Mezhep İmamları

Ehli sünnetin gökyüzündeki yıldızlar mesabesinde dört büyük müctehidi vardır ki, bugün dünya Müslümanlarının kahir ekseriyeti onların hukuk ve ibadet hususunda ortaya koydukları esaslara bağlı bulunmaktadırlar. Onlardan sonra onların koyduğu esaslar dâhilinde her birinin ictihadını, mezhebini, neşreden nice müctehid, fakih, ulema olagelmiştir. Bu dört büyük müctehid şunlardır:
İMAM-I ÂZAM EBU HANİFE
Adı Numan bin Sabid’dir. Hicretin 80. yılında Kufe’de doğdu. Hicri 150 yılında Bağdat’ta vefat etti. Babası Sabid vefat ettikten sonra, annesi, Evlad-ı Resul’den büyük âlim, büyük Allah dostu Cafer-i Sadık ile evlenmiştir. İmam-ı Âzam böylece bir lutf-i ilahi olarak büyük bir zatın terbiyesine girmiştir. İmam-ı Âzam Ebu Hanife’nin, Enes bin Malik, Abdullah b. Ebi Evfa Sehl İbn Said el Ensari ile görüştüğü ve dolayısıyla tabiinden olduğu rivayet edilmektedir.
İmam-ı Âzam zamanın çok büyük âlimlerinden ilim tahsil etmiş ve o kadar büyük mesafeler kat etmiş ki İmam Malik’e, İmam-ı Âzam nasıl bir zattır diye sormuşlar: O da “Ben onu öyle gördüm ki, şu direk altındır diye iddia etse bu iddiasını ispat için hüccet getirmeye kadir olurdu.” İmam Şafi de onun hakkında şöyle demiştir: “Bütün insanlar fıkıh hususunda Ebu Hanife’nin iyalıdır. Ben ilm-i fıkha ondan daha fazla vâkıf olan zat bilmiyorum.” İmam-ı Ahmed bin Hanbel, İmam-ı Âzam’ı sık sık anar, rahmetle yâd ederdi. Uğradığı mihnetler karşısında, İmam-ı Âzam’ın kadılığı kabul etmeyişinden dolayı hapsedilip dövüldüğü, kırbaçlandığını düşünür, büyüklerin Allah yolunda çektikleri sıkıntıları düşünerek teselli olurdu.
İmam-ı Âzam her biri büyük bir müctehid olan birçok talebe yetiştirmiştir. Büyük imam ve büyük mücahid İmam-ı Âzam’ın ortaya koyduğu fıkıhtan, zamanındaki ve kendisinden sonraki bütün mezhep imamları ve müctehidler büyük ölçüde istifade etmişler. Kendisini büyük bir hürmetle, saygıyla anmışlar, yüce kadrini bilmişlerdir. Onun yüce kadrini bilenler onu hep İmam-ı Âzam olarak yâd ettiler.
İmam-ı Âzam 22 yaşında iken büyük âlim Hammad bin Ebi Süleyman’ın ders halkasına katıldı ve üstad 120. hicrî senesinde vefat edene kadar, on sekiz yıl onun derslerine devam etti. Üstadı vefat ettiğinde İmam-ı Âzam kırk yaşında idi. Üstadının vefatı üzerine ders okutmaya başladı. Onun ders halkasında zamanın en büyük müctehidleri yetişti. İmam-ı Âzam çok büyük bir ilme sahip olduğu gibi malî durumu da iyi idi. O, çok mütevazı, çok kanaatkâr, gönlü çok zengin bir zat-ı muhteremdi. Son derece emanete riayet ederdi. Bu hususta çok titizdi. Çok cömertti. Cimrilikten nefret ederdi. Gündüzlerini oruçlu geçirir, gecelerini ibadetle ihya ederdi.
İmam-ı Âzam, zamanındaki yöneticilerden gerek Emevi döneminde gerekse Abbasi dönemlerinde pek çok işkenceye, hapse, zulme duçar oldu. Hapse atıldı fakat hiçbir zaman Hak’tan, doğrudan vazgeçmedi. Hak ve hakikati savunmaya devam etti. Yetmiş yaşında iken 150. hicrîde Rahmet-i Rahman’a kavuştu. İlim, irfan semasından bir güneş battı. Rahmetullahi aleyh.
İMAM MALİK BİN ENES
İmam Malik hicretin 95. yılında Medine-i Münevvere’de doğdu. 179. hicret yılında yine orada vefat etti. Tebe-i tabiînden olan İmam Malik pek çok tabiî ile görüşmüş, onlardan ilim tahsil etmiştir. İmam-ı Malik’in bin hadisi cem eden Muvatta adlı bir hadis kitabı da vardır. İmam-ı Malik hadis rivayet edeceği zaman abdest alır, yıkanır, temiz bir elbise giyer, güzel koku sürünür, saç ve sakalını düzeltir, vakarla yerine oturur, başka hiçbir şeyle meşgul olmadan hadis rivayetine başlardı. Hadis okunurken yüksek sesle konuşanları ikaz eder, “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sesinin üzerine sesinizi yükseltmeyin.” ayetini okurdu.
İmam-ı Şâfî şöyle derdi: Âlimler yâd edilince İmam Malik bir yıldızdır. Eğer İmam Malik ile İbni Uyeyne olmasaydı, Hicaz’ın ilmi söner giderdi. Abbasî Halifesi Ebu Cafer Mansur’un amcaoğlu Cafer İbni Süleyman 147. hicri tarihinde Medine-i Münevvere valisi idi. İmam Malik’i çekemeyen bir kısım insanlar “sana yapılan biatteki yeminleri muteber saymıyor” diye valiye şikâyet ettiler. Fetvayı geri almayı reddettiği için birçok eziyete maruz kaldı. İmam-ı Malik kıyamet sabahına kadar faydalanılacak bir ilim, bir mezhep bırakmış, ibret alınacak ve övgüye layık bir hayat sürmüş, nihayet hicrî 179’da Medine’de vefat etmiştir.
İMAM ŞÂFÎ
Adı Muhammed İbni İdris’tir. Büyük dedesi Şâfi, gençliğinde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ulaşmıştır. Annesi Fatıma ise Hz. Hüseyin radiyallahu anh’ın torunlarından Abdullah’ın kızıdır. 150. hicret yılında Gazze’de, diğer bir rivayete göre Askalan’da doğmuş, 204. hicret yılında Mısır’da vefat etmiştir.
Daha iki yaşında iken annesi onu Mekke-i Mükerreme’ye götürmüş ve orada ilim tahsiline başlamıştır. Mekke-i Mükerreme müftüsü Ebu Halid Müslim’den fıkıh öğrenmiş, bir ara Medine-i Münevvere’ye giderek İmam-ı Malik’ten fıkıh, hadis tahsil etmiştir. Daha sonra Irak’a gitmiş ve orada İmam-ı Âzam’ın talebesi büyük müctehid Muhammed Şeybânî’den fıkıh tahsil etmiştir. İmam-ı Şafi daha yirmi yaşında iken İmam-ı Malik’in Muvatta kitabındaki bütün hadisleri ezberlemiş ve İmam-ı Malik’in huzurunda bunları okumuş ve İmam’ın büyük takdirlerini almıştır.
İmam-ı Şâfî’nin fıkıh ve hadis ilimlerindeki büyük kudreti yanında, tıpta, şiir ve edepte ve atıcılıkta da büyük bir iktidarı vardı. Rivayete göre attığı okların onda dokuzu, bazen hepsi isabet ederdi. İmam-ı Malik daha genç yaşında iken ondaki yüksek istidadı görmüş, takdir etmiş ve “Allah Teâlâ senin kalbine bir nur koymuştur. Sakın onu masiyetle söndürme.” diye nasihatte bulunmuştur. İmam Ahmed İbni Hanbel’in oğlu Abdullah babasına, Şâfî nasıl bir zattır ki ona hep dua ediyorsun diye soruyor. Babası İmam Ahmed şöyle diyor: “Oğlum, Şâfî dünya için güneş, insanlar için afiyet mesabesindedir. Hiç bunların yerine konulacak bir şey var mıdır?”
İMAM AHMED BİN HANBEL
Hicretin 164. yılında Bağdat’ta doğmuş, 241. hicret yılında Bağdat’ta vefat etmiştir. Büyük bir müfessir, büyük bir muhaddisti. Bir milyon hadis-i şerifi ezberlediği rivayet edilmektedir. Müsned adındaki hadis kitabına otuz bin hadis-i şerifi derc etmiştir. İmam Ahmed bin Hanbel tefsir ve hadis konusunda olduğu gibi fıkıh konusunda da büyük bir iktidara sahip idi.
İmam-ı Şâfî onun hakkında “Ben Bağdat’tan ayrıldım. Ben orada Ahmed bin Hanbel’den daha fazıl, daha âlim, daha fakih bir halef bırakmadım.” demiştir. İmam Ahmed bin Hanbel çok âbid, zâhid bir zattı. Debdebeyi sevmezdi. “İnsana az mal kâfidir, çok mal yetişmez.” der, fâkirâne yaşamayı tercih ederdi. Kendisine tevcih edilen makam ve mevkie asla iltifat etmezdi. Her salih ve muttaki zevatın başına gelen çeşit çeşit sıkıntılar onun da başına gelmiş fakat ehli sünnet yolundan kıl payı ayrılmamış, Allah yolunda her türlü mihnete katlanmıştır. Halife Mu’tesim zamanında hapse atılmış, orada dövülmüş, zindanda iki yıl dört ay kaldıktan sonra serbest bırakılmıştır.
Allah Teâlâ, kendi yolunda çeşit çeşit mihnetlere katlanan, yılmadan, yorulmadan, hak ve hakikatten zerre miktarı ayrılmadan mücadele eden bu kahraman âlim, arif, müctehid, muttaki, Allah dostu selef-i salihine, mezhep imamlarına ve onların ilmini, irfanını öğrenip yayanlara, bize kadar ulaştıranlara rahmet eylesin. İndindeki derecelerini yükseltsin. İslamî hizmetlerde bulunan zamanımız insanlarına da onların pak, nezih yolunda devam etmek ve onların ibadetlerle dolu yaşantı ve mücadelelerinden ibret almak nasip eylesin. AMİN.