Çanakkale Birlik Ruhu ve Günümüze Yansımaları

Çanakkale Birlik Ruhu ve Günümüze Yansımaları

28 Temmuz 1914’te başlayıp 1918 Ekim sonunda biten 1. Dünya savaşının gerek Müslüman Türk gerekse dünya tarihi bakımından önemli bir bölümü Çanakkale savaşlarıdır. Bu savaş, İstanbul’a ve Boğazlara hâkim olmak suretiyle hem Osmanlı Devleti’ni kımıldamaz hale getirip savaş dışı bırakmak için İngiliz ve Fransız filolarının Çanakkale Boğazı’nın Ege Denizi’ne açılan ağzında giriştikleri deniz harekâtı şeklinde başladı. İngiliz ve Fransız donanmaları boğazı zorlayıp geçmek için büyük taarruzlar yaptılar. Sonuçta ise yenilip çekilmek mecburiyetinde kaldılar.

Bu büyük ve parlak zaferi ile Çanakkale Boğazı’nı deniz yoluyla zorlayarak geçmenin imkânsız olduğunu anlayan düşman, Gelibolu Yarımadası’na asker çıkarıp İstanbul’a karadan yürümeye karar verdi. Karada cereyan eden ve sekiz ay on dört gün sürecek olan asıl kanlı Çanakkale Muharebeleri bundan sonra başlamıştır.

Bu kanlı savaşlardan sonra 3-9 Ocak 1916 da son düşman kuvvetlerinin de yenilmiş olarak topraklarımızdan çekilmesi ile “Çanakkale muharebeleri” sona erdi.

Bütün dünyayı yutmak isteyen mağrur ve emperyalist İngiliz ve Fransız müttefik kuvvetlerinin kesin olarak mağlup edildiği, Rus Çarlığının yıkılmasının en büyük sebebini teşkil eden Çanakkale Savaşları, Müslüman Türk tarihinin en muhteşem destanlarından biridir. Müslüman Türk milletinin askerlik dehasını, yükselen manevi gücünü ve vatan savunmasındaki eşsiz kahramanlığını bir kere daha bütün dünyaya göstermiştir. İngiliz Times Gazetesi’nin savaş muhabiri “bu savaşı devler ülkesinde bir devler muharebesi” olarak nitelendirir. Vatanımızın en iyi yetişmiş doğu ve batı kültürlerini kendisinde birleştirmiş on binlerce aydın evladını alıp götüren bu savaşların acısı kadar şerefi de büyüktür. Ve bu büyük destanın san ve şerefi Mehmetçiğe aittir, Mehmetçiğin destanıdır. 

Çanakkale Muharebelerinin bu kısa tarihine değindikten sonra, Çanakkale’den almamız gereken birlik ruhu ve mesajlardan bahsedecek olursak; bizim geçmişimiz sınırsız zafer hatıralarıyla dopdoludur. Bu hatıralar arasında Çanakkale’nin ayrı bir önemi vardır. Kahraman ecdadımızın şehadetle ölmesini bildiği mekânlardan biri de Çanakkale’dir. Bu muharebelerde iki zafer birden kazanılmıştır. Biri, düşmana karşı görünüşte kazanılan maddi zafer, ikincisi de ruh ve mana fazilet ve fedakârlık, din, iman ve vatan sevgisi hususlarında gösterilen eşsiz zaferdir.

Bedir Savaşı nasıl ki imanın küfre karşı ilk direnişi ise Çanakkale de İslam’ın son kara kolunun müdafaasıdır. Çanakkale’yi ölümsüzleştiren ruha sahip olan kahraman askerlerimiz, bu ruhu gönlüne nakşederek apayrı bir iman vecdi içindeydiler. Yani her neferin kalbinde Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in en engin sevgisi yer almaktaydı. Adeta Bedir’den esen bir sabah rüzgârı Çanakkale’ye ruhiyet tevzi ediyordu. Mehmet Akif Ersoy’un “Bedr’in aslanları ancak bu kadar şanlı idi.’’ mısrası sanki bu durumu teyit ediyordu. Bizler ve bizden sonraki nesiller mazimizi daim kalbimizde canlı ve diri tutacağız. Şurası unutulmamalı ki mazinin bittiği yerde millet biter, insanlık biter. Millet tarihinden ibarettir. Onu tarihinden sıyırıp atarsanız, geriye sadece insan sürüsü kalır. Milletlerin bekası, hassas, duygulu nesiller yetiştirmekle mümkündür. Osmanlı’nın bu son ve muhteşem şahlanışı, emsalsiz bir kahramanlık sevgisiydi.

Üzerinde yaşadığımız vatan dünyanın en müstesna ve en güzel toprak parçalarından biridir. Böyle güzel bir coğrafyada yaşamanın da bir bedeli vardır. Dünya cenneti diyebileceğimiz bu güzel ülkede başkalarının her zaman gözü olmuştur. Yurt edindiğimiz tarihten itibaren, atalarımız bu cennet vatanı müdafaa ve muhafaza etmek için asırlar boyu çok büyük mücadeleler etmiş, yüz binlerce şehit vermiştir.

Çanakkale’de kazanılan zafer, iman, vatan sevgisi, dayanışma, birlik ve beraberlik duyguları, zamanın en güçlü ve donanımlı ordularına karşı koymada en önemli faktörler olmuştur. Bugün de hangi etnik gruba mensup olursak olalım, Türk-Kürt-Laz-Çerkez vs ayrımı yapmadan Çanakkale’de gösterdiğimiz bu birlik, beraberlik ve dayanışmaya milletçe bugün de ne kadar ihtiyacımızın olduğunu çok iyi idrak etmemiz gerekiyor. Çanakkale’de şahlanan ruh, milletimizin mayasını oluşturan ruhtur. Bu ruh, dinin vatanın, namusun, bayrağın kısaca bizi biz yapan değerlerin en zor şartlarda bile feda edilmeyeceğini açık bir şekilde ortaya koymuştur. Bu ruhu yaşattığımız müddetçe ulaşamayacağımız hiçbir hedef, başaramayacağımız hiçbir iş, üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir mesele, çözemeyeceğimiz hiçbir problem kalmayacaktır.

Kanının rengini bayrağımıza vermiş, aziz canını vatanımız uğruna feda etmiş olan şehitlerimiz, bu yüce değerlerimizin korunmasını, savunulmasını ve ilelebet yaşatılmasını bizlere emanet etmişlerdir. Bu itibarla onları gönüllerimizde yaşatarak emanetlerine ne pahasına olursa olsun sadık kalmalıyız.

Müşterek bir geçmişe sahip olan fertler elbette geçmişin kendilerine verdiği acı ve tatlı hatıralarla birbirlerine daha sıkı sarılmalı, kaderde, tasada ve kıvançta bir tüm halinde hayatlarını devam ettirme arzusunu göstermelidirler. Düşmanlarımızı çok iyi tanımak zorundayız. Bugünkü anayurdumuza nasıl ve hangi güçlüklerle geldik ve ne gibi fedakarlıklar ve zorluklar çekerek burasını yurt edindik, bu vatan için bin yıla yakın bir süre hangi düşmanlarla ne gibi şartlarda savaştık, uğradığımız ihanetler, gördüğümüz dostluklar nedir?

İşte her millet ve devletin ayakta durabilmesi için temel şart birlik ve beraberliktir. Millet varlığına ve bütünlüğüne hep birlikte muhtacız. Milletimizin varlığı ve bütünlüğü mevcut olmadığı takdirde devletlimizin varlığı da olmaz.

Milletimizi, ırk, sınıf, din ve mezhep açısından sınıflara tabi tutmak; içinde bazı bölümlere üstünlük sağlamak ve bazı bölümleri aşağı derecede saymak biçimindeki düşünce ve davranışlar; milli bütünlüğü bölücü düşünce ve davranışlardır. Bunların milli birlik ve beraberlikle reddetmeliyiz. Şu halde aramızdaki görüş ayrılığı ne olursa olsun hep birlikte kenetlenmeli ve sıkı bir şekilde birbirimize destek olmalıyız.

Tarihe gelecek nesillerin nefretle anacakları insanlar olarak geçmekten korkmalı ve çok sakınılmalıdır. Bilakis fertçe ve milletçe en yüksek işler görmüş şahsiyetler olarak tarihte ün almayı ve bu ideal ile yetişmeyi en yüce vazife ve gaye bilelim. Bizim milli inancımız, sadece maddeye olan bir inanç değil, önce Allah’a, sonra da kendimize olan inançtır. Başka bir ifade ile milli inancımız kâinattaki yerimizin ve tarihteki rolümüzün bir uyduluk değil, bilakis hükmetme yeri olduğuna olan inançtır. Müslüman Türk milletini, diğer milletlerden ayıran özellik önce bir mefkûre halinde kendisini göstermiş olmasıdır. Dünyaya hükmetmemiz, tarih destanını meydana getirerek kahramanlık kılıcını ta arşa asmamız da bundandır. İşte kahraman ve yenilmez atalarımızı zaferden zafere götüren, ona tahtlar ve taçlar uçurtan, nice zalimleri yıkıp alçaltarak asırları korku ile ayağa kaldırtan, ufukları tekbir ve borazan sesleri çınlattıran bu inançlarıydı.

Burada hemen şunu söyleyelim ki, var olmak veya olmamak savasında mutlaka muzaffer olmak zorundayız. Bunun içinde ilk şart olarak milli bir eğitim ve milli bir kültürün var olmasıdır. Bu gerçeği, bu esası kavramadan hiçbir şeyi kavradığımızı iddia edemeyiz. Bugünkü ve yarınki nesillerin kendilerini seyredecekleri tablolarla, kendi seslerini işitecekleri hitabeleri bir an önce yetiştirmenin ilk ve baş vazifemiz olduğunu kavramak zorundayız.

İşte milli birlik ve beraberlik sayesinde atalarımızın zulme ve cehle göğüs gerdikleri gibi yetmiş beş milyon Müslüman Türkün geleceğinin mutluluğunun bu anlayışla kaim olacağı gerçektir.

Şurasını unutmayalım ki o gün ecdadımız bu birlik, beraberlik ve dayanışmayı göstermemiş olsaydı bugün ne vatanımız ne de devletimiz olurdu. Şanlı ecdadımıza layık torunlar olabilmemiz için çok çalışmalıyız.

Emperyalizm, doymak bilmeyen bir düşmandır Ve amacına ulaşmak için her yolu dener. Bu nedenle emperyalizmin ortaya koyabileceği tehlikeler özellikle gençlerimiz tarafından iyi bilinmelidir. Bu konu bilinmediği takdirde sürekli kayba uğramak durumunda kalınır. Çünkü Türkiye’ye yönelik bölücü hareketler vasıtasıyla kardeş kardeşe kırdırılmak istenmektedir ki emperyalizmin en vahim oyunlarından biridir. Müslüman Türk gençliğinin bu vahametin idrakinde olması ve gerçek düşmanın etnik unsurlar değil dış güçler olduğunu bilmesi zorunludur. Türk milletinin bugün Kürt-Türk diye bölen emperyalizmin yarın Kürtleri zaza veya Sünni- alevi diye bölmeyeceğini garanti edebilir miyiz?

Dedelerimizin Çanakkale’de düşmana gösterdiği insanlık numunesini bizler barışta birbirimize gösterebilirsek, emperyalizmin oyununa gelmeden birbirimize kenetlenebilirsek çok önemli bir adım atmış olacağız. Çanakkale zaferinin özellikle genç nesillere çok iyi anlatılması, ecdadımıza borcumuz olduğu gibi geleceğimiz açısından da son derece önemlidir. Milletçe bu onurlu mirası aynı inanç ve duyarlılıkla yarınlara taşımak en büyük görevimizdir. Bugün üzerinde yasadığımız bu cennet vatanı; milletimizin, devletimizin, bayrağımızın varlığını; milletçe namus ve şerefimizle yaşıyor olmamızı doğusundan batısına ülkemizin hemen her bölgesinden gelerek Çanakkale’de canlarını feda eden şehitlerimize borçlu olduğumuzu unutmayalım.

Bu duygu ve düşüncelerle bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize de sağlık ve sıhhat diliyor, Allah’tan bizlere bir daha böylesi acı günler yaşatmamasını niyaz ediyorum.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.