Hata ve Günahta Israr Tufan Getirir

Hata ve Günahta Israr Tufan Getirir

Hz. İdris Peygamber vefat edince ona inanan salih kimseler bulundukları kavme İslam’ı anlatmaya devam ettiler. Kavimleri bu zatların nasihatlarını dinlediler ve onları çok sevdiler. Bu salih kimseler ölüp aralarından ayrılınca çok üzüldüler. Bunu fırsat bilen şeytan onların kalplerine bu salih kimselerin heykellerini dikmeyi telkin etti. Onlar da Şeytan’ın oyununa kanarak  onların heykellerini diktiler. Zaman zaman bu heykelleri ziyarete giderek şeytan’ın da yönlendirmesiyle onları tazime ve ululamaya başladılar. Daha sonraki nesiller ise bu heykelleri ilahlaştırarak  putperest oldular. Putperestliğe geçişten sonra toplumsal yozlaşma ve bozulma başladı, kötülükler ve azgınlıklar yayıldı.

Allah (cc.), kullarına acıdı ve onları bu sıkıntılı durumdan kurtarmak ve bir ve tek olan Allah’a imana davet etmek üzere Hz. Nuh’u  peygamber olarak gönderdi. Hz. Nuh onları putperestlikten kurtarmak için uzun süre uğraştı; fakat onlar onun uyarılarını dikkate almadıkları gibi onu alaya aldılar ve o büyük Tufan gelene kadar bu taşkınlıklarına devam ettiler.
Hz. Nuh kavmini tevhide davet ettiği zaman kavmi ona çok kızıyor, onu öldüresiye dövüyor  öldü diye bırakıp gidiyorlardı. Hz. Nuh ise kendine geldikten sonra davetine kaldığı yerden başlıyor ‘’Ya Rabbi kavmime mağfiret et çünkü onlar bilmiyorlar’’ diye dua ediyordu. Bu hal yaklaşık dokuz yüz yıl sürdü.

Bu süre içerisinde çok az sayıda kişi iman etti. Ona inanmayanların arasında eşi ve oğlu Kenan da vardı. Hak-batıl mücadelesinde bazen insanın en yakınları batılı seçerek hakkın karşısında olabiliyor. Bu Hz. Nuh’un eşi ve oğlunda, Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in  amcası Ebu Leheb’de olduğu gibi en yakınındakiler olabiliyor. Bu da bize önemli olanın maddi yakınlık olmadığını  asıl yakınlığın manevi yakınlık, iman birlikteliği olduğunu anlatıyor.

Haktan sapanlar inkârlarında ve günahlarında çok ileri giderek adeta kendi kendilerine bir takım bela ve musibetlerin gelmesine davetiye çıkarırlar.  Bu durum Hud Süresinde şöyle anlatılır:
“Ey Nuh bizimle mücadele ettin, bizimle mücadelede çok ileri gittin. Eğer doğrulardan isen kendisiyle bizi tehdit ettiğin azabı getir’’. Diye meydan okumalarına karşılık; ‘’Onu ancak size Allah dilerse getirir ve siz Allah’ı aciz bırakacak değilsiniz.’’ diyerek cevap verdi.

Kısa bir süre sonra yer yarılıp su fışkırdı, gökten ise günlerce bardaktan boşanırcasına yağmur yağdı, yeryüzünü tamamen su kapladı, suyun seviyesi öyle yükseldi ki dağlar bile suyun altında kaldı. Bu tufandan sadece Hz. Nuh’un gemisine binenler kurtulabilmiş, diğerleri ise suların derinliklerinde boğulup kaybolmuşlardı.

Toplumun önde gelenleri tebliğ vazifesini yerine getiren peygamberleri ve onların izinden giden tevhid erlerini hep aşağılamışlar, “Allah birini peygamber seçmek isterse onu bizim gibi varlıklı ve makam mevki sahibi kimselerden seçerdi” demişlerdir. Sahip oldukları makam ve mevkilerin kendi marifetleriyle kazandıkları konumlar olduğunu zannederek yaradanın kuvvet ve kudretini inkâr edip büyüklenip kibirlenmişlerdir. Bu kimseler sahip oldukları siyasi güçlerini, mallarını ve ilimlerini kendi çıkarları veya hizmet ettikleri bir takım güçlerin çıkarları için kullanmışlardır.

Bazen de ‘’Bu kendisinde  delilik bulunan kimseden başkası değildir diyerek’’ peygam-berleri akli melekelerini yitirmiş kişiler olarak tanıtıp onların  sözlerinin akıl dışı şeyler olduğunu söyleyerek onları kavimlerinin gözünde değersizleştirmeye çalışıyorlardı.  Oysaki Allah’ın aziz kıldığını zelil edecek ne güçleri ne de imkânları vardı.

Bu gün de benzeri uygulamalar yapılıyor.  Allah’ın rızasını kazanmaktan başka bir gayesi olmayan insanların çalışmalarını engellemek için iftiralar atarak onların toplumdaki itibarını sarsmaya çalışıyorlar. Bunda başarılı olamayınca da insanları onları dinlemekten alıkoymak için nefislere hoş  gelen  bir takım davranış ve alışkanlıkları basın-yayını da kullanarak yaygınlaştırmaya çalışıyorlar. Bu fitne ve fesat ehli ne kadar uğraşsa da Hz Âdem’den başlayarak günümüze kadar gelen ilahi mesajlar tüm insanlığı tevhide çağırmaya devam edecektir. Onlar istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.

Tevhide karşı gelenler  huzursuzluk ve bozgunculuk çıkarmak için bazen bir ve tek olan Allah’ı  insanlara unutturmak ve tevhidi fesada uğratmak için bazı kişi, cisim veya beşeri  sistemleri  yücelterek onları putlaştırıp Allah (cc.)’ın  sevgisinin önüne geçirip tanrılaştırmaya çalışmışlardır. Buna  örnek olarak Mao, Karl Marks ve benzerlerinin  düşüncelerinin ilahlaştırılmasını;  üçüncü dünya ülke liderlerinin  ise heykellerinin dikilerek bedenlerinin ve fikirlerinin putlaştırılmasını verebiliriz.

Bazen de insanların nefis ve hevalarına hitap ederek onların hoşuna giden şeyleri toplumda yaygınlaştırarak insanları heva ve heveslerinin kölesi yapıp, Allah’a kulluktan uzaklaştırıp nefislerine ve şeytanlarına kulluk eden insanlar haline getirmeye çalışacaklardır.

Bazen de insanların sahip oldukları şeyleri  hile ve zorbalıkla ellerinden alıp onları borçlandırarak  kendilerine bağımlı hale getirip onları sömürerek saltanatlarını devam ettirme yöntemine başvuracaklardır.

Toplumsal fesat ve bozgunculuk yapmak isteyenler insanları dillerinin, renklerinin, ırklarının ve mezheplerinin farklı olmasından dolayı ayırmaya ve parçalamaya çalışacaklardır. Islah edici ve hayrı tavsiye edenler ise üstünlük ancak takvadadır ‘’Allah sizin renginize, dilinize ve ırkınıza bakmaz ’’ ilahi öğretilerini dikkate alarak insanların iyi ve samimi birer kul oldukları zaman Allah’ın ve insanların yanında değerli olacaklarına inanacak. ‘’Yaradılanı yaradandan ötürü seveceklerdir.’’

Bozguncular ve müfsidler fırsat buldukça salihleri ve müttakileri yıldırmak ve yok etmek için her türlü zorbalığa başvuracaklar buna karşılık  ıslah ediciler hakkı ve sabrı gece gündüz tavsiye edip  hem de bu  kutlu yürüyüşlerinde başarılı olabilmek için yaradandan yardım isteyeceklerdir. Çünkü onlar her gelenin yaratandan geldiğini bilir ve sabrederler.

Davetçi heyecanını kaybetmemeli, ona inanan ve ikna olanların sayısı az da olsa ümitsizliğe kapılmamalı ve her gün yeni bir heyecanla davetine başlamalıdır.

Kur’an’da  geçmiş kavimlerin kıssalarının anlatılması bizim için bir nimettir. Bu kavimlerin hatalarındaki ısrarlarından dolayı helak olmaları bizim için ibret olmalıdır. Biz bu kıssaları okuyup anlayarak onların düştükleri yanlışlara düşmemeliyiz. Ayrıca bizlere doğruyu göstermek için çalışan uyarıcılara kulak vermeliyiz. Yanlışlarımızın ve günahlarımızın farkına varıp onlardan hızlı bir şekilde dönüp Rabbimizden bağışlanma dilemeliyiz.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.