Muhabbette Ölçü

Yüce yaratıcımız Rahman ve Rahim olan Allah’a hamdolsun ki bizlere sayısız nimetler bahşetmiştir. İşte bu nimetlerin en önemlilerinden biri olan muhabbeti kalplerimize yerleştirmiştir. Muhabbet en büyük nimettir. Hayat onunla güzeldir.
Biz bu nimet ile kendisini seviyor, ona yöneliyor ve ondan ümit ediyoruz. Bu nimet ile eşler birbirlerine yakınlaşıyor, çocuklar bütün sıkıntı ve eziyetlerine rağmen evlerimizin altıntopları oluyorlar.
Toplumlar bu nimet sayesinde birbirlerine bağlanıyor, geleceğe ümitle bakıyorlar. Bütün buluşlar, icatlar muhabbet sayesinde neşv ü nema buluyor.
Değil mi ki insanlık Rabbimizin muhabbetiyle yaratılıp varlık sahnesine çıkarılmıştır.
Rabbimizin bütün nimetlerinde olduğu gibi bu nimetini de belli bir ölçü ve dengede tutmak zorundayız. Muhabbette ölçülü olmazsak bizim için bütün faydalarına rağmen zarara dönüşecektir. Hatta bazen öyle hale gelir ki muhabbetteki ölçüsüzlük insanın sapıtmasına sebep olabilir.
Nuh aleyhisselam’dan önceki toplulukların putçu bir anlayışa sahip olmaları, toplumun ileri gelenlerine duydukları muhabbetteki ölçüsüzlükten meydana gelmiştir.
İsa aleyhisselam hakkında Hıristiyanların sapıtma sebeplerinden birisi de yine muhabbetteki ölçüsüzlüktür.
Anne ve babalara dizlerini dövdüren yine muhabbetteki ölçüsüzlüktür. Bugün anne ve babalar evlatlarına duydukları muhabbet yüzünden çocuklarını sabah namazına kaldırmaya kıyamıyorlarsa, onun yapması gereken görevleri kendileri yaparak tam hazırcı bir nesil yetiştiriyorlarsa, rahmet olması gereken muhabbet zarara dönüşüyorsa burada bir ölçüsüzlük yok mu?
Toplumsal hayattaki çoğu yanlışın hem meydana gelişi hem de devam etmesinin temel sebeplerinden birisi yine aşırı muhabbettir. Çoğu insan karşısındaki insana duyduğu aşırı muhabbet ile onu ikaz edemiyor, yanlışına yanlış diyemiyor.
Peki, muhabbetteki ölçü nedir? Kimi, niçin, ne kadar sevmeliyiz? Muhabbetin ölçüsünü kim koymalıdır?
Rasulullah aleyhisselam şöyle buyuruyor: “Allah Teâlâ kıyamet günü şöyle der: Benim celalim için birbirini sevenler nerede? Benim gölgemden başka hiçbir gölgenin olmadığı bu günde onları arşımın gölgesinde gölgelendireceğim.” (Müslim)
Yine başka bir hadis-i şerifte Rasulullah aleyhisselam şöyle buyurarak bizler için şaşmaz bir ölçü koyuyor: “Bir kişiyi sevdiğinizde aşırı sevmeyin ola ki bir gün düşman olursunuz, düşmanlıkta da aşırı olmayın ola ki bir gün dost olursunuz.” Ne sevgide aşırılık ne de nefrette aşırılık.
Sevgi ve buğzumuza nefsimizi karıştırıp buğzumuzu sürekli kine dönüştürmeyelim. Bizim kinimiz şahıslara değil yanlış fiillere olmalıdır.
Bugün toplum içindeki kırgınlıkların ve yanlışların çoğu bu dengeyi iyi kuramamamızdan kaynaklanıyor. Kişilerin yanlışlarına karşı olacağımıza kişiliklerini hedefe alıyor ve bir daha yüzüne bakamayacak şekilde hakaretler yapıyoruz. Sevgimizdeki yine aynı ölçüsüzlük sayesinde sevdiğimiz insanların yanlışına yanlış diyemiyor güya bunu da sevgi zannediyoruz. Çünkü biz bununla karşımızdaki insana iyilik yapmış olmuyoruz. Bilakis onu yanlışlarıyla baş başa bırakıyoruz.
Atalarımız ‘dost acı söyler.’ demişler. Biz gerçekleri acı değil ama muhabbetle güzel bir şekilde mutlaka söyleyelim. Çünkü esas dostluk ve kardeşlik budur.
Kişilere duyduğumuz aşırı muhabbet maalesef gözümüzü, basiretimizi kör ediyor. Sevdiğimiz kişinin açık yanlışına rağmen onu ya görmüyor ya da sevgimize kurban ediyoruz. Kişiye olan sevgimiz Allah rızasının önüne geçiyor ve yalpalamaya başlıyoruz. Bizler bunu açık bir şekilde yaşamış insanlarız. Bu konularda çok dikkatli olmamız gerekiyor.
Muhabbetteki başka bir ölçüsüzlüğümüz ise kendi cemaatimizdeki insanlara karşı duyduğumuz sevgimizde oluyor. Cemaat birlikteliğini ve kardeşliğini Müslüman kardeşliğinin önüne geçiriyoruz. Kendi cemaatimizdeki insanların hiçbir eksikliğini görmüyor, başka cemaatlerdeki insanların küçük eksik ve kusurlarını dile dolayıp büyüterek yayıyoruz.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Kimde üç şey bulunursa imanın halâvetini tatmış olur.
1. Allah ve Rasulü kendisine başkalarından daha sevgili olmak.
2. Bir kimseyi ancak Allah için sevmek.
3. Allah onu küfürden kurtardıktan sonra yeniden küfre düşmekten ateşe atılmak gibi hoşlanmamak.” (Buhar-Müslim)
Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“(Rasulüm!) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabii olunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Âl-i İmran, 31)
İnsan, Allah ve Rasulü’nü gönülden sevince onlarla alakalı şeyleri de sever. Çünkü seven sevdiğinin her şeyine muhabbet besler. Muhabbeti gönlüne yerleştirince de o uğurda yapılacak bütün işler onun için kolaylaşır. Allah ve Rasulü’nü razı edecek ameller bir lezzet haline gelerek zevkle yapılır. Hayatta sevilecek ne varsa artık Allah için sevilmeye başlanır, nefret ve öfke de Allah için duyulur. Hayatta her şey Allah rızası istikametinde yön alır.
İmanın zevkine eren Müslüman, kendisini Allah ve Rasulü’nden ayıracak bütün söz ve davranışlardan uzak durur.
Birbirini Allah için sevenlerin bugün her zamankinden daha çok ölçülü muhabbete ihtiyacı vardır. Toplumsal kırılmalar yaşıyoruz. Sevgilerimiz olması gerektiği ölçüde olmadığı gibi, kırgınlıklarımız da aynı şekilde dengede değildir. Herkes birbirini ötekileştirmiş durumda.
Bugün muhabbetteki ölçüsüzlüklerden biri de “ben falancayı sevmiyorum.” sözüdür. Bizim bir Müslüman kardeşimizi sevmeme lüksümüz yok. Onu sevmek zorundayız. Fakat yanlış davranış ve sözlerini onaylamak zorunda değiliz. Hatta muhabbetimizin gereği olarak bu yanlışları konusunda onu uyarmamız gerekiyor.
Ey Vedûd olan Allah’m!
Kalplerimize kendi sevgini, seni sevenlerin sevgisini, sana ulaştıran amallerin sevgisini koy.
Sev bizi, sevdir bizi, sevindir bizi. İşlerimizdeki aşırılıklardan bizleri uzak tut. Bütün işlerimizde olduğu gibi bize ölçülü muhabbet ver. Bizleri rızana uygun muhabbet fedaileri eyle. AMİN.