Ey Diriliş Nesli!

İslam, rükünler olmadan ayakta duramadığı gibi, şehadet olmaksızın da diğer rükünler ayakta duramaz. Bir kişinin aldığı nefesine -özüne- aslına ‘La ilahe illallah, Muhammedun Rasulullah’ ilkesi hâkim olmazsa beyhude bir yolculuğa çıkmıştır. Bu prensibin hâkim olmadığı her oluş, her eylem gerçekten uzaklarda hareket etmektedir. Şehadetin, İslam’ın bütünüyle ilişkisi, ruhun cesetle ilişkisi gibidir. Cesedin her zerresi ancak ruhla canlı olabileceği gibi, ‘La ilahe illallah, Muhammedun Rasulullah’ da İslam’ın her cüz’ünün hayatıdır. İnsanın İslam’da yaptığı her hareket bu kaynaktan beslenmiyorsa ölüdür. Diriliş nesli olabilmek -yani dirilmek- istiyorsak, diriliş muştusu olma arzusunu gönlümüze ve hayatımıza nakşedebilmenin yolunun ‘Şehadet’i kavrayarak bugün ki karmakarışıklığı bertaraf etmekle başlayacağını idrak etmeliyiz. Unutmayalım! İman insanı donattığı zaman perdeler inecek ve bu modern insanlığın gayri ihtiyari kalbi harekete geçerek yeniden inandığımız değerlerle ilahi nizam neşvünema olacaktır.
- Diriliş Nesli; Okumalı. Rabbimizin son elçisine ilk vahyi “oku” ile başlatmasındaki hikmeti kavrayabilecek düşünce ufkuyla okumalı. Okumadığı her gün geriye gittiğini veya birilerinin gerisinde kaldığını ve bu durumda Müslümanların bakiyesinde hazin meselelerin çoğalmasında kendinin yüklendiği vebali, verem hastalığı gibi yıkıcı tesirlerinin olabileceği idrakiyle okumanın standartlarını yeniden yapılandırmalı. Vahyi akıldan üstün tutmalı. Dine dair hakikatlerin bilgisine ulaşabilmek için şaşmaz, yanılmaz yegâne kaynak vahiydir. Peygamberin ışığının aklın ışığından üstün olduğunu anlayarak, kavrayarak, Kur’an-ı Kerim ile bağı güçlendirmeli. Kur’an-ı Kerim ebediyet kitabı, İslam’ın anayasası, milletin, imanın ve şeriatın beslendiği duru kaynaktır. Hz. Peygamber aleyhisselam’ın sünnet ve sireti ile bağı güçlü tutmalı. Sünnet ile Müslümanın bağı ve alakası sağlam ve canlı olacaktır. Çünkü sünnet Kur’an’ın açıklayıcısıdır. Diriliş Nesli; okumaya ve bütün hayata şaşmayacak bir seyir kazandırmak için Kur’an ve Sünnet ışığında okumaya odaklanmalıdır.
- Diriliş Nesli; gayba iman eder. “Onlar gayba iman ederler.” (Bakara, 3) ayetiyle irkilmeli! Her şeyin madde ile karşılığının bulunmaya çalışıldığı kapitalist çağda diriliş nesli yaşadığı hayatın karşılığını ahirette bulacağı bilincini kuşanmalıdır. Ahiret şuurunu kaybeden insan hesap gününün sahibinin rızasını kazanabilecek bir ömür süremez. Bundan dolayıdır ki; okumak, bilmek yapılması güzel işlerin öncüsü iken insan okumakla bile sarhoş olup her şeyi bildiği zannına kapılabilir. Bir an sonrasını bilemeyen insan ‘gayba iman ederler’ ayetinin ışığında kendine ayar vermeli.
- Diriliş Nesli; amellerle donanımlı davet misyonu yüklenmeli. Bütün ibadetler İslam binasını her yönden mükemmelleştirir. Onun için Müslüman, İslam binasının, İslam’ın rükünleri olmadan tasavvur edemez. Bina kuvvetini; temelinin kuvvetinden alır. Temel ne kadar kuvvetli olursa, bina da o kadar kuvvetli olur. Ve temel ne kadar çürük olursa, binanın yıkılması da o kadar kuvvet kazanır. Onun için İslam’da terbiye prensibi, rükünleri sağlama almakla başlar. Ta ki ondan sonra İslam binası üzerine kurulabilsin. Kimse kendinde olmayanı başkasına veremez.
İkamet ve İstikamet, bu kelimelerin ikisi de kamet kökünden gelmektedir. Kamet, dimdik olma, ayağa kalkma, dosdoğru olma demektir. Gerçekten de namazı dosdoğru kılabilmeyi başaran bir Müslümanın, İslam adına yapamayacağı, zorlanacağı bir sorumluluk olabilir mi? Sabır ve namazla zorlar kolaylaşacak ve her şey aşikâr olacaktır. Oruç, kalkandır. Bizdeki değişimin ve yenilenmenin adıdır. Oruçla, yemeyen içmeyen insanın, meleklerle benzerlik hali oluşturulurken, nimetlerin kadri ve kıymetini anlama yolunda derinleşerek şükür halinde sükûn bulması sağlanır. Oruç, hızlandırılmış-kurtuluşa yoğunlaştırılmış ilahi bir mektep. Nefsin isteklerine Allah için set çekmeyi öğrenerek, elinden alınması halindeki aczini anlayabilecek yetiyi oruç kazandırmakta.
Zekât, temizlemektir. Zekât, sevdiği şeyi vermesini istemek suretiyle Allah’ı sevdiğini iddia eden kişiyi denemek, kişiyi helake götüren cimrilik sıfatından uzaklaştırmak ve mal nimetinin şükrünü yaptırmaktır. Hac, imkânı olabilenlerin yapacağı müjdelere gark olacağı yolculuktur. Ümmetin dertleşmesi, birleşmesi ve son toplanma yerinin provası gibi de düşünülebilir. Hâsılı hayatını ibadetlere yoğunlaştırarak hayatını yaşayışıyla davet eylemeli. Diriliş nesli, kendinden başlayarak ‘iyiliği emir, kötülükten nehiy’ prensibiyle hareket ederek ancak bir diriliş muştusu olabilir. Ruh planında derinlere inerek aşk ve iştiyakın verdiği hareket tarzı ile nefis ve şeytana karşı esaretten kurtarılışın emsalini bu asra sunar iken beraberin de İslam nizamı ile dirilişin mümkün olabileceğini anlatmalıdır.
- Diriliş Nesli; Kendi nefsinde Mücahede kıvamını kazanarak Allah yolunda cihad ruhunu diri tutmalı. Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de buyuruyor ki; “Uğrumuzda mücahede edenleri yollarımıza iletiriz. Gerçekten Allah iyilik edenlerle beraberdir.” (Ankebut, 69) Nefse, şeytana, kötü duygulara ve din düşmanlarına bütün güçleriyle direnenleri Allah Teâlâ rızasına ve cennetine ulaştıracak yollara yöneltecektir. Diriliş Nesli; zerre kadar yapılan iyiliğin alınacağı günü unutmayarak sıhhat ve boş vakti değerlendirmekte dikkatini yapabileceklerine yöneltmeli. Vaktini, kullanırken meydan yerinde savaşır gibi bilinci taşımalıdır. Cihadın alanını savaş ve cepheden ibaret görmeden kültür ve medeniyet savaşıyla birlikte ekonomik ve siyasi cephelerde mücadeleyi kendine borç bilmelidir. Sosyal hayatımızın her alanında-her anında Allah’ın hükmünü kuşatıcı ülküyü kuşanarak, Allah’ın dinini ümmetin hayatında yaşatmak ve onu düşmanlarına karşı korumak için ümmette, bütün çeşitleri ve seviyeleri ile cihad ruhunun canlı tutulmasının önemini kavramıştır. Unutmamalı! Dünyaya aşırı rağbet ve düşkünlük insanda ölüm korkusunu güçlendirir, gerektiğinde zevklerden fedakârlık erdemini yok eder.
- Diriliş Nesli; Ümmetin; düşünce ve fikirde, kurumlarıyla birlikte sosyal hayat tarzıyla bir olamadığı günümüzde ‘İslam’a bir bütün olarak bakmalı’. Dünya ve içindeki her şeyin rıza-yı ilahi yolunda vasıta olduğunun şuuruna ermiş olmalı. Bu noktadan hareketle ‘vasıtaları gaye edinmemeyi’ ilerlediği bu ulvi yolda düstur edinmeli. Kendisi için istediğini mü’min kardeşi için istemedikçe kâmil manada imanın mümkün olmayacağı hadisi şerifi ile kendisine ivme kazandıran insanda kıskançlık ve büyüklenme olamaz. Bu inanç ve düşünceyle yeryüzünde ve gökyüzünde farklılıkların ve güzelliklerin akisleri ile ‘taassubun her türlüsünden sakınmalı’. İşlerin, hatta hayatta iç içe olunan ve girişilen her şeyin; eylemden sevgiye kadar her ne varsa hepsinde ‘itidal üzere olmalı’. İstişare ümmetin ortak aklıdır. Bu şuurun kenetlediği topluluğun gücü ve Allah’ın yardımıyla gelecek olan fetihlerle heyecanlanırken mücadelesinin temel taşını ‘işlerini istişare ile yapmak’ oluşturmalı.
- Diriliş nesli; “Peygamber kıssalarında, zekâ parıltıları taşıyan ve bunu iyi kullanan akıl sahipleri için ibretler vardır.” (Yusuf, 12) ayeti kerimesinin uyandırdığı ilhamla bakışlarını fersah fersah uzaklara iliştirmeli. Hz. Adem aleyhisselam’la başlayan tevhid mücadelesinde son Peygamber Hz. Muhammed Mustafa aleyhisselam’a kadar yaşananlar, kendisinde ve etrafında gelişen olaylara ilahi bir pencereden bakabilmeyi öğrenmesini sağlayacaktır. Peygamber Kıssaları; gevşemiş, rehavete kapılmış, yer yer sönmeye yüz tutmuş azim ve gayretleri ateşleyen, bitmek üzere olan enerjiyi yeniden takviye eden, gönlü aşkla-şevkle dolduran, okuyan ve dinleyene yeni bir ruh ve canlılık veren tertemiz hayatlardır. Öyle ki Peygamber kıssalarını okurken, Musa aleyhisselam ile Kızıldeniz’i geçer gibi, İbrahim aleyhisselam ile Nemrut’un ateşinin alevlerine meydan okur gibi, Hz. Yusuf aleyhisselam ile zindanda yattıktan sonra Mısır’a sultan olur gibi aksiyon dolu ruhu kazanma sancısını gönlünde hissetmeli.
- Diriliş Nesli; Sahabenin değerini ve dindeki yerini açık olarak ortaya koymalı. Sahabe ilk örnek nesildir; kalpleri en sadakatli, ilimleri en derin, külfetleri en az olanlar onlardır. Peygamberine arkadaş olsunlar diye onları Allah seçti, Bedir, Hendek ve Huneyn savaşlarında melekler onlara yardım ettiler. Kitabında Allah, hadislerinde Resulü onları övdü. Ortaya koydukları güzel örneklerle dolu hayat tablosu da bunu hak ettiklerini gösteriyor. Kur’an’ı onlar okudu-korudu, hadisleri onlar rivayet etti, ülkeleri onlar fethetti, İslam’ı dünyanın dört ucuna onlar taşıdılar. Muhammedi okulun öğrencileri onlardır, Muhammedi eğitimin eserleri onlardır. İnsanın örnek alma ihtiyacı vardır -ki üzerinde şiddetle durulması gereken bir konudur-. Bugün bizlerin buhranı ve sorunları beslendiği kaynaktan ileri gelmektedir.
- Diriliş Nesli; Batı düşüncesine ve maddeci uygarlığa eleştirisel bakmalı. “Yunan ve Roma uygarlıklarının etkisi altında olan ‘maddeci, İslam öncesi putperestliğin çağdaş temsilcisi ve ırkçı’ Batı uygarlığına daima eleştirisel yaklaşmalıyız. Özellikle eğitim ve öğretim, kültür, değerler ve gelenek alanlarında Batı düşüncesi ile İslam düşüncesi arasındaki çatışmanın tam manasıyla farkında ve bilincinde olmamız en çetin sorumluluklarımız arasında yerini almaktadır. Müslümanlar ‘inanç ve değerlerine’ uygun düzenleri seçerler ve uygun düşmeyenleri seçmezler.” (Nedvi)
- Diriliş Nesli; Dinini, tarihini ve çağını iyi bilmeli. Tarih sürekli akıp gitmekte bugün yaşadıklarımız tarih olmaya başlamaktadır. Farkında değiliz, belki tarihimizden-aslımızdan habersiz kalışımız ile farklı mecralara-tehlikelere sürüklenip gitmekteyiz. Tarih bilinciyle beslenirken, medeniyet binasının taşları olacak neferler medeniyet ahengini bozmayacak ideallerle donanarak dava taşını gediğine koyma idealini kaybedemez. Çağını, yaşadığı zamanı iyi bilmeli. Yaşadığımız-ömrümüzü tükettiğimiz bu yüzyıl gerçekten insanı hakikatten uzağa mekanik bir aygıt haline dönüştürmekte, kendi zevk ve sefasından başka bir şey düşünemeyecek kadar insanlığından uzaklaşan bireyleri yetiştirmektedir. Bütün olumsuzluklar ve fitneler deniz dalgaları gibi üzerimize hücum ederken onları göğsümüzle söndürebileceğimizi hatırlamalıyız. Diriliş Nesli, dinimizden ve tarihimizden ne kadar uzaklara sürüklendiğimizi anlamalı. Eğer bizler dinimizden, tarihimizden uzaklaşırsak, çağımızı anlamaktan uzak bir kalkınma-aldanış refleksiyle rüzgârdaki yaprak misali savruluruz. Cemiyet hayatımızı panoramik olarak inceleyince dinimiz ve tarihimizle olan münasebetimiz ortaya çıkmaktadır. Öyle ki çağımızın modern bireyleri batı sefahatinde zirve yaparken, ilim ve irfanda ilerlemeyişimizin izahını da bugünkü trajikomik ahvalimiz ortaya sermektedir.
- Diriliş Nesli; İslam’ın dirilişi ile dirilmenin mümkün olacağını anlamalı! Üstad Sezai Karakoç’un şu dizeleri diriliş ferdini gözlerimizde canlandırırken, ruhumuzu harekete geçirmekte: “Müslüman, derinleş. Eşyaya olduğu kadar insana ve toplumlara doğru da derinleş. Öyle derin ol ki, sendeki çekim gücü, eşya ve insanı bir vehim dünyasının buğuları gibi senin sularına çeksin… Bir ikindi vakti, Galata kulesini arkasına almış, Köprüde, Yenicami’ye doğru yürürken, yanından geçenler, bir bakışta, yeryüzünde henüz gerçek bilgisini taşıyanların tükenmediğini anlasınlar. İnsan, beş yüz yıl önce İstanbul’da, bin yıl önce Bağdat’ta, bin üç yüz elli yıl önce Mekke’de, bin dokuz yüz yıl önce Kudüs’te, üç bin yıl önce Mısır’da, dört bin yıl önce Babil’de üstün insanın bilindiğini bilir de, kendi gününde yaşayacağına inanamaz. Sen, derinliği öylesine yüklen ve getir ki, her insan bu derinliği kendi derinliği sansın, şuuraltında bir umut buğusu, gerçek insana bir gün rastlayacağı güvenini kaynatıp dursun. Senin derinliğinden topluma boz bulanık öyle bir cemre düşsün ki, gözüyle görmese, kulağıyla işitmese, eliyle tutmasa bile gerçeğin var olduğunu, kubbelerde çınladığını, kemerlerde bir örgü olduğunu duysun ve sezsin insan. Namazda, oruçta, zekâtta, hacda, hac yollarında derinleş. Akşam vakti, güneşin batışında paniğe kapılan kuşların çığlıklarında, sabah, dağ doruklarında günün huzurunu getiren yumuşak ışıkların gümüşsü tüylerinde derinleş. Müslüman, şuurlaş. Çileleş ve şuurlaş… Hristiyanlığın, kendi ülkesindeki yenilgisini senin ülkendeki zaferle kapatmaya çalışan Papalığın ihtirasını sez. Şuur yığınağı yap. Doğuyu, Batıyı tanı. Geçmişi iyi bil ve geleceği iyi düşün. Zamanın her atomunda tarihi dolduran bir av yap. Şuurlaş, şuurlaş, öyle şuurlaş ki, dıştan gelen her yıkış planının daha ilk maddesi açıklanmadan, sen son maddesini söyleyeceksin. İlerleyişlerinde metrelerine kilometrelerle cevap verecek bir şuur gerek sana. Şuurunu öyle bütünleştir ki, içine yabancı hiçbir madde karışmasın ve orada küf bağlamasın. Müslüman, birleş. Bir tek el, bir tek gövde ol. Bir tek şuur ör. Sımsıkı birliğe ermeden, lamban yanmaz. Tüten bacalar, akşamları yanan lambalar, oda ışıkları, hep aynı ailenin bacaları ve lambaları gibi olsun. Erdemlikte en yüce olmalısın ki, peşin hükümle seni aşağı görmeye gelen kendi aşağılığını görsün. Müslüman, İslam’ı öyle sağ ve diri, canlı yaşa ki, seni öldürmeye gelen sende dirilsin. (İslam’ın Dirilişi, s. 59)