HADİS İKLİMİ-Ticaret Ahlakı

Hakim b. Hizam’dan nakledildiğine göre, Rasulullah aleyhisselam şöyle buyurmuştur: “Alışveriş yapanlar birbirlerinden ayrılmadıkları sürece (alışverişi kabul edip etmeme konusunda) serbesttirler. Eğer dürüst davranırlar ve (malın kusurunu) açıkça söylerlerse, alışverişleri bereketlenir. Fakat kusuru gizler ve yalan söylerlerse, (yaptıkları) alışverişin bereketi gider.” (Ebu Davud)
“Ey insanlar, mallarınızı aranızda haksız yollarla yemeyin. Ancak kendi rızanızla yaptığınız ticaret bunun dışındadır.” (Nisa, 29) buyruğuyla Yüce Allah, insanların hayatlarını devam ettirebilmeleri için mecbur oldukları mal değişimini zorbalık ve bozgunculuk yoluyla değil, ancak ideal olan ticaret yoluyla gerçekleştirebileceklerini belirtmiştir. Bu nedenledir ki Allah Resulü ashabını da üretmeye, çalışmaya teşvik etmiştir. Çünkü bu şekilde onlar gelir elde edecek, ihtiyaçlarını temin etmek amacıyla çarşı pazara çıkacak ve kimseye yük olmayacaklardı.
İbn Abbas’ın anlattığı şu olay Peygamberimiz döneminde ticaret hayatına verilen önemi anlatması bakımından dikkat çekicidir: “Ukaz, Mecenne ve Zü’l-Mecaz, cahiliye devrinde kurulan meşhur panayırlardı. İslam dönemi gelince bazı insanlar (Hacc dönemi olduğu için) bu panayırlarda ticaret yapmayı günah saydılar. Bunun üzerine Allah, “Hac mevsimlerinde ticaretle Rabbinizden rızık istemenizde bir günah yoktur. …” (Bakara, 198) ayetini indirdi.” Böylece Yüce Allah, çeşitli ibadetleri yerine getirdikleri hacc mevsimlerinde de insanların ticaret yapabileceklerini ve rızıklarını temin edebileceklerini belirtti.
Sevgili Peygamberimizin kıymetli arkadaşları dünyanın dört bir yanına kara ve deniz yoluyla ticari seyahatler yapmışlar, böylece hem kendi rızıklarını kazanmışlar, hem de İslam’ı gittikleri bölgelere taşımışlardır. Onların ortaya koydukları dürüst ticaret hayatı, aynı zamanda gittikleri yerlerde İslam’ın tanınmasını sağlamış, neticede İslam dininin kısa zamanda başka memleketlere de yayılmasını kolaylaştırıcı bir rol oynamıştır.
İnsan hayatının en önemli meşguliyetlerinden olan ticaretin bir ahlakının olması, belirli ilke ve kaidelere göre yapılması, prensiplerinin benimsenip özümsenmesi büyük önem taşımaktadır.
Ticaret yapan taraflar arasında vicdani sorumluluk, birinci derecede rol oynadığı için hukuki kuralların temelinde de ahlaki prensipler belirleyici konumdadır. Ticaret ahlakının en temel gereği kazancın helal olmasına dikkat etmektir. Öbür dünyada yaptıklarından hesaba çekileceğine inanan her Müslümanın kazancına haram katmamaya özen göstermesi beklenir.
Yüce Allah’ın haram kıldığı şeyleri alıp satmak bir Müslüman için helal değildir. Yine faizli işlem yapmak, kumar oynamak-oynatmak, vergi kaçırmak, müşteri kızıştırmak, stokçuluk yapmak gibi topluma zarar veren ticari usulsüzlüklerden Müslüman tüccarın uzak durması da dini, ahlaki ve toplumsal sorumluluğun bir gereğidir. Bu hususlar o kadar önemsenmiştir ki Hz. Ömer, “Dini konularda yeterli fıkhi bilgisi olmayanlar bizim pazarımızda satış yapmasın.” diyerek ticaretin sorumluluk gerektiren ciddi bir iş olduğuna dikkatleri çekmiştir. Allah Resulü ashabını ticaret yapıp kazanmaya teşvik ederken aşırı tamah ve hırstan uzak durmalarım da tavsiye ediyordu.
Sevgili Peygamberimizin, “Her ümmetin bir fitnesi/imtihanı vardır. Benim ümmetimin fitnesi (imtihanı) de mal ile olacaktır.” sözü bir anlamda özellikle ticaretle uğraşan kimselerin de büyük bir sınavda olduklarını, helal ve haram konusunda bilinçli olmaları gerektiğini gösterir. Bilhassa, “Kişinin, malı helal bir yolla mı, haram bir yolla mı kazandığına aldırış etmeyeceği bir zaman gelecektir.” şeklindeki nebevi endişe, Müslüman tüccarlar tarafından dikkate alınmalıdır. Ticaret hayatı içerisinde atılan her adımda Resul-i Ekrem’in “… Bizi aldatan, bizden değildir.” düsturu hatırda olmalıdır. Aksi takdirde başkasını aldatarak kazanç elde etme hastalığının ticaret hayatına egemen olması, ticaret erbabının hem dünyada, hem de ahirette kötü sonuçlarla karşılaşmasına yol açacaktır.