KAPAK-Tevhid ve Muvahhidlik

Tevhid lügatte ‘bir şeyin bir ve tek olduğunu kabul etmek’ demektir. Terim olarak ise; Allahu Teâlâ’yı; zâtında, rububiyetinde, ulûhiyetinde, isim, sıfat ve fiillerinde tek kabul ederek ibadetle birlemeyi ifade eder.
Tevhid; Allah’ı birlemek ve onu her türlü şirkten tenzih etmektir.
Tevhid; Allah’ın âlemleri yoktan var ettiğine şartsız şüphesiz iman etmektir.
Tevhid; Allah’tan başka yaratan olmadığını kabul etmektir.
Tevhid; Allah’ın hükümlerinin tamamını kabul etmek, O’nun hükümleri dışındaki alternatif hükümleri reddetmektir.
Tevhidin anahtar kelimesi ‘LAİLAHE İLLALLAH’tır. Bu sözü söyleyen tevhidi kabul etmiş, iman dairesine girmiş, bütün ilahları reddedip ancak bir ve tek olan Allah’ı rab olarak kabul etmiştir. Bu söz öyle bir sözdür ki; kökü ta derinlikte olan dalları da semalara yükselen güzel bir söz.
“Allah, Peygamberler aracılığıyla gönderdiği sapasağlam söz sayesinde, iman edenlerin hem dünya hayatında hem de âhirette dimdik ayakta kalmalarını sağlar; ilâhî vahyi terk ederek sapıklığı tercih eden zâlimleri ise sapıklıkta bırakır. İşte bu, Allah’ın yasasıdır. Unutmayın ki Allah, dilediğini yapar.” (İbrahim, 27)
Allah, mü’minleri hem dünya hayatında hem de âhiret hayatında bu sağlam sözle tespit eder. Onların kalplerini sağlamlaştırır, ayaklarını sağlamlaştırır. O güzel sözle, o kelime-i tevhid ile, o inançla onları sağlama alır, hayatlarını düzene koyar. Hem dünyada hem de âhirette Rabbimiz bu sözü söyleyen, bu söze iman eden ve hayatlarını bu söze uygun yaşayan mü’minlerin bu imanlarını koruma altına alır ve sağlamlaştırır onları.
Tevhid; bütün Peygamberlerin Allah’ın bir ve tek olduğunu kavimlerine tebliğ ettikleri davanın adıdır. Peygamberler bu dava uğrunda son nefeslerine kadar mücadele etmişlerdir. Peygamberlerin; insanların Allah’ın varlığına, birliğine inanmalarını ve sadece O’na kulluk etmelerini sağlamak, onları sapık inançlardan ve kötü davranışlardan koruma görevleri vardır. Nitekim Enbiya suresi 25. ayette “Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki ona, ‘Benden başka ilâh yoktur, şu halde bana kulluk edin’ diye vahyetmiş olmayalım.” buyrularak bütün peygamberlerin ortak görevinin tevhide davet olduğu vurgulanmıştır.
Peygamberlerin tevhid mücadelelerine bazı örnekler verelim. Nuh aleyhisselam zamanında insanlar bir takım putlara tapıyordu. “Dediler ki: “Sakın ilâhlarınızı bırakmayın; hele Ved’den, Suvâ’dan, Yeğus’tan, Yeûk’tan ve Nesr’den asla vazgeçmeyin.” (Nuh, 23)
Bu isimler rivayete göre o dönemde yaşamış salih kişilerin isimleridir. Bu salih kişiler ölünce insanlar çok üzülmüş, onları hatırlamak için heykellerini yapmışlar ve zamanla kendi elleriyle yaptıkları heykellere tapmaya başlamışlar, Allah’a şirk koşmuşlardır. Nuh aleyhisselam insanları tevhide davet etmiş ama çokları iman etmemiş, Allah’a şirk koşmakta ısrar etmiştir. Görülüyor ki insanlar Allah’a, aralarındaki salih kişileri ortak koşmuşlar ve sonunda helak olmuşlardır.
Daha da vahimi insanlar Allah’ın tevhide davet edici olarak gönderdiği peygamberleri rab kabul ederek Allah’a şirk koşmuşlardır. “Yahudiler Üzeyr peygamberi gereğinden fazla yücelterek ‘Üzeyr Allah’ın oğludur!’ dediler; Hıristiyanlar da İsa Peygamberi ilâhlaştırarak, ‘Mesih, Allah’ın oğludur!’ dediler. Bu iddialar, kendilerinden önceki putperest inkârcıları taklit ederek, ağızlarında geveledikleri gerçek dışı sözlerdir. Allah kahretsin onları, nasıl da göz göre göre hakîkatten yüz çevirip dönüyorlar!” (Tevbe, 30)
Yusuf aleyhisselam da zindan arkadaşları rüyalarını O’na tabir ettirmeye geldiklerinde onları evvela tevhide davet etmiştir. “Ey zindan arkadaşlarım! Çeşitli tanrılara mı, yoksa gücüne karşı durulamaz olan bir tek Allah’a mı (inanıp bağlanmak) daha iyi? Allah’ı bırakıp da taptıklarınız, sizin ve atalarınızın taktığı bir takım isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında herhangi bir delil indirmemiştir. Hüküm sadece Allah’a aittir. O size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Yusuf, 39-40)
Peygamber Efendimiz aleyhisselam’a Mekkeli müşrikler gelmişler; aramızdaki şu arbede bitsin, gel anlaşalım demişler. Efendimiz aleyhisselam “Olur, anlaşalım ama anlaşmamız için sizden sadece bir cümle söylemenizi istiyorum.” demiş, onlar sen iste biz yüz cümle söyleyelim, yeter ki bu anlaşmazlık bitsin demişler ve o cümleyi sormuşlar. Efendimiz aleyhisselam ‘LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDUR RASULULLAH’ deyince müşrikler hemen ayağa kalkmış, yüzleri kızarmış ve “Ey Muhammed, sen bizi çok ağır bir sorumluluğun altına çağırdın, vallahi biz ebediyen bu sorumluluğun altına girmeyiz.” deyip çekip gitmişler. Çünkü hayatlarında hüküm verici olarak, ibadet edilecek tek varlık olarak Allah’ı kabul etmek istemiyorlardı. Bu, nefislerine çok ağır geliyordu.
Kur’an’da anlatılan tevhide davet mücadeleleri bize gösteriyor ki peygamberler ve onların davetlerine icabet eden mü’minler yaşadıkları çağın muvahhidleridir. Muvahhid; tevhid ehli olan Allah’ı bir ve tek kabul eden kişidir. Bazı âlimlerimiz Kur’an’da geçen hanif kelimesini muvahhid kelimesiyle eş anlamlı kabul etmiştir. “İbrahim, ne Yahudi idi, ne Hıristiyan’dı: Ancak, O hanif (muvahhid) bir Müslümandı, müşriklerden de değildi.” (Âl-i İmrân, 67)
Muvahhidlik; her türlü yanlış inanç ve davranışlardan yüz çevirerek bir tek Allah’a boyun eğen dosdoğru bir Müslüman olmaktır.
Muvahhidlik; şehrin öbür ucundan koşarak gelip insanları tevhide davet eden uyarıcılara kulak vermek ve o uyarıcılarla beraber ölme pahasına inancından vazgeçmemektir. (Yâsîn, 13-32)
Muvahhidlik; putperest kavme karşı hakkı haykıran ve Allah’ın yardımıyla mağaraya sığınan gençler gibi olmaktır. “Bizim rabbimiz, göklerin ve yerin rabbidir; O’ndan başkasına asla tanrı deyip yakarmayız.” (Kehf, 14)
Muvahhidlik; mü’min olduğu için ateş dolu hendeklere atılsa da imanından vazgeçmemektir. (Burûc, 1-10)
Muvahhidlik; servetini fakir arkadaşına karşı böbürlenme ve nankörlük vesilesi yapan, malının yok olmayacağına ve kıyametin kopmayacağına inanan arkadaşına; iman ve sâlih ameller konusunda öğüt vererek; kendisini topraktan yaratan Allah’a ortak koşarak nankörlük etmesinin uygun olmadığını, âhireti inkâr etmenin bir bakıma Allah’ı inkâr etmek olduğunu bildirmektir. (Kehf, 32-44)