İyiliği Emir Kötülüğü Nehiy

İyiliği emir, kötülüğü nehyetmek ve İslam’ı tebliğ, Müslümanın günlük yaşantısında olması gereken vazifelerdendir. Her Müslüman ehil olduğu konularda bu vazifeyi en iyi bir şekilde yerine getirmekle mükelleftir. Aksi takdirde toplum ifsat olur, kötüler cesaretlenir, kötülük yaygınlaşır. Zayıf ve kimsesizler korumasız kalır, zalimler zulmünü artırır, böylece kötülük adına yapılan her işten, emri bil maruf nehyi anil münker vazifesini yapmayan Müslümanlar sorumlu olur.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “İçinizden kim bir kötülüğü görürse, onu eliyle değiştirsin, buna gücü yetmezse dili ile değiştirsin, buna da gücü yetmezse kalbiyle ona buğz etsin ki bu, imanın en zayıfıdır.” (Müslim)
Her Müslümanın yakın-uzak çevresinde, çalıştığı ortamda, bazı haksızlıklar, zulme varan icraatlar olabilir ve olmaktadır. Bu olanlar karşısında Müslümanın seyirci kalması, nemelazım demesi düşünülemez. Yapılan kötülük ve haksızlıkları ya eliyle, ya diliyle bertaraf etmesi gerekir. Bunlara gücü yetmiyorsa kalben buğz eder. Ancak eli veya dili ile kötülüğe mani olabilecek bir güce ve imkâna sahipken bunu yapmayıp kalbiyle buğz etse bu onu kurtaramaz, Allah indinde mesuldür.
Nitekim Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Bir toplum, içlerinde günah işleyen bir kişi bulunup da, onu önlemeye muktedir oldukları halde önlemezse, Allah mutlaka onları ölümlerinden önce, o günahkâr yüzünden cezalandırır.” (Ebu Davud)
Zamanımızda zulmün ve kötülüğün her çeşidi yapılmakta ve bir kısım kötülükler, günahlar, haramlar, devlet eli ile işlenmektedir: Fuhşa ruhsat vermek, içkiyi serbest bırakmak, kumarhaneler açmak, Müslümanın inancının gereğini yaşama ve inancının gereğini konuşma hususunda birçok yasaklar koymak gibi. Bütün bunlar birer masiyet, Allah Teâlâ’ya başkaldırmak ve isyandır. Müslümanlar, hem devlet eliyle, hem bir kısım mafya ve çeteler marifetiyle ve hem de kişisel olarak yapılan kötülüklere karşı tavır almak, ikaz etmek, engel olmak mecburiyetindedirler.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Zalim sultanın yanında hakkı konuşmak en büyük cihattır.” (Ebu Davud-Tirmizî) Zulmü yapan kim olursa olsun ona karşı hakkı konuşmak, kötülüğe mani olmak, zulme geçit vermemek gerekir. Hele zulüm yapmak, kötülük yapmak için elinde imkân ve güç olan -özellikle devlet gücü olan- kişilere karşı çok daha duyarlı olmalı, onlar sık sık ikaz edilmeli, nasihat edilmeli ve onların zulme cüret etmesine, kötülük yapmasına fırsat vermemelidir.
Bu vazifeyi yaparken, nefsimizi karıştırmadan, şahsî görüşlerimizi öne çıkarmadan, kişilere hakaret etmeden yalnız Allah rızası için yapmalıyız. Yaptığımız ikazları sürekli yapmalı, tebliğ vazifemizi yaparken hidayetin yalnız Allah Teâlâ’dan olduğunu asla aklımızdan çıkarmamalıyız. Kötülükten men ederken başka bir ortamda o kötülüğü yapanlara karşı duyarsız kalmamalıyız.
“La ilahe illallah” demek Allah Teâlâ ile yapılan bir akittir. Ondan başka hiçbir ilah olmadığını, hâkimiyetin sadece Allah Teâlâ’ya ait olduğunu kabul etmek ve sonra da onun vaz ettiği ahkâmın, peygamberler vasıtasıyla gönderdiği kitabın tamamına şek ve şüphe etmeden inanmak ve inancının gereğini yaşamaktır. Bu akde sadık kalanlar İslam’ı bir bütün olarak yaşamak gayretinde olur. Din hususunda üstüne düşen bütün vecibeleri yerine getirmeye çalışır. İyiliği emir, kötülükten men hususunda kendi konumunun gerektirdiği her türlü sorumluluğu yüklenir, gereğini yapmak hususunda tekâsül göstermez. Yaptırım gücü olan bir mevkide bulunuyorsa o gücünü sonuna kadar kullanır. İktidar sahibi olan insanların iyiliği emir, kötülükten men etmek hususunda daha büyük sorumluluklar altında olduğu herkesçe malumdur. Bu sorumluluğu yerine getiren yöneticiler, en iyi yöneticilerdir.
Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Onlar (mü’minler), eğer kendilerine yeryüzünde iktidar verirsek namazı kılarlar, zekâtı verirler, iyiliği emreder ve kötülükten nehyederler. İşlerin sonu Allah’a varır.” (Hac Suresi, 41)
İktidar mevkiinde bulunan Müslümanlar daha büyük mesuliyetler altına girdiklerinin şuurunda ve idrakinde olmalıdırlar. İyiliğe destek, kötülüğe köstek olmak için bütün imkânlarını seferber etmelidirler.
Yangın yerinde mükellef bir sofra kurup tıka basa midesini şişiren kaygısız, sorumsuz ve merhametsiz güruhun temsilini oynuyoruz, uyanalım. Tebliği, İslamî hizmetleri, her işimizin önüne koyalım. Onsuz bir hayatın, hayat olmadığını fark edelim. “Ne yapabilirim ki, ne edebilirim ki? Elimden bir şey gelmez, yapabileceğimiz bir şey yok!” gibi bahanelerle kendimizi ve çevremizi aldatmayalım. Bir müddet için kendimizi ve çevremizi yanıltıp aldattığımızı farz etsek bile bir gün ne denli bir zillet ve meskenete düştüğümüz görülecek ve fakat o gün belki çok geç olacaktır.
Böyle zamanlarda ayakta durmak, hedefe doğru yürümek ve hatta koşmak sorumluluğunda olduğumuzu ve bütün bir toplumun diri ve ayakta kalması için her zamankinden çok daha fazla çalışmamız gerektiğini artık anlamalı ve mucibince hareket etmeliyiz. Onun için bunun idrakinde olan herkes günlük yaşantısında Kur’an hakikatlerini tebliğ etmeyi, insanları uyarmak ve haklarını savunmak, meselelerine sahip çıkmak için onları bilinçlendirmeyi bütün işlerinin önüne koymalı, bu heyecanı duymalı ve kitlelere aynı heyecanı vermek için bütün gücüyle çalışmalıdır.
Müslümanlar! Bize ne oluyor? Bugün bir kısım insanlar tek tip ve şartlandırılmış, çağdışı bir eğitimle, medya ile zorbaca dayatmalarla iyiyi kötü, kötüyü iyi göstermek, fazilet adına, ahlâk adına, manevî değerler adına ne varsa hepsini tahrip edip, inançsız bir toplum oluşturmak için büyük çaba gösteriyor. Kötülerin ve kötülüğün hâkim olduğu, iyiliğin ve iyilerin mahkûm olduğu, hayat hakkı olmadığı bir düzen kurmak için çalışıyorlar.
Ya biz Müslümanlar, ne yapıyoruz? Olanlar karşısında “Vah! Tüh!” demekle bir yere varılmaz. Karanlığa kurşun sıkmakla güneş doğmaz. Kendi nefsimizden, kendi ailemizden, yakın çevremizden başlayarak yoğun şekilde iyiliği emir, kötülükten men ve tebliğ vazifemizi îfâ edelim. Zalimlere, dayatmacılara karşı sesimizi yükseltelim onlara yaptıkları işin çirkinliğini, kötülüğünü, şeytanîliğini söyleyelim. İyi olanı, doğru olanı yapmalarını tavsiye edelim.