Her İşte Ahireti Düşünmek

Her İşte Ahireti Düşünmek

“O kâfirler ki, dinlerini bir eğlence ve oyun edindiler de dünya hayatı onları aldattı. Onlar, bu günleri ile karşılaşacaklarını unuttukları ve ayetlerimizi bile bile inkâr ettikleri gibi biz de bugün onları unuturuz.” (A’raf, 51)

Yüce Rabbimiz bizleri mahlûkatın en eşrefi olarak yaratıp; bin bir türlü nimetlerle bezeyerek hizmetimize sunduğu şu dünya hayatında bizleri başıboş bırakmamıştır. Bütün mahlûkatın yüklenmekten çekindiği çok önemli bir emanet ile sorumlu kılmıştır. Bu önemli sorumluluk, O’nu tanıma, bilme ve kulluk etme sorumluluğudur. Yüce Rabbimiz engin rahmetinin gereği olarak da kendisini tanımamız, bilmemiz ve razı olduğu şekilde kulluk edebilmemiz için de kitaplar ve peygamberler göndermiştir.

“İçlerinden, kendilerine Allah’ın ayetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, mü’minlere büyük bir lütufta bulunmuştur.’’(Âl-i İmran, 164) Bizlere dünyadaki sorumluluklarımızı hatırlatan peygamberleri ve onların getirdikleri ilahi mesajları ciddiye alıp, şu geçici ikametgâhımızdaki hayatımızı onların gösterdikleri kurallar doğrultusunda geçirirsek hem dünyada hem de ahirette mutlu oluruz.

Yukarıdaki ayet-i kerimede ahireti öncelemeden yalnızca dünya peşinde koşarak hayatlarını sona erdirenlerin durumları dikkatimize sunulmaktadır. İmtihan yerimiz olan dünyadaki hayatını yaşarken dini konuları hesaba katmadan yaşayan, dünya hayatını bir oyun ve eğlence yeri olarak görüp dünyanın aldatıcılığına kapılarak esas sorumluluklarını unutanlar ilahi rahmetin tecelli edeceği ahiret günü unutulmuş muamelesi göreceklerdir.

Nefsani arzularının peşine takılarak insani duyguları körelen, hak ve hakikati anlama yeteneğini kaybeden, hayatı sadece bu dünyadan ibaret görerek diriliş ve hesap vermeyi unutanların cezası cehennemde unutulmak olacaktır.

“Dediler ki: Hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır. (Kimimiz) Ölürüz, (kimimiz) yaşarız. Bizi ancak zaman helak eder. Bu hususta onların hiçbir bilgisi de yoktur. Onlar sadece zannediyorlar.” (Casiye, 24)

“Denilir ki: Siz bu güne kavuşacağınızı nasıl unutmuşsanız biz de bugün sizi unuttuk! Yeriniz ateştir, yardımcılarınız da yoktur.” (Casiye, 34)

Eğer bizler Yüce Rabbimizin bildirmiş olduğu ilahi hakikatler doğrultusunda hayatımızı yaşarsak, dünya hayatımızda mutlu olduğumuz gibi hiçbir kimsenin aracılığının kabul edilmeyeceği, yalnızca Allah’ın hükmünün geçerli olacağı ahiret günü Rabbimiz bizi hatırlayacak ve sonsuz nimetler ile bizi mükâfatlandıracaktır.

Hayatımızı yaşarken hangi işle uğraşırsak uğraşalım öncelikli olarak taşımamız gereken ahiret endişesi olmalıdır. Ahireti hesaba katmadığımız takdirde ne kendi iç âlemimizde ne de toplumsal hayatımızda huzur bulamayacağız. Çünkü insan fıtrat olarak sonsuzluğu arzular ve geçici nimetlerle tatmin olamaz. Dünya hayatında kazandıkça daha çok kazanmak ister. Daha çok kazanmak için de ahiret endişesi olmayan insan helal, haram ve hak endişesi gözetmez. Hep daha fazla kazanma hırsı yapar. Kanaat olmayınca da bir türlü tatmin olmaz. Bunun sonucu kalp âlemi sıkıntı üstüne sıkıntı yaşar. Kalp âlemi huzursuz olanların bedenleri de sağlıklı olmaz.

Sürekli kazanmayı hesaplayan, fedakârlık ve yardımlaşmayı bilmeyen insanların oluşturdukları toplumlar huzur bulamazlar. Hep birbirinin üstüne çıkmayı ve daha fazla kazanmayı gaye edinirler. Bu ise mutluluk yolunda boş bir sevdadır.

Modern hayatın acımasız harcama, kazanma ve bencillik anlayışına karşı bizler kendi ruh dünyamıza uygun bir harcama ve kazanma kuralları oluşturmak zorundayız. Bunun da başı yaptığı her işi ahiret ile ilişkilendirmektir.

Kendi iç huzurunu bulmuş insanlar toplumsal ilişkilerde de pozitif enerji yayacaklardır. Toplumun huzur ve bekası için yapacakları fedakârlıkların ahirette Allah tarafından mükâfatlandırılacağı bilinci içinde yaşayacaklardır. Bunun sonucu hem dünya hem de ahiret mutluluğu sağlanacaktır.

İbni Mace’nin rivayet ettiği bir hadisi şerifte Rasulullah aleyhisselam şöyle buyuruyor: “Ahiret kimin endişesiyse Allah onun durumunu düzeltir. Zenginliğinin onun kalbinde olmasını sağlar. Dünya da onun peşinden gelir. Kimin endişesi dünya ise Allah durumunu bozar. Fakirliğini gözlerinin arasında kılar. Dünyadan Allah’ın kendisine yazdığından başka bir şey elde edemez.”

Kim ki ahiret onun meşgul eden işi ve daimi endişesi ise; geleceğini düşünmeksizin bir gün bile geçirmez. Dünyada gördüğü her şeyi ahiret ile ilişkilendirir. Ahiretin içinde olmadığı hiçbir konuşma yapmaz. Sadece ahiret için sevinir. Ahiret için üzülür. Ahiret için razı olur. Ahiret için kızar, ahiret için hareket eder. Ahiret için koşturur. İşte kim böyle olursa Allah ona üç nimet verir.

1-) Durumunu düzeltme: Durum, insanı çevreleyen her şeydir. Allah onun dağınıklığını giderir, kalbini rahatlatır, işlerini düzene sokar, kazançlarını bereketlendirir, anlayışını kuvvetlendirir, insanların sevgisini ona çevirir. Öyle ki etrafını hep hayırla çevirir ve hep hayırlı işlerle uğraştırır.

2-) Kalp zenginliği: Allah Teâlâ’nın vereceği ikinci nimet, nimetlerin en yücelerinden olan kalp zenginliğidir. Rasulullah aleyhisselam şöyle buyuruyor: “Zenginlik malın çokluğuyla değildir. Zenginlik; nefsin zenginliğidir.” (Müslim)

Hayatta birçok kimse vardır ki Allah kendilerine birçok mal ve mülk verdiği halde bir türlü rahat harcayamazlar. Hep daha çok kazanmanın hesabını yaparlar. Harcasalar bile harcamaları hep dünyalıktır. Ahirete yönelik harcama yapamazlar. Allah’ın kendilerine vermiş olduğu mal ve mülkten fakirlere veremezler, İslami hizmetlere harcama yapamazlar. Muhacir olarak ülkesine sığınan insanların kendi rızkını yediğini, bir takım hareketlerle huzurlarını bozduklarını söylerler. Bunlar ne kadar zengin olurlarsa olsunlar hep gönül fakiri olarak kalırlar. Hep dünya için koşturur, koşturdukça da gönül fakirlikleri artar.

3-) Dünyanın gelişi: O dünyadan kaçar, dünya ise zelil ve küçük düşmüş olarak peşinden gelir. İmam İbn el-Cezvi’nin söylediği gibidir. “Dünya bir gölgedir. Gölgeden yüz çevirirsen senin peşinden gelir. Sen onun peşinden gidersen bundan kaçınır.”

“Zühd gölgenin peşinden gitmez, gölge onu takip eder. Hırslı olan ise gölgeye doğru her döndüğünde o ondan kaçar.”

Ancak tek endişesi dünya olup da sadece onu düşüneni ise Allah üç akıbetle cezalandırır.

1- Halini dağınık kılmak.

2-Daima fakirlik.

3-Dünyanın kaçışı.

Dünya istendikçe ahireti hissetmeyi engelleyen örtüler artar. Ahiretlik ibadetlerden de yeterince tat ve lezzet alınamaz.

Şunu asla unutmayalım ki bu dünya geçici ve bir gün mutlaka öleceğiz. Bu dünyada yaptıklarımızdan da hesaba çekileceğiz. O yüzden daha bu dünyada iken ahirete uygun yaşayalım.

Allah dünyada iken bizleri ahiretini mamur edenlerden eylesin.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.