SORUMLULUK ŞUURU

SORUMLULUK ŞUURU

Sorumluluk şuûru insanlığın en mühim meselesi, en büyük meziyetidir.

Nedir sorumluluk şuûru ?

Allah’a, insanlara, kendimize ve tabiata karşı vazîfelerimizi îfâ gayretini tetikleyen derûnî his. Buna Allah’ın içimizden yükselen sesi, meleğin sesi, vicdânın sesi, sağduyu demek de mümkün.

Burada evvel-emirde “vazîfe nedir?” suâline cevâp aramak gerekir.

Vazîfe, içinde bulunduğumuz anda Allah’ın ve vicdânın bizden yapmamızı istediği şeydir.

Meselâ “dînin direği olan namaz” Allah’a karşı başlıca vazîfelerimizden biridir. Bizi cümle kötülüklerden alıkoyan, cümle iyilikleri gerçekleştirmeye sevk eden bir etki yapar. Mâûn Sûresi’ni göz önünde bulundurduğumuzda bu neticeye varıyoruz. Böylece namaz vazîfesi, diğer vazîfelerimizi îfâ hissimizi besleyen bir fonksiyon icrâ ediyor. Âyet-i kerime ve hadîs-i şerifler ışığında baktığımızda oruç ve hac da böyledir. Bizi namaz kılmaya sevk eden ise içimizden gelen histir ki, “mes’ûliyet şuûru” dediğimiz budur.

Rahmetli profesör Mehmet Kaplan’ın şöyle bir tesbîti var:

Namaz kılan bir mü’minin namazdan sonra nelerle meşgûl olduğunu çok önemsiyorum. Namazdan sonra insanlık hayrına bir şeyler üretmek, imkânların elverdiği nisbette hem cinslerine, diğer canlılara ve tabîata karşı vazîfelerini yapmak niyetinde midir ? Değilse, alnı secdeden kalkmasa da bu insan parazittir ve menfûrdur.

Anlaşılıyor ki profesör, namaz ibâdetini neticeleriyle beraber ele alıyor, “makâsıdu-ş şeria” açısından değerlendiriyor.

Bu tesbîte katılmamak mümkün değildir.

Racır Garodi de aynı şeyi iman için söylüyor:

“İmânımızın bizi ne hâle getirdiği önemlidir.”

Bu cümleden şunları anlıyorum:

Sürekli yaratan Allah’ın sürekli üreten kulları olur.

Güzelliği seven Güzel Allah’a iman eden mü’minler, güzellik üretme heyecânı içindedirler.

“Rahmeti kendime ilke edindim” diyen Ramân-u Rahîm, insanlığa nümûne olsun diye gönderdiği rasûlüne, “gönderiliş maksadın âlemlere rahmet olmaktır” diyorsa, ümmetinin her bir ferdi de bir rahmet çağlayanı olma gayretinde olacaktır. Ümmetin, peygambere benzemek diye bir meselesi varsa, bu böyledir.

Kur’an, “insan için ancak ve ancak çalışmasının karşılığı vardır” diyorsa, mü’min bal arası gibi çalışkan olacaktır. Aksine bir tutum çelişkidir.

Prof. Nihat Sâmi Banarlı da “İstanbul’a Dâir” isimli kitabının 24. Sayfasında, muhtemelen Süleymâniye’nin inşâtından bahsederken şöyle diyor:

“Çoğu derviş ustalar ve işçiler, aldıkları para helâl olsun diye, bir de “en büyük sanatkâr böyle istiyor” diye, her şeyin hem en iyisini, hem de en güzelini yapmaya çalışıyorlardı.”

Ustalar, neden her şeyin en iyisini ve en güzelini yapmaya çalışıyorlardı? Aldıkları para helâl olabilsin diye, en büyük sanatkâr böyle istiyor diye.

Hangi yönden bakarsak bakalım, usta ve işçilerdeki duyarlılık ve titizlik imandan kaynaklanmaktadır.

Bir kere daha ifâde edelim ki sorumluluk şuûru bizi hem vazîfemizi kavramaya, hem de kusursuz bir şekilde îfâya zorlar.

İstisnaları olmakla berâber İslam dünyasına “sorumluluk şuûru” açısından baktığımızda, iç açıcı bir manzarayla karşılaşmıyoruz. Ne vazîfe kimsenin umûrunda, ne de mes’ûliyetten kimsenin haberi var. Dîni de dünyâyı da anlamayan gaflet içinde milyonlarca insanla karşı karşıyayız. Ne daha güzel dünyâların hasretini çekme, ne de öğrenme bilme irâdesi. Gününü gün eden veyâ sefilleri oynayan yığınla insan. Köyleri ve şehirleri dolduran bu insanlar sâdece Müslüman olduğunu biliyor. İman gibi, hayâtın olmazsa olmazı durumundaki bir hakikati ile merak etmiyorlar. Allah’ı, Kitâb’ı, Peygamber’i, âhiret’i öğrenmek diye bir meseleleri yok. Anadan-atadan duyduğu birkaç bilgi kırıntısıyla bir ömür idâre ediyorlar. Neticede “evlere şenlik bir Müslüman” tipiyle karşı karşıya kalıyoruz.

Bu neden böyledir ?

Elbette târihi süreç bir baştan bir başa bilgi, belge, delil ışığında incelenmeli, sebepler ortaya konmalıdır. Düştüğümüz yeri bilelim ki ayağa kalkmamız mümkün olsun.

Burada bir iktibas (alıntı) daha arz etmek istiyorum:

Tokvil, geçen yüzyılda yaşamış ünlü Fransız siyâset adamı, târihçi ve düşünür. “Amerika’da Demokrasi isimli eserinden dolayı kendisi bugün dahi gündemde olan birisidir. Bir ara dışişleri bakanlığı da yapmıştır. Müslümanlar hakkında Batılı devlet adamlarına şunları söylüyor: “Kur’ân’ın bizlere karşı uyandırdığı duygular düşmancadır. Öyleyse fakîhlerin (İslam hukukçuklarının) ve hocaların yetişmesine imkân tanımayalım da, varsın Müslümanlar, cehâlet ve batıl inançlar içinde boğulup gitsin.”

(Cemâl Aydın’ın “Utanç Olacak Mirasları” isimli yazısından. Yeni Şafak Gazetesi, 2 Mart 1998)

Yetmişli yıllarda, Yüksek İslam Enstitüleri’nin fakülte olması sürecinde, zamanın başbakanının armatörlük yapan kayınpederinin, öğrenci temsilcilerine söyledikleri, ilgilenenlerin mâlûmudur. Der ki “hazret”; çocuklar sizin câhil kalmanızı istemiyoruz. O zaman çekilmez oluyorsunuz. Ama sizin çok iyi yetişmenizi de istemiyoruz. O zaman da biz sizinle başa çıkamayız.

Birinci temennîye göre, biz cehâlet bataklığı içinde boğulup gidersek, beyefendilerin işi kolaylaşacaktır. İkinci temennîde ise, biz ancak birazcık bilgi sâhibi olalım ki, sülük gibi bünyemize yapışmış “Beyaz Türkler” kanımızı rahatça emip semirsinler.

Öyle anlaşılıyor ki biz, dostlarımızın hamâkati, düşmanlarımızın mahâretiyle perişan olup gidiyoruz.

Çâre ne?

Evvelâ neye inandığımızı ayan-beyan öğrenmeliyiz. Kur’an ve Sünnet üzerinde derin derin düşünmeli, zindeliğimizi ümîdimizi, üretkenliğimizi artırıcı reçeteler bulmalıyız. “Geleneğin külüne değil, közüne ve özüne tâlip olmalıyız.” Dünyânın nereye gittiğini, neler konuştuğunu ciddiyetle takip etmeliyiz. Dostumuzu-düşmanımızı öğrenmeliyiz. Kırılma noktalarını, nerde nasıl düştüğümüzü tesbit etmeliyiz. Unutmayalım ki, hiç kimse bizim meselelerimizi kendimiz kadar ciddiye almayacak, hâl-i perîşânımıza yanmayacaktır. Şifâ bulacaksak bu, kendi ilmimiz ve kendi çalışmamızla olacaktır.

Hülâsa; bize lâzım olan sıhhâtli ve şumullü bir ilim, sürüp giden derin bir düşünce ve de sorumluluk şuûrudur. “Kenâr-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu / Gelir de adl-i ilâhî sorar Ömer’den onu” merhalesine ulaşmış vicdâni bir duyarlılık.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.