TASAVVUF – Akrabalık İlişkileri

“(Önce) En yakın akrabanı uyar. Sana uyan mü’minlere (merhamet) kanadını indir.” (Şuara, 214-215)
Önce en yakın akrabanı, şirk ve günahların hâsıl ettiği azap ile uyar. Kişinin öncelikle yakın akrabalarını uyarmakla emrolunması, onların durumu ile ilgilenmesinin kendisi adına daha önemli olduğu içindir. Bu yüzden önce onları uyarmaya başlamak daha uygundur. İyilik, sıla-i rahim ve benzeri şeylerde akrabalardan başlamak daha uygundur. Aileler buna azami dikkat etmeliler.
Ayeti celilede Allah şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler. Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.” (Tahrim, 6)
Peygamberimiz aleyhisselam kızı Fatıma annemize şöyle buyuruyor: “Kızım Fatıma, babam peygamber diye güvenme, Kur’an ve sünnete uy.”
Rivayete göre Rasulullah aleyhisselam şöyle buyurdu: “Ey Abdulmuttalib oğulları, Ey Haşim oğulları, ey Abdimenaf oğulları; kendinizi cehennem ateşinden kurtarın. Ben sizden hiçbir şeyi uzaklaştıramam.” Sonra şöyle buyurdu: “Ey Ebubekir kızı Aişe, ey Ömer kızı Hafsa, Ey Muhammed kızı Fatıma, ey Muhammedin halası Safiyye; kendinizi cehennem ateşinden satın alın, kurtarın. Ben sizden hiçbir şeyi gideremem.”
Rivayet edilir ki: Bir gün Hz Aişe radıyallahu anha ağladı ve “Ey Allah’ın Resulü, kıyamet günü senin bize yardımcı olmayacağın bir gün müdür?” diye sordu. Efendimiz şöyle cevap verdi: “Ey Aişe, şu üç yerde kimsenin kimseye faydası olmaz: Allahu Teâlâ ‘Kıyamet günü için adalet terazileri kurarım’ (Enbiya: 47) buyuruyor. O zaman sizin için Allah’tan gelecek bir şeye gücüm yetmez. İkincisi nur verildiği zamandır. Allah dilediğinin nurunu tamamlar, dilediğini de yüzüstü karanlıklarda bırakır. O zaman da sizin için Allah’tan gelecek bir şeye gücüm yetmez. Üçüncüsü ise sıratta Allah dilediğini selamete çıkarır ve korur. Dilediğini de yüzüstü ateşe atar. İşte o zaman da sizin için Allah’tan gelecek bir şeye gücüm yetmez.”
O halde mü’minin neseb ve soy üstünlüğüne aldanmaması gerekir. Çünkü insanın soyu Rabbe iman olmadan bir fayda sağlamaz. Nuh aleyhisselam’ın oğlu Kenan’ın ve İbrahim aleyhiselam’ın babası Azer’in hallerine bakınız. İkisi, ibret için yeter.
Burada insanın aklına şefaat meselesi gelebilir. Kâfir ve münafıklar için şefaatin hiçbir şekilde söz konusu olmadığı o günde başta peygamberimiz olmak üzere diğer peygamberler ve Allah’ın has kulları Allah’ın izniyle ve Allah’ın hoşnut olduğu günahkâr mü’minler hakkında şefaat edeceklerdir. “İzni olmadan O’nun katında kim şefaat edebilir?” (Bakara, 255) “Onlar Allah rızasına ulaşmış olanlardan başkasına şefaat etmezler.” (Enbiya, 28) mealindeki ayetler şefaatin varlığını ortaya koyar. Peygamberimizin şefaati de ümmetinden büyük günah işleyenler içindir. (Ebu Davud)
Müslümanlara düşen görev şefaate güvenip dinin gereklerini terk etmek değil, şefaate layık olmak için çalışıp çabalamaktır. İşte aklıselim sahibi akrabalara gereken hem dünyada hem de ukbada birbirine yardımcı olmaktır. O gün zor bir gündür. Hesabımızı zorlaştıracak her türlü menhiyattan uzak durmak gerekir.
Allah’ım; sırat-ı müstakim üzere hayat sürmeyi cümlemize nasip et. Amin.