Berceste / Vakar ve Öfke

Kâinatta her şey zıddı ile kaimdir. Vakarın zıddı ise hafifmeşrep olmak yani ölçüsüz olmaktır. Vakar ise heybettir. Aynı zamanda sabır, hilm ağırbaşlılık ile çok yakından alakalıdır. Ömer Nasuhi Bilmen’in Ahlak Lugatçesi’nde vakarı tarif ederken bu hasletlerin yanında, matluba teveccüh hususunda temkin ve teenni göstermektir der. Buna bağlı olarak insanın ulaşmak istediği şeylerde teenni ve temkinle hareket etmesi, vakarın göstergesidir. Bazen konuşmada, gülmede, yürümede ve benzeri pek çok durumda kendini gösterir. Aslında vakar orta yollu olmaktır. Furkan suresi 63’de Müminlerin özelliklerinden bahsedilirken Müminlerin vakarla yürümelerinden ve cahiller onlara laf attıklarında nasıl karşılık verdiklerinden şöyle bahsedilir:
‘’Rahmân’ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir. Cahiller onlara laf attıkları zaman, “selâm!” der (geçer)ler.’’
قال: (صلعم) حدثنا عبد الله بن عباس أن النبي الله
إن الهدي الصالح والسمت الصالح والاقتصاد جزء من خمسة وعشرين جزءا من النبوة
Sünen-i Ebi Davud vakar babı altında geçen bu hadiste peygamberliğin yirmi beş cüz’ünden bir parça olan üç özellik zikredilir. Bu özellikleri bugün çokça kullandığımız misyon, vizyon ve aksiyon kavramları ile özdeşleştirebiliriz. Bunlardan ilki ‘’el-hedye’s salih’’ (الهدي الصالح) yani hidayet üzere olmaktır. Hidayet peygamberlerin yaşadığı üzere ibadetlerde de davranışlarda da belli bir ölçüyü yakalamaktır, yani misyon sahibi olmak uçlara savrulmamaktır. Ne Yahudiler gibi hile-i şeriyye yaparak din adı altında ağır gelen şeyleri kılıfa uydurmak ne de Hristiyanlar gibi dindarlık adına aşırılığa, taassuba gitmektir. Aynı şekilde dindar gibi görünüp aslında arka planda menfaatperest hareket etmek değil, orta yollu bir ölçü tutturmak ve peygamberin izinden gitmek misyonuyla kulluk ve ibadetinde kişinin hidayet üzere olmasıdır.
İkincisi ise ‘’es-semt es-salih’’ (السمت الصالح) yani kişinin hem görünüşü hem de ahlakıyla iyi ve güzel olmasıdır. Vizyon sahibi olmak kavramı tam da bu ibarenin karşılığıdır. Vizyon sahibi olmak kişinin hem bilgili, görgülü, karakterli olması hem de aynı zamanda duruşuyla, giyimiyle kuşamıyla, yaşam tarzıyla takdir edilebilir beğenilir bir şekilde olmasıdır.
Üçüncüsü ise ‘’el-iktisad’’ (الاقتصاد) aksiyonuyla, davranışlarıyla hareketleriyle özellikle davet ve tebliğ alanında söz ve davranışlarında kişinin orta yolu yakalaması, ölçülü olması, hesapsız hareket etmemesi ‘‘iktisad’’ sahibi olmasıdır. Vakur olan ve iktisad sahibi olan kişi duygularına yenilmeyen, aklıyla hareket eden kişidir.
‘’Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah, iyilik edenleri sever.’’ (Ali İmran 134)
Ayette geçen gazap kavramı insani bir kuvvedir. Çünkü hiç öfkelenmemek mümkün değildir, hepimizin hassas olduğu, önem verdiği birtakım değerler var. Bu değerlere saldırıldığı zaman öfkelenmek çok tabidir. Öfke kuvvesi kişinin hoşlanmadığı şeylere karşı çıkışıdır. Gazap kuvvesinin de tezahürleri vardır. Aşırı olduğunda buna tehhevür (تهور) denir. Öfkenin hiç olmaması ise zillettir ve cubn’dur (korkaklık). İmam Şafi hiç öfkelenmeyen kişilere himar (حمار=eşek) der. Bunun itidali şecaattir yani kişi öfkelendiğinde kontrolünü ve dengesini sağlayabilmesi aynı zamanda nasıl tepki göstereceğini bilmesidir.
Gazap kuvvesinde insanın hoşlanmadığı şeylere karşı tepki varken mukabili olarak insanın hoşlandığı şeylere ilgi duymasını anlatan terim ise şehvettir. Bu da insanın bir şeyleri arzu etmesidir. Dolayısıyla oldukça tabii bir duygudur. Ancak bunun da üç ayrı tezahürü vardır. Birisi fucur, biri iffet diğeri ise humud (خمود) dur. Humud, deprosyan hali ve Dünya’ya karşı olan aşırı isteksizlik ve ilgisizlik halidir. Diğer bir uç olan fucur da insanın isteklerini kontrol altında tutamaması, frene basmayı bilmemesi, her istediğini elde etmek arzusu ve bir ölçü benimsememesi, günaha sapmasıdır. Halbuki dengede olan şey insanın arzularına ve isteklerine belli bir çerçevede kendine sınırlar koyarak ulaşmasıdır, bu da iffettir.
Bir başka kuvvemiz ise sadece insanlarda bulunup onu tarif ederken de kullandığımız bir kavramdır: İnsan hayvan-ı natıktır. Üçüncü kuvve ise nutk kuvvesi yani konuşmaktır. Sadece insana özgü olan nutk kuvvesi insanın kendisni ifade etmesidir. Bunda da bir ölçü vardır. Orta yolu hikmettir. Hikmet sahibi olan kişi ölçülü konuşan, az ve öz konuşan, nerede nasıl konuşacağını bilen kişidir. Hikmetle konuşan insanlar ilimle ve irfanla yoğrulmuş insanlardır. Nutk kuvvesinin de uçları vardır. Bir ucu cerbeze (gevezelik) yani boş konuşup gevezelik yapmaktır, bu bazen insanı saygısızlığa, edepsizliğe götürür ve insan çok konuştuğu zaman çok pot kırar ve çok hata yapar. Bunun zıddı olan beladet ise kişinin hem zekadan hem zihin donukluğundan konuşamaması kendini ifade edememesi halidir.
İdeal olan bu üç kuvvede de orta yol olan şecaat, iffet ve hikmettir. Bu üç vasfa sahip olan kişi hakikaten orta yollu insan olmuş demektir. Bütün bu kuvvelerde orta yolu bulmak da vakardır.
(Bu yazı Sünen-i Ebi Davud dersleri yapan Doç.Dr. Ayşe Esra Şahyar hocamızın bir dersinden derlenmiştir.)