İmam Hatiplerin Çilekeş Hocaları

İmam Hatiplerin Çilekeş Hocaları

Hazreti Mevlana buyurur: “Allah için sen bir atım at da boşa giderse ben gâvur olayım.” En zor iş insan yetiştirmektir. İsrafın her biri birbirinden beter fakat en kötüsü insan israfıdır. İşte insanlar israf olmasın, yanlış yerlere akıp yitmesin diye gayret eden fedakâr hocaların; Celal Hocaların, Hacıveyiszadelerin, Mahir İzlerin, Nurettin Topçuların dualarıdır İmam Hatipler. Elbette emeği geçen sayısı meçhul fedakâr ve cefakâr hoca, talebe ve hizmetlisi vardır. İsimlerini hiç bilmediğimiz nice gönül ehlinin dualarını almıştır bu okullar. Her biri de birbirinden önemlidir.

İmam Hatipli olmak demek Merhum Zeki SOYAK Hocamızın ifadesiyle beyaz takım elbise giymek demektir. Üzerinizdeki en küçük bir leke bile herkesin dikkatini çeker. Çünkü beyaz takım elbise giymişsinizdir. Çünkü imam hatiplisinizdir. Farklı renklerde giyinenler üzerinde küçük lekeler de olsa idare eder. Hatta koyu renkler çok daha fazlasını da kaldırır. İmam Hatipli olmak öyle değildir. Beyaz takım elbise giyinenin böyle bir lüksü olamaz. Bu bir sorumluluktur, şahsiyeti olana. Şahsiyetli insan yetiştirme hususunda gösterilen fedakârlıklar, çekilen çileler ibret dersi olması açısından çok mühimdir.

Celaleddin Ökten: Talebelerimin Haysiyetini Zedeleyemem

Şöyle ki: Celal Hoca, 1948’de açılmasına karar verilen İmam Hatip Kursuna müdür olarak tayin edilir. Fakat bina yok, sıra yok, sandalye yok. Celal Hoca okul okul dolaşarak bir miktar sıra ve sandalye temin eder. Yetişmeyince mütekabilini kendi parasıyla yaptırır. Burası bir salonla küçük bir odadan ibarettir. İki yüz seksen talebeyi bir sınıf olarak bu salona sığdırır, sıkıştırır. Ders başlar. 280 öğrenci ve onlarca öğretmenin kullandığı musluklar tabii ki kirlenir, pislenir. Her gün temizlik şarttır. Hizmetli yok. İstendiğinde buz gibi cevaplar…

Şahsiyetli insan yetiştirme derdinde olan Hoca şöyle diyor: “Talebeler gözümün nuru, dinimizin yarınki hadimleri. Onların izzet-i nefsini kıramam! Haysiyet duygularını zedeleyemem! İnkisar-ı hayale uğratamam! Halet-i ruhiyelerini altüst edemem! Çünkü talebelerime bu yaşta, bu çağda böyle bir iş yaptırırsam, onların izzet-i nefsiyle oynamış olur, cemiyete ve insanlara karşı küskün ve kırgın yetişmelerine sebebiyet vermiş olurum. Bunu yapamam! Esasen bu gibi işler, insan tabiatına giran gelir. Kendi nefsimin hoşlanmadığı bu işi talebelerime hiç yaptıramazdım. Nihayet iş başa düştü. Bu sebeple mektebin helâlarını ve musluklarını günlerce bu mektebin müdürü olan bu fakir temizlemiştir. Bugünkü halimize şükredelim.”

Dr. Adem ERGÜL, Medeniyet Öncülerimizden 365 Lider Davranış adlı eserinde bu olayı anlatırken şöyle bir yorum yapar: “Çocuk ve gençlerin yetişme çağında onurlarını rencide etmemek, istikbalde büyük adam olmaları için son derece mühim bir husustur. Sözlü ve sözsüz negatif telkinler, çınar istidadı bulunan gençleri bodur bırakabilecektir. Bu itibarla söz, beden ve hal dili olarak yürekleri incitecek her çeşit iletişim şeklinden uzak durmak, özellikle eğitimcilerin, anne babaların ve yöneticilerin dikkat etmesi gereken bir konudur.”

Mahir İz: Peşin Hükümle Hareket Etseydim

Prof. Dr. Osman ÖZTÜRK, Mahir İZ hocanın bir hassasiyetini anlatır: “Yüksek İslam Enstitüsü’nde hocalık yaptığı son senelerden birinde olacaktı. İyi bir kış vardı. Bir gün öyle oldu ki, vasıtalar çalışmadığı için orta dereceli okullar tatil olmuştu. Ben de bundan istifadeyle; bu havada nasıl olsa hocam da derse gitmemiştir diyerek sabah çayına hocama gittim, baktım ki içeride tatlı bir münakaşa var. Konu şu: Hoca mutad saatinde evden çıkacağında, hanımı hatırlatmış ve “Bu havada vasıta bulamazsın, boşuna gidip duraklarda bekleme, ihtiyarsın (o zaman yaşı 76), hasta olursun” demiş.

Hoca dinlemeyip çıkmış ve bir saat durakta beklemiş, ayazı yiyip geri dönmüş. Hanımı da; “İşte bak, ben size işin böyle olacağını söylemiştim.” şeklinde hocamıza serzenişte bulunurken ben kapıyı çalmış oldum.

Hocam rahmetli kendini şöyle müdafaa ediyordu: “Şayet ben peşin hükümle hareket edip, yola düşmeseydim, bu günkü ecr-i manevimi alamamış olurdum. Şimdi ise sanki ders yapmış gibi indallah mükâfata nail oldum.”

Bizim neslin çok muhtaç olduğu bir mesajdır bu… “Dr. Adem Bey şöyle diyor: Mazeret üreterek iş ya da hizmetten geri kalmak mesuliyet getirir. Ancak mazerete sığınmadan mevcut durumda ortaya çıkan zaruretler sebebiyle, iş ya da hizmetten geri kalmak, kişiyi mazur kılar ve mesuliyetten kurtarır. Hatta niyet samimi ise ve şartlar sonuna kadar zorlanmış ise yapmış gibi ecre nail olunur.”

Hacıveyiszade: Faytonla Talebeleri Okula Getirten Adam

Hacıveyiszade Mustafa Kurucu ismiyle birlikte birçok hatırası aklımıza geliyor. Her bir hatırası birbirinden güzel, güzel insanın. Bir tanesini nakledelim, bereket olsun inşallah. Hocaefendi, talebesinin dersine öyle özen gösteriyor ki talebenin geç kalıp da ilimden mahrum olmasına gönlü razı gelmiyor. O günün şartlarında fayton tutturup faytonun ücretini de kendi cebinden ödüyor. Sırf talebeler dersine yetişsin diye. Daha nice nice fedakârlıklar.

Zeki Soyak: Hadi Evladım Bir Gece Namazı Kıl

Merhum Zeki SOYAK Hocaefendi, müdürlük yaptığı yıllarda sabah namazına yurt öğrencilerini uyandırırken bir öğrencinin yatağını ıslattığını fark eder. Çocuğun durumunu kimseye hissettirmez. Bütün öğrenciler mescide gidince de çocuğun yatağını toplar ve çarşaflarını değiştirir. Dahası kimseye bir şey hissettirmeden çocuğun hastalığını tedavi yoluna gider. Her gece “Hadi evladım bir gece namazı kıl.” diye talebesini uyandırırmış. İlerleyen zamanlarda talebesi iyileşip olayı kendisi anlatmış. Kim bilir daha nice fedakârlıklar… Hepsi şahsiyetli bir nesil yetişsin diye… Cenab-ı Hak, elbette gözü yaşlı, dua ehli, gayretli hiçbir kulunun gayretini asla boşa çıkarmaz. Yeter ki ihlâs sahibi olsun.

İmam Hatipliler kendilerinden bekleneni fark etmeli, bu şuurda gayret etmelidir. Beyaz takım elbise giymek bunu gerektirir. Allah Teâlâ Hazretleri, Muslihlerin olduğu bir beldeyi helak edici değildir.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.