Plan Defterleri

Plan Defterleri

Öğretmenlerin plan defterleri öğrencilerin birçok yönüyle kayıt altına alındıkları nüfus kütüklerine benzer. Eğitim-Öğretim süresince öğreniciler bu defterlere işlenir; günlük ders planları yanında, sınıf listeleri, ders notları, ders içerisinde öğrencilerin derse katılım durumları, öğrencilerin ekonomik ve aile yapıları ince ince bu defterlere not edilirdi. Diğer bir anlatımla plan defterleri öğretmenin öğrenciler hakkında oluşturduğu  somut bir hafıza gibidir.

İlk plan defterini, doğal olarak, mesleğin stajyerlik döneminde hazırlamışız. Öğrencilerle karşı karşıya geldiğim ilk ders de kelâm dersi olmuş. Kelâm dersleri,  düşüncelerimizi sınıf duvarlarına çarpıtıp, akisler yaptırarak geri döndürebilen dersler olarak zihnimize yerleşmiş/yerleştirilmiş.

Kelâm dersleri, bir dönem İmam-Hatip Liselerinde, son sınıfların en çok sevdiği dersler arasında, ilk sıralarda yer alırdı.(Şimdilerde öğrencilerin meslek derslerine ilgilerinin azaldığını söylemek durumundayız.) Kelâm derslerinin daha çok sevilmesinin sebebi ders müfredatının düşünce ve fikir ağırlıklı olması idi. Adı üzerinde “konuşma” dersi. Hal böyle olunca dersler genellikle karşılıklı fikir teatileri ile geçerdi. Öğrencilerin fikirleri alınır; yanlışları düzeltilir, peşinden verilmek istenen düşünceler dersin sonuna doğru öğrencilere aktarılırdı. Hiç unutmam, o ilk yılımda, son sınıfa gelmesine rağmen hala Batı hayranlığını taklit derecesine devam ettirmekte olan, bir kız öğrencimiz beni çok uğraştırmıştı! Öğrencimizin düşüncelerinin köksüz olduğunu ispat etmek için mevcut fikirlerime yeni fikirler eklemek kabilinden sahanın önde gelenlerinin kitaplarını okumak gerekliliğini hissetmiştim. Yani böyle bir öğrencinin varlığı okumama sebep olmuştu. Günümüz örencilerinin öğretmeni zorlayacak kapasiteye yeniden ulaşması için, Türkiye’de meslek edinme açısından üniversitenin tek alternatif olma zorunluluğunun bir an önce kaldırılması gerekliliği ortaya çıkmaktadır.

Öğretmenliğimin ilk tecrübelerini kelâm konularını sergilerken gerçekleştirmiş olmam galiba öğretmenliği sevmem konusundaki en büyük amil olmuştur. Diğer derslerin yanında kelâm dersinde aslında bir medeniyet tasavvurunu öğrencilerle ele almamız çok hoşumuza gidiyordu. Yine Batı Kültürünü eleştirmemiz, kendi çapımızda alternatif fikirler üretebilmemiz bizi çok gururlandırıyordu. Bu hal bizi daha çok mesleğe yönlendirirken; aynı zamanda, öğrencilere mensubiyet şuuru aşılıyordu.

Bu günlerde hepimizin şikâyet ettiği sıradanlık ve kofluğun en önemli nedeni, tabiri caizse rüzgârsız harman savurmaya gayret etmemizdir. Artık dünya sisteminin ve mevcut yapının eleştirilmesi külliyen unutulmuştur. Dünya sisteminin kimlerin ürünü olduğu, pek merak edilmez oldu. Bir dönem bahsedilen ve bilenlerin bilmeyenlere hemen aktarmaya çalıştığı fikirler sohbet konuları olmaktan çıkartılmış durumda. “Darul harp”, “Ümmet”, “Hak” “Batıl” “Şirk”, Tevhid”, “Tağut”, ”Cibt” gibi birçok konu başlığını neredeyse hatırlamaz olduk. Bir zamanlar imam-hatipli öğrencilerin savunduğu İslâmî tezleri günümüzde topyekun savunamaz bir pısırıklık haline hep beraber evrilmiş durumdayız. Karşımızda ana  ideallerinden maddi hedeflere yöneltilmiş talebelerin varlığı bizdeki iştiyakı eritiyor. Lakin bizim hedeflerimize ne olduğunu sorgulamamak haksızlık olur.

İşte bir sınıfın Kur’an-ı Kerim Ders notları: Mesut T……….: 8,  Muhammet   D………: 6,  Nureddin  Ç……:9  ve diğerleri…Bütün öğrenciler başarılı.O dönemlerde,öğrenci  İmam-hatipte 7 yıl okuduğu için,mezunlarının kıraatlerinden fazla şikayet olmazdı.Fetret döneminde Kur’an öğretimi öğrencinin kesintisiz  ilköğretimde kalması nedeniyle neredeyse akamete uğrayacaktı.Elhamdülillah,son yıllarda öğrencilerin Kur’an kurslarında eğitim alarak okula gelmeleri bu tehlikeyi de bertaraf etmiştir.

Fatmana, Mebrule  Selma,  Ayşe,  Elmas, Lale, Arapça dersi yazılısından en yüksek notu almışlar. Kim bilir, nerede hayatın gergefinde kendilerini ahirete hazırlamakla meşguller.

İlginç bir not: Aynur, Gülsüm, Şengül, Betül ve bir çok öğrenci Celaleyn tefsiri alan öğrenciler listesinde ilk başa yazılmışlar. Aman yarabbi, ne güzel günler…! Şimdilerde Celaleyn okuyacak ilahiyatçı bile  kalmadı gibi. Evet, İmam-hatip liselerinde bir zamanlar Celaleyn Tefsiri(Arapça aslından) okutuluyordu. Öğrenciler derslere kitaplarıyla girerlerdi. Bizzat Arapça metin okutulur ve tercüme edilirdi.

Sonraki yıllara ait bir plan defterinde ilgimi çeken öğrenci adlarını not etmişim: Nevruz, Bahtışen,  Enfel, Ragıp,Mebrule, Raif, Şaduman, Naide,Teslime…Şimdilerde çocuklarına bu isimleri koyan ebeveynlere rastlamak da mümkün değil. Oysa medeniyetimiz taşıyan,medeniyetimizin insan isimleri bunlar…

O yıllarda hoşuma giden İlginç soy isimlerini yazmışım:

Mindilioğlu,Tomak,Topkafa,Tingiş, Savat, Metilli, Şatır, Hapil, Civcir,

Plan defterimin bir tarafında yazılı imtihanların tarihlerini girmişim (Şimdilerde imtihan dediğim zaman bütün öğrenciler gözüme pel pel bakıyor)

Yazılı tarihleri:

Arapça 7/C:26.10.1995

Fıkıh,9/A   : 28.10.1995

Hadis,10/a  :27.10.1995

Arapça,10/a:27.10.1995

Yazılı tarihlerinin hemen peşi sıra borçlar listesi. Bu da günlük hayatın vazgeçilemez notu galiba.

Bakkal:2.800

Buz dolabı taksidi:25.000

Su:1000

Telefon:3000

Gazete:1.500

Kitap:1000

Daha sonraki yıllara ait başka bir plan defterine, etkilendiğim öğrencilerle ilgili küçük notlar kaydetmişim. Bu öğrenciler, biz öğretmenlerin pek hoşlanmadığı bir takım işler yapıp, ders anında bizlere bilmeden öğretim metodu sunmuşlar. Öğretmenlerin malumu olduğu gibi, ders anlatırken, zaman zaman anlatım metotları tükenir. Günlük hayatın getirdiği sıkıntılar nedeniyle bazen tek bir anlatım metodu kalır. Genellikle o da takrirdir. Takrir ise arada bir başvurulması gereken bir metottur. Ayrıca kullanıcısından oldukça fazla maharet ister. Sıradan bir takrir metodu oldukça sıkıcıdır. Bu sebeple öğrencilerin, soru sorarken, cevap verirken, ders anlatırken çaresiz kalabilen öğretmene bilmeden metot telkin etmesi aslında harika bir olaydır. Öğretmenin buna fırsat vermesi, hem kendisinin, hem öğrencinin lehinedir. Fakat çoğu öğretmenimiz bunu kavramaktan uzaktır. Kendilerini öğrenciye dayatmayı tek gerçek zannederler. Oysa ne derler “İnsan öğretirken öğrenir.”

Plan defterleri, mini hayat tutanakları hükmündedir. Lakin hayat tutanaklarını ancak kiramen katibîn melekeleri tutar. Hayat tutanağını tutabilmek zor olsa da, aslında her mü’minin bir plan defteri oluşturabilmesi zor değildir. Mesela bir Kur’an okuma defteri neden olmasın? Okuduğumuz sureleri not ettiğimiz, etkilendiğimiz âyetleri yazdığımız, tefsirde yeni görüşlerin altını çizdiğimiz bir not defteri başucu defterimiz olsa kötü mü olur! Ya diğer mezular? Hadisle ilgili bir not defteri…

Çocuklarımız doğar doğmaz onlarla ilgili bir not defteri, bir günlük tutmak zor olmasa gerek.

Bir Namaza Başlama Hikâyesi

Hayatı devlet dairelerinde geçmişti. İyi bir bürokrattı. İşini severdi. Kendisini işine vermiş ve karşılığını teşekkür, takdir belgeleri ve maaşla ödüllendirmelerle almıştı. Maddi durumu iyi idi. Çoluğunu çocuğunu da baş göz etmişti. Şimdi eşi ile emekliliğin tadını çıkarmaya gayret ediyordu. Ancak içindeki manevi boşluğu bir türlü dolduramıyordu. Sosyal demokratlığın da bir yere kadar olduğuna kani olmaya başlamıştı. Gençliğinde pek düşünmediği ahiret hayatı kendisini korkutmaya başlamıştı Muhafazakâr arkadaşı Hüsnü’nün zaman zaman kendisine söylediği “Sosyal demokratlığın sonu cami cemaatidir.”cümlesi zihninde dolaşan tek gerçeklik halini almaya yüz tutmuştu.

Epeyce bir tefekkür sürecinden sonra, karar verdi, namaza başlayacaktı. Bilgilerini, donanımlarını gözden geçirdi. Her gün yatarken Fatiha, Kevser ve İhlâs surelerini dua niyetine okuduğundan, unutmamış olduğuna şükretti. Yıllardır eline almadığı ilmihali okumaya çalıştı. Lakin “Keşke gençken okusaydım, artık odam kireç tutmuyor” demekten kendini alamadı.

Vira bismillah, camiye gitmeli namaza başlamalı… Eşine durumu açamadı. Öğle Ezanını bekledi. Biraz geç gitmeyi yeğledi. Camiye vardı. Mahcup mahcup İçeri girdi.(Bu sırada cemaat, ilk sünneti kılıp, müezzinin kamet getirmesiyle farz için ayağa kalkmaktadır.)

Camiye girmiş olan bürokratımız, herkesin ayağa kalkmakta olduğunu görünce, eski günlerini hatırlayıp heyecanlanır ve sesini yükselterek:

-Lütfen rahatsız olmayın oturun oturun! Der.

Cemaatten bir grup, bu sözlerin sahibine anlamsızca baktıktan sonra, tekbirini almış olan imama uyar.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.