Meslekten Öte Üniversite

Üniversiteler, meslek edinmek için vazgeçilmez bir hale geldi. Hatta bitirdikten sonra bile meslek sahibi olmak oldukça zorlaşmaya başladı. Bu durum üst makamlara sorulduğunda ‘Üniversite meslek edinme yeri değildir’ ilginç cevabı çıktı. Bu söz büyük makamlardan gelince ciddiye alıyoruz ve sorguluyoruz ‘nedir, bu üniversite denen şey?’
Üniversite öncelikle bilimle uğraşan bir kurumdur. Her türlü bilgiyi değerli görmez. Bilginin değerli olabilmesi kullanılan yöntem ve sonuçların tamamen açıklanabilirliğine bağlıdır. Yani istenilen sonuca %90 oranında ulaşan bir yöntem bunu açıklayamıyorsa nasıl yapıldığı açıklanabilen ancak başarı oranı %60 olan bilgiye verilen bilimsel bilgi sıfatına layık görülmez.
Ayrıca üniversiteler başarısız ama reklam yeteneği yüksek olan kişilerin eline verilmiş büyük bir güçtür. Özellikle sosyal alanlardaki somut verilerin yetersizliği de görülünce şöyle demek uygun oluyor:‘Reklam kabiliyeti yüksek bilim adamlarının mantıksal üfürümleri’
Üniversite, bilimi bilim olsun diye yapmaz. Bilimin topluma aktarılması gerekir. Bunu da iki yöntemle gerçekleştirir. Birincisi topluma danışmanlık yapar. İkincisi ve önemli olanı öğrenci yetiştirir. Yetiştirdiği öğrencilerin toplum içine çıkmasıylaüniversiteler toplumu yönlendirebilir hale gelir.
Toplum, üniversitenin somut alanlarda sunduğu imkânlarsayesinde oldukça memnun kalır. Maddenin kullanılması konusunda hayatına türlü kolaylıklar sağlayan bu kurumu sonuna kadar benimser. Üniversiteler aynı başarıyı sosyal alanlarda gösteremez. Maddi alanlarda sahip olduğu bilgiyi toplumun hizmetine sunan bu kurum, sosyal alanlarda ise toplumu hizaya getirmeye çalışan şövalye gibi davranır. Hayatın anlamı olan birçok kuralı gördüğü halüsinasyonlarla savaşılması gereken büyük canavar gibi algılar. Bu algısı ve bilim adamı görünümlü yaygaracıları vasıtasıylahayatın temellerine savaş açarak toplumu büyük bir yıkımla karşı karşıya bırakır.
Eğittiği(!) öğrencilerin tek kötü kaderi şövalyelik değildir. Bu öğrenciler tüccar ve siyasilerin gladyatörü olmaktan da çoğu zaman kendini kurtaramaz. Mühendis, doktor, ekonomist gibi alanlarda sahaya çıkan öğrenciler ellerindeki imza yetkileriyle milyarlık hediyeler karşısında trilyonluk ve daha kötüsü büyük vicdani yüklerin altına girerler. Hukuk, siyasal gibi sosyal bölümlerin öğrencileri ise siyasilerin büyük kavgalarının gladyatörleri olup kazanan tarafın ilk linç edeceği kişi konumuna düşerler. Büyüklerin arenasında kazanana bir sonraki dövüşe kadar iyileştirilmiş kölelik şartları, kaybedene ise aslanlarla dolu bir kafes sunulur adeta.
İşte günümüz üniversitelerine hayatta ayrılan ilginç konum.Boşuna dememişler ‘üniversite meslek edinme yeri değildir’ diye.
Tarihsel yapısına baktığımızda büyük bir hata yaparak medreselerleilişkilendiriyoruz. Medrese ve üniversite temel zihniyeti itibariyle bile birbirinden ayrılıyor. Medrese bilim binasını kurarken öncelikle Allah’ın dini ile sağlam bir temel atar ve bunun üzerine yavaş yavaş katlarını çıkar. Üniversite ise öyle bir temele sahiptir ki 100. katını diktikten sonra dönüp temelle oynama ihtiyacı hisseder. Tüm katları aynı anda yapılmaya çalışılan bir bina gibi her an yaşadığı sallantılarla kendisine dayanan insanlara huzursuz bir hayat sunar.