Hacı Mustafa Öden

Hacı Mustafa Öden

Hacı Mustafa Öden 14.03.1927’de Bursa’ya bağlı Orhâneli ilçesinde doğdu. 1948’den itibâren Orman İşletme Müdürlüğü’nde çalıştı. 02.05.1979 yılında emekli oldu. Bu tarihten itibâren İmam Hatip Lisesi Yaptırma ve Koruma Derneği Başkanlığı yaptı. 2 Aralık 2006’da aramızdan ayrıldı.

Hacı Mustafa Öden, hizmette sınır ve sinir olmaz” prensibini benimsemiş, “yorulan fakat yılmayan” bir büyüğümüzdü. Pek çok kurumun dernek başkanlığı yanında köylerdeki câmi derneklerinin de resmî işlemlerini yapar, ilgililere yardımcı olurdu.

Muhterem Başkan’ımız, okulumuzun yapımı esnâsında okul müdürü Mü’min Kutlay Beyefendi başta olmak üzere öğretmenler ve ilçe halkının gönüllüleriyle berâber dur-durak bilmemiş, ilçemize altı yüz kişilik bir okul, yüz kişilik bir pansiyon kazandırmıştır. Okulumuzu evi, öğretmenleri de evlâdı olarak kabûl ettiğinden, dernek başkanlığından öteye, bir baba şefkât ve hamiyeti ile çalışırdı. Okul için yardım toplayacağım derken, nice ramazanlar evinde iftar yapmamıştır. Onu çoğu kere sabah namazından sonra okul pansiyonunu kontrol ederken,  müdüre ihtiyaçlarını sorarken, falanca köyden gelmiş erzâkı indirirken görürdünüz.

İlerlemiş yaşına rağmen “yoruldum, bıktım” dediğini hiç duymadık. Büyük meşin çantası elinde, hep güler yüzle, hep önümüzde, hep devrile devrile yürürdü. Kendisine, Hacı Ağabey, mâşallah pehlivan gibisin.” dediğimizde, “Ben zâten pehlivanım.”derdi.

Hacı Yenge zaman zaman; “Hacı’mı alıp alıp gidiyorsunuz, hiç evde durdurmuyorsunuz. Başta müdür olmak üzere hepinizi sıra dayağına çekecen, bacaklarınızı gıracen, gebertecen sizi.” diye sitem ederdi ama arkasından da gülerdi.

Hacı Yenge öğretmenleri oğulları, hanımlarını gelinleri, çocuklarını da torunları olarak görürdü. Kimin kimden şikâyeti olursa şikâyet mercîi Hacı Yenge idi. Evinde çocuklar için bir sele dolusu oyuncak, çantasında iyne/şırınga bulundururdu. Kim hangi dilden anlıyorsa o dilden konuşurdu.

Günün birinde Bursa’nın İnegöl ilçesinde, ÖNDER’in Marmara Bölge toplantısında, kalabalık bir salonda, Hacı Mustafa Öden Ağabey’imiz, hiç beklemediği bir anda, “duygu ve düşüncelerini anlatmak üzere” mikrofona dâvet edilir. Kafasında, ne diyeceğini tasarlayamayan Dernek Başkanı’mız, kendine has heyecânı ve gür bir sesle, “Ölmek var, dönmek yok vesselâm!” der. Bu bir tek cümle inanılmaz bir alkış tûfânıyla karşılanır. Bu cümle O’nun hizmet anlayışının da bir özetidir.

Okula yardım toplanırken Muhterem Başkan’ımız mutlakâ, kendinden de bir miktar eklerdi. Buna defâlarca şâhit oldum.

Bazı toplantılarımızda ikramlarımıza “hayır” diyen Hacı Ağabey’imize, sebebini sorduğumuzda, “Büyük Doktor perhiz tavsiye ediyor.” Derdi. Biz anlardık ki Muhterem Başkan oruçludur.

Boş zamanlarında meâl, tefsir, hadis ve İslam klasiklerini okurdu. “Falanca sûrede şunu okudum, filanca âlim diyor ki” der dururdu.

Yirmi sekiz Şubat sürecinde, okulumuzun Uludağ Üniversitesine devri için, resmî zevât üzerine fazla gelince, “Hoca, direniyorum ama üzerime çok geliyorlar. Duâ buyurun da Allah c.c. bir çıkış kapısı açsın.” diyerek dert yanardı.

Biz öğretmenler, Başkan’ımıza çok hürmet duyduğumuzdan çarşıda, pazarda, okulda gördüğümüzde elini öpmek için sıraya girerdik. Bazen yanında Hacı Yenge’miz de olurdu. O’nun da elini öperdik. Zaman zaman yengemiz sorarmış: “Hacı, insanlar bizi neden bu kadar çok seviyorlar?” Muhterem Başkan cevâp verirmiş: “Allah c.c. sevdiriyor.”

Okulumuzun müşterek günlerinde, dağ ve kır gezilerinde Hacı Ağabey de bulunurdu. Bir Kaya Deresi (kanyon) gezisinde, seksene yaklaşan yaşına rağmen bizi yalnız bırakmadı. Dere boyu, zaman zaman suyun içinde epeyce yürüdük. Gideceğimiz mesâfe bir saâti aşkındı. Hacı Ağabey kritik bir yerde, kocaman bir kayaya yamanmış. Aşağısı su, yukarısı kaya. Ne aşağı, ne yukarı… Hacı Ağabey bağırdı: “Çocuklar, ben burada kaldım!” Hemen yanına koştuk. Kimimiz ellerinden asıldık, kimimiz ayaklarından iteledik, Başkan’ımızı kurtardık. Bize çok teşekkür etti.

İki Aralık İki bin altı târihinde, bir Cumartesi günü sabah namazından gelen Muhterem Başkan’ımız kömür kovasını hazırlar, peşinden kalp krizine yakalanır ve evinin salonuna uzanır. Hacı Yenge O’nu şaka yapıyor sanır. Bir-iki seslenir, sırkalar ama nâfile. Başkan’ımız çoktan uçmuştur sonsuzluklara.

İkindi namazından sonra, yerli-yabancı, caddelere sığmayan kalabalık bir cemâatle namazını kılıp toprağa verdik Muhterem Başkan’ımızı. Bir gün sonra, Pazarı Pazartesi’ye bağlayan gece, okulumuz hizmetlisi Ramazan Ayaş, Rahmetli Hacı Ağabeyimizi rüyâsında görür. Rüya şöyledir:

Hacı Ağabey’imiz bir elma bahçesindedir. Ramazan bahçenin üst tarafındaki yoldan geçmektedir. Rahmetli, Ramazan’a seslenir: “Ramazan elmalardan al da ye.” Ramazan cevâp verir: “Elmalar çürük Hacı Ağabey, çürük.” Rahmetli; “Ramazan, adamın canını sıkma, sağlamları da var, onlardan al.”

Biz “rüya” deyip geçmedik. Şöyle yorumladık:

Rahmetli Başkan’ımız cennet bahçelerindedir. Bizim talebelerin bir kısmı yüz güldürmeyecek ama yüz güldürenleri de çıkacak.

Muhterem Başkan’ımız yerlerde yatmasın, nurlarda yatsın. Biz kendisinin dünyâ-âhiret iyiliğine şehâdet ederiz.

Hacı Ağabey’imiz gitti, yeri boş kaldı. Hâlâ o boşluk doldurulamadı.

Yine Hacı Mustafa Öden’ler gelir mi, gelmez mi nerden bilelim? Bekliyoruz, içimizden bir büyük insan daha çıksın.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.