Miras-1

İslâm hukukunun, zamanımız insanlarınca idrak edilemeyen çok mühim bir yönü de miras ile ilgili hükümlerdir. Bir kısım İslâm düşmanlarının yoğun propagandaları, toplumun bu husustaki cehaleti, dünyevîleşmek, mal mülk sahibi olma hırsı maalesef İslâm’ın bu çok âdil, yüce ahkâmını anlamaya, idrak etmeye set çekmektedir.
Diğer taraftan Batı karşısında aşağılık duygusuna kapılmış, Batı’nın her şeyini doğru kabul etme hastalığına yakalanmış, bazı kişilerin de, İslâm’ın yüce değerlerinin, Batı’nın kokuşmuş değerleriyle çatışma halinde olmadığını ispat etmek gayretkeşliği ile bir kısım İslâmi hükümleri sağlıksız, ilimsiz, şahsî yorumlarıyla tahrife yeltenmeleri, öte yandan İslâmî gerçekleri savunmada gösterilen zafiyet, bu gibi konularda Müslümanların gerçekleri öğrenmesine mani teşkil etmektedir.
Mirasın taksimi hakkında, nasıl taksim edileceği hususunda ayeti kerimeler ve hadisi şerifler vardır. Samimi bir Müslüman, Allah Teâlâ ne buyurmuş, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem nasıl tatbik etmiş ise ona göre hareket eder. Asla itiraz etmez. Emredileni emredildiği şekilde yerine getirir. Miras hakkında bilgi sahibi olan bir ilim ehlini bulur. İslam’ın öngördüğü şekilde taksim yaptırarak, hak sahiplerine haklarını verir.
Samimi bir Müslümanın şu ayeti kerimeler karşısında başka şeylere itibar etmesi, başka türlü hareket etmesi düşünülebilir mi? Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Allah size çocuklarınız hakkında erkeğe, kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder. (Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler ölünün bıraktığı üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ona babası varis olmuş ise anasına üçte bir (düşer). Eğer ölenin kardeşleri varsa anasına altıda bir (düşer). (Bütün bu paylar ölenin) yapacağı vasiyetten ve borçtan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size fayda bakımından daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Bunlar Allah tarafından konmuş farzlardır. Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir.” (Nisa, 11)
“Yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra eşlerinizin şayet çocukları yoksa terekelerinin yarısı sizindir. Şayet çocukları varsa bıraktıkları (malların) dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa yapacağınız vasiyet ve borçtan sonra bıraktığınız (malların) dörtte biri onların (hanımlarınızın)dır. Çocuğunuz varsa bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadının ana babası ve çocukları bulunmadığı halde malı mirasçılara kalırsa ve bir erkek yahut bir kız kardeşi varsa her birine altıda biri düşer. Bundan fazla iseler üçte bire ortaktırlar. (Bu taksim) yapılacak vasiyetten ve borçtan sonra hiç kimse zarara uğramaksızın (yapılacak)tır. Bunlar Allah’tan size vasiyettir. Allah her şeyi hakkıyla bilendir. Halimdir.” (Nisa, 12)
“Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Kim Allah’a ve peygamberine itaat ederse, Allah onu zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Orada devamlı kalıcıdırlar. İşte büyük kurtuluş budur. Kim Allah’a ve peygamberine karşı isyan eder ve sınırlarını aşarsa Allah onu, devamlı kalacağı bir ateşe sokar ve onun için alçaltıcı bir azap vardır.” (Nisa, 13-14)
“Senden fetva isterler. De ki: Allah, babası ve çocuğu olmayan kimsenin mirası hakkındaki hükmü şöyle açıklıyor. Eğer çocuğu olmayan bir kimse ölür de onun bir kız kardeşi bulunursa bıraktığı (malın) yarısı onundur. Kız kardeşi ölüp çocuğu olmazsa erkek kardeşte ona varis olur. Kız kardeşler iki olursa (erkek kardeşlerin) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer erkekli kadınlı daha fazla kardeş mevcut ise erkeğin hakkı, iki kadının hakkı kadardır. Sapmamanız için Allah size açıklama yapıyor. Allah her şeyi bilmektedir.” (Nisa, 176)
Görüldüğü gibi ayeti kerimelerde kimlerin vâris oldukları ve mirastan ne kadar bir hisseye sahip oldukları çok açık bir şekilde beyan edilmiştir. Hiçbir Müslümanın bu taksime itiraz hakkı yoktur. İslâm’ın yüce prensiplerine, fakir ve muhtaçlara merhametine ve insana verdiği değere bakın ki, Rabbimiz miras taksim edilirken orada bulanan, mirastan payı olmayan yakınlara, fakir ve yetimlere de bir şeyler verilmesini tavsiye eder. Böylece ölen kişinin bıraktığı mirastan varis olanlar haklarını aldıkları gibi, mirasta hak sahibi olmayan, uzak akrabalar, çevredeki yetim ve yoksullar da faydalandırılarak sosyal dayanışma ve sosyal barışın sağlanmasına katkıda bulunulmaktadır.
Miras konusunda yapılan çok büyük yanlışlıklardan biri de bir kısım kişilerin kız çocuklarını büyük ölçüde mirastan mahrum bırakmalarıdır. Maalesef bazı kişiler daha hayatta iken malının tamamına yakınını oğluna ve oğullarına bırakıyor, kızlarına da çok az, değersiz bir şeyler vererek onları mahrum ediyor. Böylece bir hayat boyu kazandığı mallarını bir ateş kümesi olarak yüklenip öbür âleme göç ediyor. Diğer taraftan kızlar yahut da damatlar mirastaki haklarını İslâm’a göre değil de erkekle yarı yarıya taksim etmekle ısrar ediyor ve hatta bir kısımları İslâm’ın emirlerini hiç kâle almıyor. Onlar da başkasının hakkını bir ateş parçası olarak yükleniyor. Belki de imanlarına zarar verecek durumlara düşüyorlar.
Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Allah Teâlâ ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir kadın ve erkeğe, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab, 36)
İslâm öncesi cahiliye döneminde, kadınlara, kızlara ve çocuklara mirastan hiçbir şey verilmiyordu. İslâm dini bu gayri âdil miras taksimini ortadan kaldırdı. Ve kadın-erkek farkı gözetilmeden, neseb, nikâh ve velâ yoluyla kişilerin birbirlerine varis olacakları hükmünü getirdi.
Mirastan erkeğe iki, kadına bir hisse verilmesinin pek çok hikmetleri ve sebepleri vardır. İslâm miras hukukunda kişilerin sorumlulukları ile mirastan verilen hisse arasında âdil bir denge kurulmuştur. Bazıları:
1- İslâm aile nizamında erkek aile reisidir. Dolayısıyla:
a) Hanımının ve çocuklarının yiyecek, giyecek ve mesken gibi bütün ihtiyaçlarını karşılamak aile reisi olarak erkeğe aittir.
b) Aile reisi çocukların tahsil masraflarını, evlilik masraflarını yapmakla mükelleftir.
c) Gerek hanımının ve gerekse çocuklarının hastalık masraflarını erkek karşılayacaktır.
d) Ayrıca erkek, şayet muhtaç iseler anne ve babasının bütün masraflarını karşılamak mecburiyetindedir.
e) Anne ve babasının dışında şayet muhtaç iseler ve kendilerine bakacak oğulları da yoksa dede ve ebelerinin ihtiyaçlarını karşılamak, onlara bakmak yine erkeğe ait bir vazifedir.
f) Diğer yakın akrabalarla ilgilenmek onlara yardım etmek, kabilesinden birinin diyet borcu ödenirken bir âkile olarak o borcun ödenmesinde yardımcı olmak erkeğin yapması gereken vazifeleri arasındadır.
2- İslâm’da kadına maddi sorumluluk yüklenmemiştir. Kadın mülkiyet hakkına sahiptir. Gerek miras yoluyla, gerek mehir yoluyla elde ettiği maddi varlığını ticarette kullanabilir. Başka birisi ile ticari ortaklık yapabilir. Gerek miras ve mehir gerekse ticaret yoluyla elde ettiği servetinde istediği şekilde tasarruf hakkına sahiptir. Bu hususta kocasının bir dahli olamaz. Bununla beraber kadın erkeğin yukarda izah edilen maddi sorumluluklarından hiçbirisiyle şer’an sorumlu değildir.
3- Şu kısa açıklamalardan sonra İslâm miras hukukunun nasıl bir âdil hukuk olduğu, cihanşümul olduğu, hâşâ kadınların hakkını gasp etmek şöyle dursun, kadınları nasıl koruduğu açık seçik bir şekilde anlaşılmaktadır.
4- Bunun aksi bir miras taksimi, yani kadın ve erkeğin mirası yarı yarıya bölüşmesi çok açık bir zulüm olur. Bunu hiçbir akıl sahibi, insaf sahibi tecviz edemez.
*Miras konulu birinci yazıdır. İkincisi yani devamı inşaallah Ağustos sayısında yayımlanacaktır.