Gençlik İle İmtihan Olan Sadece Gençler mi?

Gençlik; kıymetlendiremediğimiz veya kıymetsizleştirdiğimiz ama hakkıyla takdir edemediğimiz kıymetli bir dönemdir. Gençliği kelimelerle ifade edişimiz mükemmel. Ama hayatın içindeki pratiği, ters yüz olarak tecrübe etmekten bıkıp usanmadığımız öğrenilmiş çaresizlik gibi hüviyet kazanmıştır. İnanmış insanlar olarak ekmek israfına kafayı taktığımız kadar, gençliğin israfına kilitlensek birçok meseleyi kökünden çözeceğiz. Ağaç yaş iken eğilir sözü atalarımızın bize armağanıdır. Gençlik konusunda her şey yazılmış, çizilmiş, tecrübelerle birlikte hakikat bütün çıplaklığıyla ortaya serilmiştir.
Gençliğin imtihanı mı? Yoksa imtihanımız gençlik mi? Gençlik ile imtihan olan sadece gençler mi? Bugün ki sorunlarımızı çözelim diye dertleniyorsak önce bu sorulara cevap bulmalıyız. Aklınızda veya kalbinizden gelen ilhamlarla olan cevabı merak etmiyorum. Hayatın içinde gençliğe takındığımız cevapla sizi yüzleşmeye davet ediyorum. Eğitimciler, kendisini gençliğe adamış olanlar bu soruları düşünmeli. Eğer gerçekten bir çözüm arayışı içerisinde olduğumuzu iddia ediyorsak, gençliğe kıymetini anlatmadan önce bu sorulara cevap bularak işe başlamalıyız.
Genç denilince nasıl bir ahvalin içerisine giriyoruz? Teknoloji marketlerinin kölesini mi tahayyül ediyorsunuz? Nefsinin prangaladığı alışkanlıklara kurban bir ceset mi beliriyor gözlerinizde? Gerçekten genç ve gençlik bizim için ne ifade ediyor? Bu konu hakkında kafalar patlayana kadar düşünmeli ve bazı gerçeklerin üzerine kararlılıkla gidilmeliydi. Ama günümüzde gençlik için konuşulanlar, yazılanlar ve yapılan bütün programlar çözüm için yetersiz. Bir yandan gençliğe hazine, ülkenin potansiyeli diyecek, bir yandan da onların üzerinden onları düşünmeden planlar yaparak boş emeller uğrunda kurban edeceksin. Büyük ideal sahibi olmasını istediğimiz gençleri bağladığımız dünyevi zincirlerden kurtararak, göklere yol bulacak aşkı ve şevki aşılayarak aydınlık günlere yürümeye hak kazanabiliriz.
Gençleri anlamalıyız! Herkesin geçirdiği bir devre olarak bakacağız gençliğe. Onları, kendi gençliğimizi unutmadan anlamalıyız. İletişimde empati kurmak esastır. Gençliğin temel şikâyetleri de onların anlaşılamadıklarını düşünmeleridir. Onları bulundukları zaman dilimi içerisinde ve imtihan oldukları her şeyle değerlendirmeliyiz. Gençlerimizi, geçireceği gençlik devresinin zorluğunu ve kıymetini kendimizden kaçırmadan, olağanüstü sonuçlar beklemeden, sabırla (damlanın mermere ısrarındaki inceliğiyle) ikna etmeliyiz. Onları öyle şeylere çağıralım ki dirilişlerine vesile olabilelim.
Genç Müslümanın Sorumlulukları
Müslüman genç! En başta İslam’ın ilk esası/rüknü olan tevhidi anlayacak yani Allah’ı birleyecek ve O’na asla şirk koşmayacaksın. Şirk, Lokman Suresi’nin 13. ayetinde belirtildiği üzere en büyük zulüm ve haksızlıktır. Zulüm, bir şeyi olması gereken şeyin gerisine/aşağısına koymaktır. Allah’ın hakkını Allah’tan başkasına vermektir. Allah’ın mükerrem/saygın kıldığı, şeref verdiği insan nefsini, bir yaratılmışa ibadet ettirerek onu aşağılamak, zelil etmektir. Unutma; en büyük sorumluluğun Allah’a karşı olandır. Yaşama gayen de bu değil mi?
Anne ve babana iyi davranacaksın. Günümüzün en büyük problemlerinden biri haline gelen gençler anne ve babaya asi olarak yetişmekte ve yaşamaktadır. Rabbimiz İsra Suresi’nde buyuruyor: “Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlılık çağına ulaşırsa sakın onlara ‘öf!’ bile deme; ikisine de tatlı söz söyle. Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve ‘Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!’ diyerek dua et.” (İsra, 23-24) Ey genç kardeşim! Seni Allah’ın yolundan alıkoymadığı sürece anne ve babana itaat edecek ve onlara iyiliği şiar edineceksin.
Akrabalık bağlarını sıkı tutmaya alışmalısın. İnkârcı temele dayanan modernitenin ve onun ürettiği yaşam biçiminin ürettiği bireysellikten kurtulmalıyız. Yalnızlaştırma projesi olan bireysellik fesadını görmezden gelirsek paramparça olmuş bir insan topluluğu olacağız. Dinimiz ve kültürümüzün temel meselesi olan akrabalık bağlarına sıkı sıkıya tutunmalıyız. Çünkü ancak bu şekilde kendimiz olarak kalabilir ve egemen uygarlığın ifsat edici saldırıları karşısında direnebiliriz. Unutma yalnız kalmayarak ayakta kalabilirsin. Çünkü yalnız kaldığında hemen yanında şeytanı hazır bulacaksın.
Zinaya yaklaşma. Günahlardan sakınmak için hayâyı kuşanmalısın. Günahların altın tas içinde sunulduğu, haram-helal sınırının flulaşıp giderek kaybolduğu, şeytanın, özellikle de medya şeytanının fahşa ve münker adına ne varsa süsleyip cazip hale getirdiği bir çağda yaşıyoruz. Farkında olmalısın ki şeytan süslü gelecektir. Kendi farkına varmalı ve bu çağda Yusuf misali, tertemiz kalmaktan daha şahsiyetli bir davranışın olmadığını öğretmelisin.
Bilmediğin şeyin ardına düşme. Rabbimiz İsra Suresi’nde buyuruyor: “Bilmediğin şeyin ardına düşme. Doğrusu kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsra, 36) Günümüzde sosyal medyada herkesin hayatı maalesef ortalığa saçılmış ve dökülmüştür. İnsanlar, bilmediği, görmediği ve hakkıyla takdir edemediği birçok meselenin içerisine düşmüştür. Genç kardeşim! Hayatını herkese açmamalısın, mahrem duygularını dinamik tutmalısın ki başkalarını bilmediği şeylerin arkasına düşürmeyerek, erdemli bir insan profiliyle hakikati haykırmaya kendi hayatında yaşayarak başlamalısın.