MAVERADAN MACERAYA – Pınarbaşı Burma Burma; Yar Yar Amman!

MAVERADAN MACERAYA – Pınarbaşı Burma Burma; Yar Yar Amman!

Dil Biliminde her harf bir kök hücresidir. Kelimelerin semantik ve fonetik yapısı bakımından harfler notalar gibidir. Hangi notaya basarsanız ona göre ses verir, hangi harfe dokunursanız ona göre mana çıkar. Mesela; Arap alfabesinin on sekizinci harfi olan Ayn, Sami dillerde göz, kaynak ve pınar vb. anlamlardadır. Ayn harfi; Türk hattatların yazdığı mushaflarda vakıf işaretidir ve uzun surelerin rükûa gidilebilecek en uygun yerlerini gösterir. Ayn harfinin ebced hesabındaki sayısal değeri yetmiştir.

Eskiler Ayn ağzı açık Ğayn ona benzer derdi. Ayn’ı Ğayn’dan ayıran sadece noktadır. Ayn’ül Arab, ğayn’ül Acem. Âşıklar için ne güzel söylenmiş “Aslı’nın aynıdır, Kerem’in ğaynıdır.” Aynın çoğulu uyun, a’yün ve ayan’dır. Kelam ilminde Ayn, cevherdir. Tasavvufta ayn; her şeyi Allah’ta ve Allah’tan görme halidir. Halk dilinde nazar diye bilinen isabetül ayn göz değmesidir.

Kur’an-ı Kerim’de ayn kelimesinin muhtelif ayetlerde göz, gözyaşı, göz aydınlığı, cennette pınar, göze, nehir, akarsu, Main-Tesnim ve Selsebil gibi içecek ve çeşme türleri, huri kızlarının güzelliklerini ifade eden anlamları vardır.

Peygamber Efendimiz hudut boylarında nöbet tutan askerin, Kur’an hafızının, hasta/yaşlı ana-babasına merhamet nazarıyla bakan çocuğun gözünü cehennem ateşi yakmaz buyurmuştur.

Su hayattır. Su oksijen ve hidrojendir. Oksijen yanıcı hidrojen patlayıcıdır. Suyun gözü-kaynağı pınardır. Pınar, suyun membaıdır. Eskiden çeşme ve pınar başları âşıkların buluştuğu yerlerdi. O dönemlerde erkekler kızların testisine seni seviyorum anlamında bir avuç kum atarak yaramazlık yaparlardı. Dağın zirvesindeki çoban çeşmesinin başında su dolduran nazlı gelin Kiraz, nişanlısı yağız delikanlı Hasan’a kendi maşrapasından su ikram ederdi. Hey gidi günler hey! Günümüzde komşumuz Suriye topraklarında kaynayan Ayn’ül Arap/Arap Pınarı, Ayn-i İsa/İsa Pınarı ve Re’sülAyn /Pınarbaşı savaşın kızıştığı mekânlar oldu. Hayret ki hayret!..

Yalnız; Barış Pınarı öyle değil. Barış Pınarı’nın suyu en az Dicle ve Fırat’ın suyu kadar tatlıdır. Kader; bizi bu topraklarda bir elin parmakları gibi duran Arap, Türk, Kürt, Acem ve Rum toplumu ile birlikte yaşamaya zorluyor. Aslında dışarıdan pınarın başını bulandıran canavarlar olmasa koyun ve keçiler huzur içinde yaşayacak, bölge halkı hep birlikte mutlu bir şekilde hayat sürecek. Lakin su uyuyor fitne ve düşman uyumuyor. Savaş için sudan bahaneler aranıyor.

Hani iki Müslüman kişi veya topluluk birbiri ile kavga edip çatışmaya başladığında aralarında o kavmin ileri gelenleri yahut komşuları hakemlik yapıp aralarını bulacaktı? Hani haktan ve adaletten ayrılmayarak Allah’ın sevdiği adil ve muksit kulları olacaktık? Hani barış her zaman hayırdı? Hani, iki Müslüman fert ve toplum arasındaki küslük süresi en fazla üç gündü? Aynı enlem ve boylamda yaşamamıza rağmen aramızdaki bu kadar zaman ve mesafe farkı nasıl oluşuyor?

İki Müslüman kardeş ülke arasındaki anlaşmazlıkları gidermek için neden Ehl-i Salib’in oyununa geliniyor? Vekâlet savaşlarına niçin fırsat veriliyor? Nerden ve nasıl türedi bu terör mikrobu? Vaziyet; fizik, kimya ve biyolojik hastalıklarımız var. Kapalı kapılar ardında düzenlenen toplantılar Cidde veya Konya varken neden Cenevre’de, Soçi’de yapılıyor? Karar merkezi Katar da olabilir Tahran da. Gez, göz ve arpacık arasında uyum varsa kurşun hedefe saplanır. Yoksa karavanaya çalışılır. Parolayı bilen işaretini de söylemelidir.

Re’sül Ayn denilen Pınarbaşı’nın; Kayseri ve Kastamonu illerine bağlı birer ilçe olan Pınarbaşı ile sadece anlam benzerliği vardır. Ha, bizim bir de Kırklareli iline bağlı Pınarhisar’ımız var. Aslında Akpınar da bizim, Karapınar da. Şekerpınar da bize ait, Keklik ve Oruç Pınarları da. Başpınar da biziz, Pınarbaşı da. Hepimiz aynı özden ve aynı gözden yaratılmışız. Havamız da aynı suyumuz da. Sadece huyumuz ve tüyümüz değişik. Kiminde tavşan tüyü, kiminde şeytan tüyü var. Toprak da aynı, ateş de. Lakin rengimiz ve vücut ısımız farklı. Aynı gök kubbenin altındayız, aynı arzın üstündeyiz. Lakin; fikirlerimiz ve yaşama kültürümüz değişik. Güneşe, aya ve yıldızlara birlikte bakıyoruz lakin görüşlerimiz ayrı. Kimi yaratan Rabbine tapıyor kimi aya ve güneşe.

Hepimiz Âdem ile Havva’nın çocuklarıyız lakin mülkün gerçek sahibinin kim olduğu bilindiği halde yeryüzündeki miras kavgamız bir türlü bitmiyor. Cetvel ve pergeli eline alan her despot zihniyet tam bir kadastro mühendisi gibi izohips haritalar üzerinden insanları kendi isteğine göre istif etmeye çalışıyor. Bütün bir beşeriyeti yeryüzüne planlı bir şekilde yerleştiren Allah’a isyan ediyor. Arşın sahibine hırlıyor. Sözde herkes Tanrı’yı seviyor fakat birileri Çalab’ın tahtı olan gönülleri yıkıyor. Herkes üzüm yemek istiyor lakin üzümün adını öğrenmeden bağcıyı dövüyor. Yaratılanı yaratandan ötürü sevmiyor, sevemiyor. Vaziyet, yaratılan da bazen kendini sevdirecek işlerin zıddına hareket ediyor.

Mazlum toplumlara bakıyorsunuz zalimlerin ateşinde ısınıyor ve ihaneti meslek edinmiş ikiyüzlülüğü terk etmiyor. Kendisine acındırmıyor. Hâlbuki adam olacak akıllı çocuğun kendini sevdirmesi gerekir. Sahi, merak ediyorum şu hayvan haklarını insan haklarından önde ve üstün tutan zihniyet niye bu kadar Beni Âdem ve Benat-i Havva’dan nefret ediyor? Madem vejetaryeniz diyorsunuz neden insan kanıyla besleniyorsunuz bre vampirler?

Halkı Müslüman ülkelere demokrasi getirme, uranyum zenginleştirme, küresel ısınma, çevre temizliği, yenilenebilir enerji bahane ve teraneleriyle neden bir varil ham petrol uğruna suçsuz günahsız canlara ve cananlara kıyıyorsunuz? Buna rağmen bunların hepsi de Simon’un torunları Yehuda kavmi değil ki? Demek ki; bir şey koptu bizden her şeyi tutan bir şey. Çare; güneşi ceketimizin astarında eskiten marka Müslümanları olmaktan vazgeçmeliyiz. Biz Müslümanlar sadece Allah’a kul olalım, inanın Allah onları bize kul ve köle eder.

Güzel ülkem türkü türkü Türkiye’m! Ara sıra TRT Müzik arşivine girin ve dinleyin.

*Pınarbaşı ben olayım vay vay, bulanırsam bulanayım.

Verin sevdiğimi bana vay vay, dilenirsem dileneyim.

 

*Pınarbaşı burma burma yar yar yar yar yar Amman.

Yaz gelince öter turnam leylim leylim leylim Amman.

Çayırda buldum seni, ellere vermem seni.

Kendime aldım seni, sineme sardım seni.

 

*Pınar başından bulanır canım oy,

İner ovayı dolanır canım oy,

Sende çok haller bulunur canım oy.

Dağlar duman olur, çayır çimen olur,

Ben yâri görmezsem, halim yaman olur vay vay.

 

Bir asker selamı da bizden olsun. Merhaba Asker!

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.