İNSAN

Yeryüzünde iki çeşit insan vardır;
“Birlikte yaşadıkları insanlara hayatı hoş edenler,
Birlikte yaşadıkları insanlara hayatı zehir edenler.”
Aguste Breal
Değerli İLKADIM okuyucusu kardeşlerim; zaman zaman farklı yazılar yazdımsa da genellikle biyografi türü yazılar kaleme aldım. Bu kez de “İNSAN” hakkında yazdım.
Çok sevdiğim bir büyüğüm derdi ki; “Bir insanı ne kadar tanırsan tanı ancak % 85-90‘nını tanıyabilirsin.” Haliyle bilemediğin yönü mutlaka vardır. Bir Hadisi Şerifte Peygamberimiz: “Sevdiğini ölçülü sev, zira bir gün onunla bozuşabilirsin; buğz ettiğine ölçülü buğz et, bir gün onunla dost olabilirsin” buyurarak insanlık için mükemmel bir ölçü ortaya koymakta. İnsan zor ve “meçhul” bir varlık.
Bilge yöneticilerden biri *, insanları kategorize ederken şöyle tasnif ediyor:
İnsanlardan bir kısmı, “DERT” gibi,
Bir kısmı, “İLAÇ” gibi,
Bir kısmı da, “GIDA” gibidir.
Bunları izah etmek gerekirse; dert gibi insanlar muzır yapılarıyla, acıtıcı, kırıcı, incitici vasıflarıyla insanların kendilerinden uzaklaşmak istediği kimselerdir. Onların bulunduğu yerde kasvet ve huzursuzluk olacağından, bu insan tipleri tehlikelidir. Bunlar içten pazarlıklı olduğundan herkese ve her şeye şüpheyle bakarlar. Konuşulan her meseleyi kendi aleyhine sanırlar. Ayrıca bu insanlar haklı ile haksızı ayırt etmeye çalışmaz, yanlışa da evet diyebilirler. Giyim-kuşam, hal-hareket ve tavırlarıyla hoşunuza gider; “Oysa onlar duvara yaslı boş kütük gibidir”. Aşırı menfaatçi oldukları gibi, aynı zamanda çok da yalancıdırlar. Yapmadıklarını yapmış; söylemediklerini söylemiş gibi hareket ederler. Yalanlarını da yeminle kuvvetlendirmeye çalışırlar. Cerbezeyi de severler.
İlaç gibi insanlar ise; ihtiyaç duyulduğunda kendisine müracaat edilen kimselerdir. Bunlar her toplumda olmalıdır. Bu tür insanlar, duygusallıktan, hissilikten ve acelecilikten ziyade teenni ile hareket ettiklerinden dolayı, toplumların denge unsurudur. Toplumun bütün katmanlarında görüşlerine müracaat edilen kimselerdir. Yol gösterici, yön verici, sıkıntı giderici, rahatlatıcı, yumuşatıcı kişilikleriyle cemiyetin dinamikleridir.
Gıda gibi insanlara gelince; toplumun ana unsurlarıdır. Hem dert, hem ilaç gibi insanlar sayıları itibariyle çok değildirler. Toplumun kahir ekseriyetini ise gıda gibi insanlar oluşturur. Toplumda yapılacak işlerin hemen tamamını çekip çeviren gene onlardır. Bedensel işlerin tamamına yakınını bunlar yapar.
İnsan, toplumdaki sosyal statüsünü kendi belirler. Duruşuyla, insani vasfıyla, yaptıkları ve söyledikleriyle, insanlar o şahsa bir değer biçerler. Ümmi feraseti dediğimiz bu değerlendirme biçimi, son derece önemlidir. Kişinin kendini ne sandığı değil, cemiyetin kendisine ne rol biçtiği önemlidir. “Söyle arkadaşını, söyleyeyim kim olduğunu.”, “Sen kendini övme el seni övsün.”, kelamı kibarından da anlaşılacağı gibi.
Bazı insanlar makamını şereflendirirken, bazı insanlar da makamla şereflenmeye çalışır. Bazılarına bazı makamlar ağır gelir, tartamaz, kaldıramaz ve bundan dolayı kibirlenerek büyüklük taslamaya çalışırlar.
Bazıları da ne oldum delisi olurlar. Ne yapacağını şaşırırlar. Elime geçen bu imkânı iyi değerlendireyim diye sağa sola sataşır, küfürler yağdırır, hiç kimseyi beğenmez. Kendini âlemin akıllısı sanırlar.
İnsanlardan bazıları da edilgendir. Kendi aklını kullanmaktan ziyade, başkalarının kendisi için biçtiği role göre hareket eder. Oysa insan mükerrem varlık olarak, Allah’ın kendine verdiği aklını kendisi kullanmalıdır.
Ne mutlu yaratılış gayesine göre hayatını tanzim edenlere.
* Abbasi Halifelerin den ME’MUN