KAPAK – Kıymetli Osman Bağcı Hocamızın Ardından!

KAPAK – Kıymetli Osman Bağcı Hocamızın Ardından!

Bu zamanda İslâm’a/İnsanlığa hizmet nasıl yapılır, sorusuna teorikte birçok cevap verebilirsiniz lakin pratikte örnek gösterecek kişi bulmakta zorlanırsınız. İşte bildiğimiz kadarıyla/kanaatimizce Osman hocamız tam manasıyla örnek bir Müslümandı.

وَلْتَكُن مِّنكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Âl-i İmran, 104)

Hayatı, böyle bir topluluğun oluşmasına vesile olacak çalışmalarla geçti. Bu uğurda çok gayret gösterdiğine öğrencileri olarak yakinen şahidiz. Öğrencilerin manevi eğitimi, fakir öğrencilerin burslarının temini vb. bütün çalışmalarında menfaatsiz, Allah için koşturdu. Yetiştirdiği ve hidayetine vesile olduğu kişiler onu daima hayır dua ile yâd edecekler. O sadece yurtta öğrencilere değil camilerde ve evlerde yaptığı tefsir ve akâid dersleriyle genç-yaşlı birçok kişinin şuurlanmasına, Müslümanca bir hayat yaşamasına vesile olmuştur.

İlahiyat Fakültesini bitirdikten sonra öğretmenliğe Nevşehir’de başladı. Yıllarca değişik okullarda öğrenci yetiştirdi ve o yıllarda Nevşehir’de İmam Hatip okul müdürü olan Enderun Eğitim Vakfı’nın kurucusu kıymetli âlimlerimizden merhum Zeki SOYAK hocamızdan çok istifade etti. Daha sonra memleketi olan Konya’da eğitim faaliyetlerine devam etti. Emekli olunca Konya’da Enderun Eğitim Vakfı’nın şube başkanı oldu.

Hizmet aşkı hocamızda üst seviyedeydi. Evinden çıkıp erkenden yurda gelir, başka şehirlerden Konya’ya okumaya gelmiş üniversite öğrencilerine sabah namazını kıldırırdı. Namazdan sonra işrak vaktine kadar Kur’an-ı Kerim-i yüzünden ve mealden okutur, yeri geldikçe özet halinde tefsirini yapardı. Bu, yıllarca böyle devam etti. Yorulmak ve dinlenmek yok! Kendisi de hâfız olması hasebiyle yurtta hafız olan öğrencilerin ezberlerini dinlerdi. Böylece bir genç üniversite hayatı boyunca hangi bölümde okursa okusun Kur’an’ı okuma, anlama ve yaşama fırsatı bulurdu. Bu şekilde imam, doktor, mühendis, çiftçi, ziraatçı, esnaf vb. değişik branşlarda yetiştirdiği öğrencileri Türkiye’nin dört bir tarafında hak yolda çalışmalarına devam etmektedirler.

Şifa tefsiri, Diyanet yayınlarının ve Mahmut Kısa’nın mealleri, Zeki SOYAK hocamızın eserleri, Riyazüs Salihîn, Ahmed Gümüşhanevî’nin (rahmetullahi aleyh) itikâd kitabı, İlmihal, Siyer ve Sahabe hayatı en çok okuduğu ve okuttuğu eserler arasında yer alır. Bunların dışında da elbette birçok eserden istifade ederdi. Geçmiş ulemâya karşı saygılıydı. Zamanında yaşayan yaşı küçük olsun büyük olsun âlimleri, hocaları ziyaret ederdi. Asla onda kibir gibi emareler gözükmez, çocukla çocuk büyükle büyük olurdu. Allah yolunda olan diğer hocaları takdir eder, hased etmezdi. Zaman zaman ziyarete gider bazen de vakfa konuşmacı olarak davet ederdi.

Osman hocamız sadece öğretici değil, aynı zamanda eğitimciydi. Bir öğrencisinin maddi manevi her şeyiyle ilgilenirdi, onlara sadece bilgi vermez bu ilmi pratik olarak sosyal hayatta nasıl yaşayacaklarını gösterirdi. Evlenme vakti geldiyse bir öğrencisine aracı olur ve onu evlendirir, karı kocanın arası açıldıysa gider nasihat eder, esnafsa dükkânına gider hal hatırını sorar, hasta veya cenaze durumları varsa ziyarete gider kısacası hem öğrencilerine hem de ders halkasına katılan -yaşı önemli değil- herkese ilgi ve alakasını en güzel şekilde gösterirdi.

Öyle ki onu tanıyan herkeste “Osman hocamız beni çok seviyor” intibası uyanırdı. Bizleri ilim meclislerinde sohbet yapmamız için görevlendirir, kendisi de dinlerdi. Bu yaptığı çalışmalarla gençlerin özgüven kazanmasını sağlar, onların önünü açardı. 64 yaşında olmasına rağmen bir gün olsun “Bugün de evimde dinleneceğim” dediğine şahit olmadık. Geçen sene trafik kazası geçirmiş ve ayağı kırılmıştı. İlk günlerde evinde öğrencilerine hizmetlerin yarım kalmaması için gereken görevleri verdi. Biraz toparlanınca yerinde duramamış, koltuk değneğiyle vakfa gelip sohbetlere katılmaya, öğrencileriyle ilgilenmeye devam etmişti. Mazeret nedir bilmezdi. Basit mazeretlerle verilen görevi ihmal etme gibi durumlara müsaade etmez, bu konularda öğrencilerini uyarır, onlara sorumluluklarının bilincinde ve fedakâr olmalarını öğütlerdi.

Ne zaman hocamızla karşılaşacak olsak iki elini açar canu gönülden kucaklar, yüzünden hiç eksik olmayan tebessümüyle insani ilişkilerin en üst seviyede olmasını sağlardı.

Gündelik çekişmelerden uzak, lüzumsuz tartışmalardan kaçınarak programlı ve disiplinli bir hayat anlayışına sahip olması hocamızda gördüğümüz en önemli hasletlerden bir tanesiydi. Daima, sohbet halkasında veya özel görüşmelerde beş temel prensip üzerinde dururdu. Bunlar;

1) İslam’ı bir bütün olarak algılamak, bir bütün olarak yaşamaya çalışmak.

2) İstişareyle hareket etmek.

3) Vasıtaları gaye edinmemek.

4) Mezhep, meşrep ve meslek taassubu göstermemek.

5) İtidal üzere olmak, her türlü aşırılıktan uzak durmak.

Bir yere sohbete gitti mi vakitlice müsaade ister, gece ibadetinin önemi üzerinde dururdu. Bir gün ziyaretimizde masasında duran Kur’an meali dikkatimi çekti, çok eski baskı olmamasına rağmen ciddi anlamda yıpranmış, birçok yerinde not kâğıtları ve işaretler vardı. İşte bir Müslümanın kitabıyla (Kur’an-ı Kerim) ilişkisi böyle olmalıydı.

Dinimize hizmet etmek için illa ki âlim mi olmak gerekir? Parası olan yetimi-garibi gözeterek, ilmi olan öğrenci yetiştirerek, bedeni güce sahip olan zamanını vererek, camiye giderek, evinde ilmi dersler yaparak, hiçbir imkânı olmayan dua ederek İslam’a hizmet edebilir. Kısacası, Allah’ın dinine yine Allah’ın razı olacağı şekilde hizmet etmemiz gerekir. Hangi Müslüman neye gücü yetiyorsa bunu kendine dert edinmelidir.

Osman hocamız on beş tatillerde öğrencileriyle beraber umreye gider ve ziyaret yerlerinde Efendimiz aleyhisselam’ın hayatını sadece bir bilgi olarak değil, günümüz için çıkarılacak derslerle birlikte verirdi. O, çok sevdiği, hayatı boyunca eğitim metodunu uygulamaya çalıştığı Peygamberimize ve gençlere rol model olarak anlattığı sahabelere komşu oldu. Umulur ki inşallah cennette de komşu olur. Hocamızın bu şekilde vefat etmesi bizlere tekrar “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz” hakikatini hatırlattı.

***

Medine’de Vefatı

En son bu on beş tatilde öğrencileriyle Mekke’de umre ibadetini yerine getirdikten sonra Medine’ye geçiyorlar. O kutlu beldede her zaman ki gibi öğrencilerine “Sahabe hayatından tablolar” eserinden dersler yapıyor. Son gün kafile dönüyor ama Osman hocamız rahatsızlığı sebebiyle Medine hastanesine kaldırılıyor. İki hafta kadar tedavi gördükten sonra orada vefat ediyor. Medine’de vefat edip Cennetül Bâki’ye defnedilmenin fazileti hakkında pek çok hadis vardır. Rabbim o müjdelere nail eylesin hocamızı.

Medine’de yanında bulunan ve otuz yedi yıldır öğrencisi olan Mustafa METİN hocamızın şehadeti ile yazıyorum. Osman hocamız ALLAH ALLAH diyerek son günlerini geçirmiş ve güzel bir halde Rabbine kavuşmuştur. Sevenleri ve tüm öğrencilerine selam göndermiş, “Ben kardeşlerimden razıyım, haklarım helal olsun, onlar da helal etsinler. İslam’a hizmetten geri kalmasınlar.” demiştir. Bizler de hocamızdan razıyız, varsa hakkımız helal olsun. Rabbimiz rahmetiyle muamele etsin, derecesini yüksek eylesin. Bizlere de onda bulunan İslam’a hizmet etme aşkından ve muhabbetinden ihsan eylesin. Âmin.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.