KUR’AN İKLİMİ – Müjde

“Ey Peygamber, biz seni şahit, müjdeci, uyarıcı, Allah’ın izniyle, bir davetçi ve aydınlatan bir çerağ olarak görevlendirdik. Müminlere Allah’tan büyük bir lütfa ereceklerini müjdele. Kâfirlere ve münafıklara itaat etme. Onların eziyetlerine aldırma, Allah’a güven; koruyucu olarak Allah sana yeter.”(Ahzab, 45-48)
Görüldüğü gibi muhatabı olduğumuz ayet-i kerimeler Peygamber aleyhisselam’ın görevlerinden bazılarını özetliyor. Bu görevlerdeki müjdeler gönlümüzü ısıtıyor ve bizi inancımıza daha çok bağlıyor. Ancak dünyanın her şeyi ile açılmış, bizi dışımızdan ve içimizden kuşatmış ve “Şeytan fakirlikle korkutarak size cimriliği, kötülük işlemeyi emreder…” (Bakara, 268) ayetindeki gibi ayetlerle Yüce Rabbimizin uyarılarına rağmen şeytan zirve yapan gafletimizden yararlanmış ve bizi her tarafımızdan sarmalamıştır. İşte tam da bu günlerde Efendimizin uyarıcılığı ve Allah’a çağırıcılığı görevine daha çok ihtiyacımız olduğu aşikâr olarak görülmektedir.
O insanları dünyaya, şöhrete, cahiliye bağnazlığına, mala, mülke, mevkiye ve koltuğa çağırmaz; yalnızca “Allah’a çağırır”, davetini de yine Allah’ın izni ile yapardı. Bu çağrısı ile diğer peygamberlerin yolundan ayrı yeni bir çığır da açmaz, aklına eseni yapmaz, söylediklerini kafadan atmaz, Yüce Allah’ın iznine ve buyruğuna göre hareket eder, yüce Allah’ın kendisi için çizdiği sınırı aşmazdı. Onun en önemli bir diğer görevi de karanlıkları aydınlatan bir ışık kaynağı -çerağ- olmasıdır. O karanlıkları dağıtır, kuşkuları giderir ve yolu ışıklandırır. Saçtığı ışık, karanlıklar içindeki hayat yolcularının önünü aydınlatan, yol buldurucu ve güven verici bir rol model ışığıdır.
Onun daveti insanın izleyeceği yolu ve kullanacağı yöntemi açıklayan, net, berrak bir düşünce sistemidir. Getirdiği mesaj kesin sözlü, kuşku ve karmaşadan uzak, doğrudan doğruya insan fıtratına seslenen en kestirme yoldan ve en geniş kapılardan girer. İnsan fıtratının en derin köşelerine, en karmaşık lâbirentlerine nüfuz eder. O müjdeleyicidir. “Müjdeleyici” görevinden amaç, yüce Allah’ın müminlere yönelik lütfunu ve bağışlayıcılığını büyüteç altına almaktır.
Peygamberlerin öncülüğünü toplumlarının sindirmesi zor olmuştur. Allah’ın elçiliği olan bu yüce liderliği kolay kabullenebilmek ve talimatları tereddütsüz uygulamak için vicdanlarda yüce Allah’a imanı ve güveni pekiştirmek gereklidir. Bunun için “Ey inananlar Allah’ı çok anın ve O’nu sabah akşam tesbih ediniz.”(Ahzab, 41-42) ayet-i kerimesi ilacımızdır.
“Allah’ı anmak” demek, O’na kalpten bağlanmak, sürekli olarak O’nun gözetimi ve denetimi altında yaşamaktır. Yoksa kuru kuruya yüce Allah’ın adını tekrarlayıp durmak yeterli değildir. Her işimizde onunla olmalıyız. Peygamberimiz buyuruyor ki: “Yüce Allah buyurdu ki: Kim beni yalnız başına anarsa ben de O’nu yalnız başına anarım. Kim beni bir topluluk içinde anarsa ben de onu onunkinden daha üstün bir topluluk arasında anarım.” (Buhari)
Namaz kılmak da Allah’ı anmaktır. Yine Efendimiz buyuruyor ki: “Eğer bir kişi gece eşini uykudan uyandırır da iki rekât namaz kılarlarsa o gece ikisi de Allah’ı çokça anan erkekler ve kadınlar arasına katılırlar.” (Ebu Davud)
Allah’ı anmak kavramı; O’nunla kalpten ilişki kurmanın her türünü, her biçimini içerir. Bu anmanın dile dökülmesi ya da gizli yapılması önemli değildir. Amaç ve biçimi ne olursa olsun, hedef yüce Allah ile canlı, sıcak ve duygulandırıcı bir ilişki kurmaktır. İnsan kalbi yüce Allah ile ilişki kurmadığı, O’nu anmadığı, O’nunla baş başa olmadığı anlarda boştur, ihtirasların oyuncağıdır ve şaşkındır.
“Kâfirlere ve münafıklara itaat etme.” Davet görevini yerine getirirken onlara dost gibi görünmek, alttan almak, tebliğde gereksiz tevazu göstermek, emir ve yasakları anlatırken İslam’a aykırı uygunsuz söz ve davranışlara hoşgörü göstermek yasaklanmıştır. Şanı yüce, nimeti bol, bağışı büyük, lütfu sınırsız olan Allah’ın hükümleri gerçek doğrulardır. Birbirinden farklı sayısız karanlıklara karşı O’nun nuru tektir. Bu nur bütün zamanları ve mekânları kuşatır, kalplerinde doğar, ruhlarına yayılır ve onları fıtratlarına iletir.
“Kâfirlere ve münafıklara itaat etme. Onların eziyetlerine aldırma; Allah’a güven; koruyucu olarak Allah sana yeter.”