LA HAVLE- Teknoloji Terörü (Televizyon-Telefon-Tablet)

Teknolojinin insan hayatına müspet katkıları elbette inkâr edilemez. Ama menfi etkilerini de göz ardı etmemek gerekir. Her iki husus da insanın teknolojiyi ne için ve nasıl kullandığına bağlıdır.
Televizyonun mucidi Vladimir K. Zworykin; 92 yaşında iken kendisiyle röportaj yapan gazetecilere der ki:
– “Televizyonun bu kadar yaygınlaşacağını hiçbir zaman düşünmedim. Teknik olarak renkli yayına geçilmesi ile televizyon daha da önem kazandı. Buna karşılık televizyon programları son derece kötüdür. Ben olsam, çocuklarımı o âletin yanına bile yaklaştırmam.”
Mucidinin; “çocuklarını yanına bile yaklaştırmayacağı o âlet,” bugün bütün toplumları esir etmiştir!
Bu üçlü ki; bizim harîm-i ismetimizdeki bir değil, binlerce ecnebînin karanlık gölgesidir.
Bu üçlü ki; yabancı kültür emperyalizminin taşıyıcılığını yapıyor. Tâciz atışlarıyla tahakküm ediyor.
Bu üçlü ki; bizim yerli, millî ve mânevî kültürümüzü taklidçilik ve aşağılık duygusu aşılayarak tahrip ediyor.
Çocukların ana-babası biz değiliz, televizyon-telefon ve tablet oldu artık. Aileler olarak bu âletlerin çocuklarımızı oyaladığını, eğittiğini zannettik de çok “tehlikeli birer dadı” olduğunu anlayamadık.
Çocuklarımızı kendilerine has günlük oyun aktivitelerinden uzaklaştırdı. Karşılıklı olarak konuşamıyoruz çocuklarımızla.
Aile içinde eşimizle bile iletişim sağlamakta zorluklar yaşıyoruz. Yani televizyon, telefon, tablet denilen teknolojik ürünler yönetiyor aileyi ve toplumu. Büyülü bir kutu ve büyülenmiş bir toplum.
Dönemin Almanya Başbakanı Willy Brand, kendi halkına âdeta yalvarırcasına şöyle bir ricada bulunuyordu:
-“Televizyon yüzünden halkımız birbiriyle konuşmayı unuttu. Ne olur, günde birkaç saat televizyonları kapatın ve eskiden olduğu gibi yine birbirinizle konuşun.”
Televizyonun kumandası bizim elimizde değil, bizim kumandamız onun elinde. Vermişiz bir kere işte. İrâdemizi kullanamıyoruz.
Kumanda onun elinde. Kumandan da o! Kuralları o koyuyor. Talimatları o veriyor.
Talimatlarını dinleyip, kurallara uyduğumuzda: Tebrik ediyor, Teşekkür ediyor, Teşvik ediyor.
Aile fertleri olarak yatış-kalkış saatlerimizi o belirliyor. Her sabah kalktığımızda alıyor hepimizi karşısına;
“Günaydııın!” diye Tebessüm ediyor önce.
Günün “aydın”, gecenin “karanlık” olduğunu biz de biliyoruz ama, söyleyemiyoruz karşısında!
Söyleyecek olsak; sesini yükseltiyor hemen:
– “Söyleme, Sorma, Sus, Seyret” diye Tehdit ediyor.
Dün biz böyle değildik!
Bize ne oldu böyle?
Televizyondan önce Tekbirimiz,
Telefondan önce Tehlilimiz,
Tabletten önce Tesbihimiz vardı!
Alnımızdan öpüyordu seher vakti serdiğimiz seccâde!
Gönüllerimizde, aile yuvalarımızda huzur, sofralarımızda bereket vardı!
Elimiz Besmelesiz uzanmıyordu ekmeğe! Hamdımız vardı, şükrümüz vardı Rabbimize.
Dualarımız vardı, meleklerin alıp da göklere götürdüğü!
Meğer hiç farkına varmadan neler de kaybetmişiz!
“Televizyon seyrederken gözlerim kızarıyor” diyen birine Mâhir İz Hoca:
-“Benim de yüzüm kızarıyor!” demiş.
Artık bizim gözümüz de kızarmıyor, yüzümüz de kızarmıyor!
Allah’ım; huzuruna çıkacak yüzümüz olmasa da, senin rahmetine sığınıyoruz.
Affet bizleri…