlik örgütlenmesi ve çalışmasının eksikliği.
b)   Çalışan kadınlara verilen haklara rağmen çalışmayan evli kadınların ihmali.
c)   Çözüm sürecinin yanlışlığı. “O bölge”de PKK hâkimiyetine izin verilmesinin yanlışlığı.
d)   Memur, öğretmen ve idareci atamalarındaki hatalar.
e)   Özgüvenin kibre, büyüklenmeye, tepeden bakmaya dönüşmesi.
f)   İslami çalışma yapan vakıfların nasıl olsa her şeyi iktidar yapıyor rehavetine kapılıp TEMBELLEŞMESİ.
g)   Milli Eğitim’deki köklü değişikliklerin anlatılamaması ve sık karar değiştirmeleri.
h)   İsraf ve tüketicilik.
i)   Emeklilerin ihmali.

Bunların dışında başka tespitler de vardır kesinlikle. Anlaşılan o ki Ak Parti dersini almış, seçmenin uyarısını iyi okumuştu. 1 Kasım seçimlerinde değişen söylemler ve vaatler bunu gösteriyordu.

Bu satırların yazarı da dâhil olmak üzere pek çok kişi 1 Kasım seçim sonuçlarında yanıldı. Milleti tanıdığını ifade eden kişiler gibi ben de bu milleti tanımadığımı fark ettim. Bu milletin basireti ve ferasetine hayran kaldım. Rahmetli T. Özal’ın “sessiz çoğunluk” olarak nitelendirdiği halkın; okumuş, yazmış, aydın diye nitelendirilen kişileri de yanıltan tercihi herkese şapka çıkartmıştır. Yani “ümmî feraseti veya basireti” diyebileceğimiz bu tespiti yapmak bir hak teslimidir. Millete güvenmek gerekir.

Siyaset kurumu görevini yerine getirdi. 7 Haziran’dan dersini aldı ve çözüm sürecindeki yanlışlığı fark etti. İnsanların daha çok ekonomik durumu önemsediğini, istikrarı bu yüzden tercih ettiğini gördü. İki kişiden birinin oy verdiği Ak Parti’ye oy vermeyen seçmenler ise daha çok ideolojik diyebiliriz. Yani partilerine fikri bakımdan bağlı kalmışlardır. Şu anda Ak Parti’ye oy veren seçmen fikirden ziyade ekonomik kaygıları, istikrarı, refahı tercih eden seçmenlerdir. R. Tayyip Erdoğan bağlıları veya dini, ahlaki kaygılarla Ak Parti’ye oy veren seçmenin oranı istatistiklerde ilginç sonuçlar verebilir.

Siyaset kurumu görevini yerine getirdi. Siyasetçiler gece gündüz koşturarak, sesleri kısılıncaya kadar konuşarak gayret ederken, ağzı dualı tüm insanlar da (içeride dışarıda) onlara dualarıyla destek verdiler. Seçmen sandığa gelip oy vererek görevini yaptı. Şimdi top Ak Parti’de, kurulacak hükümettedir. 7 Haziran sonrası 1 Kasım seçimlerinde herkes görevini yaptı.

Şimdi görev İslami hassasiyeti ve hedefi, kaygısı, sancısı olan herkese düşmektedir. Bu özellikleri taşıyan kişileri bünyesinde toplayan dernekler, vakıflar, kulüpler, cemaatler, tarikatlarda tembelliğe, ertelemeye, ihmale yer yoktur. Zaman ve mekân israfına da yer yok. Ulaşılması gereken o kadar çok kişi var ki okullar, üniversiteler, fabrikalar, sanayi sitelerindeki öğrenci, öğretmen, çırak, kalfa, paranın ve tüketimin tuzağa düşürdüğü kadınlar, erkekler, sosyal medyanın ağına takılan genç erkek ve kızlar… hep sizi bekliyor. Görevimiz, onlardan şikâyet etmek yerine o insanlara ulaşmanın yollarını bulup ulaşmaktır.

Biz, siyasetçilerin yaptıklarını, eylemlerini, icraatlarını birbirimize aktararak avunmayalım, zamanımızı boşa harcamayalım. Siyasetçinin olumlu olumsuz yaptığı kendi hanesine yazılır. Peki bize ne yazılır? Ya biz ne yapıyoruz?

İlahiyatçılar bu serbestlik ortamında avama ve havasa İslam nasıl anlatılmalı ki faydalı olsun diye sorsunlar kendilerine. Havasın kendi arasında konuşması gerekenleri tv ekranlarında, avamın da dinlediğini bildiğiniz programlarda anlatırsanız neye ve kime zarar verdiğinizi düşünün. “Öğüt alana öğüt veriniz.”(A’la, 9) ayetine ve “İnsanların aklının üstündeki bilgiler anlaşılmaz, fitneye sebep olur.” diyen Hz. Ali’ye kulak verin.

İlahiyatçılarımızın her konuyu tv ekranlarında tartışmalarının Türkiye Müslümanlarına faydası ne olmuş, zararı ne olmuştur? Sizin kafanız karışık da olsa avamın (halkın) kafası saftır. Niye karıştırıyorsunuz? Karışıklık fitnesinin müsebbibi olmayın lütfen. Fil dişi kulede konuşmak ile cami kürsüsünde konuşmak farklı olsa gerektir.

Müslümanlar! Ailenize, komşularınıza, akrabanıza, dostlarınıza, arkadaşlarınıza, düşmanlarınıza uzatın ellerinizi. Uzanan ellerini tutun. Açın gönlünüzü, keselerinizi, evlerinizi, arabalarınızı hizmete. Onları putlaştırmayın. Ebedi âlem için yarın çok geç olabilir. İşlerini hizmetini yarına erteleyenlere bir sözümüz var: Unutmayın ki bugün de dünün yarınıdır.

Haydi iş başına, haydin kurtuluşa!

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.