Anlayış Güzelliğine Çağrı

Anlayış Güzelliğine Çağrı

“Din, en geniş mânâsıyla, dünya işlerinin Allah rızâsı istikâmetinde tanzimi için Allah tarafından insanlara gönderilmiş bir haberler bütünüdür. Esâsen burada haberler bütünü yerine “bilgi” kavramı kullanılabilir.” (1)

“Bütün dinlerde dünya hayâtı âhiretten önceki gerçek olmayan epizot (bir konuda ana temaya bağlı ikinci derecedeki tema) olarak kabûl edilir ve din mantığında insanların dünya hayâtında kazandığı başarıların kıymet-i harbiyyesi yoktur. Bu mânâda din ebedî hayata iyi hazırlanmak için dünya işlerini bir vesile kabûl ederek onun (dünya hayâtının) geçiciliğini vurgular”(2)

“İslâm’ın insana verdiği mesajın özü, hatta özünün özü bu hayâtı âhiretin bir tarlası olarak görmektir.(3)

“Din hayattan gayrı bir şey değildir, hayâtın ta kendisidir. Biz bu yaşama sistemi olan İslâm’ı yanlışlıkla “tapınma dini” hâline getirmişiz. İslam yaşanacak bir hâldir, hayat tarzıdır, tapınma dini değildir. Dini sâdece oruca ve namaza indirgememek gerekiyor. Bunun devâmı tapınma dini olmaktan çıkıp duâ dini gelmesidir. Tipik örneği İstinte Park’taki “duâ odası”dır. Kapısında “mescit” değil “duâ odası” yazıyor.

İbâdet hayâtın içinde yapılır, hayattan kopuk değildir. Bunun örneği Hz Peygamber’dir. Rasulullah bir gün sabah namazını kısa âyetlerle kıldırdı. Aklı yavrusunda olan genç bir anne vardı namazda. Peygamber, bir an önce o anne yavrusuna kavuşsun istedi.”(4)

Dünya işlerini Allah rızâsı istikametinde tanzim”, “dünya işlerini bir vesîle bilerek Allah rızâsını kazanmaya çalışmak”, “İslam bir tapınma dini değil bir hayat tarzıdır” gibi tesbitler çok güzel tesbitlerdir. Din böylesine güzel anlaşılınca hayâtı bütün boyutlarıyla güzelleştirir. Din hayâtı aynı zamanda duygu,düşünce ve eylem hayâtımızdır. Hayâtın her alanıyla ilgilenmeyen bir din Allah’ın dini olamaz. Her güzel duygu, düşünce ve söz, her güzel davranış Allah’ın rızâsını celbeder. Bu sebeple hayattaki bütün müsbet faâliyetlerin âhirette bir karşılığı vardır, dolayısıyla ibâdettir. Bu faâliyetler zihnî, kalbî, bedenî olabilir. Bütün bu güzellikleri “Dünyâ âhiretin tarlasıdır.” hadisinde görmek mümkündür. Tarlayı evden ayrı düşünemediğimiz gibi dünyâyı da âhiretten ayrı düşünemeyiz.

*  *  *

“Bu din benim için her şeyden daha kıymetlidir. Allah muhâfaza, farz-ı muhâl, Türkiye’de bir tek Müslüman kalmasa Müslüman olarak sâdece ben kalsam bile bu, İslam’ın ve Müslümanların yücelmesi düşüncesiyle çalışmam için kâfi bir sebeptir.”(5)

“Hacıveyiszâde şikâyet nedir bilmezdi. Şikâyeti acz olarak niteler, şikâyetle şekâveti birbirine akraba görürdü. Şakî olmayın evlâdım, saîd olun. Saîd insan sabûr (çok sabırlı) olur. Sabûr insan hâkim ve hekim olur. Hâkim ve hekim insan ahvâl ve şartlar ne olursa olsun kendisine ve etrâfına hâkim olur. Hâkim insanda acz olmaz. Acz olmayınca da şikâyet kalmaz. Şikâyet şekâvettir. Şekâvetten hayır çıkmaz. Zevâhirde her devrin bir eksiği, aksağı olur. Hayâtın tabiatında var bu. Bu dünya hatâlar ve sevâplar dünyâsıdır. Bu dünyâda kusursuz ve küsürsüz hayat olmaz. Günah işleyen de olacak sevâp işleyen de… Siz sevâpkâr olun ama günahkâra hor bakmayın.” (6)

“İnkârcıların yanında Tanrı’yı kabûl ve itiraf etmekten çekinmeyiniz. Mutaassıpların yanında da insanlığı telkine cesâret ediniz. Bu hareketinizle belki yalnız kalacaksınız fakat başkalarının isbâtına hacet kalmaksızın Tanrı inancıyla insan sevgisinin şâhitliğini (yüksek heyecânını) kendi vicdânınızda yaşamış olacaksınız. Yazılarını okuyanlar ister beğensinler ister kötülesinler, seni de ister sevsinler ister lânetlesinler hiç önemi yok. Ve sen daima doğru olanı söylemekten iyi olanı yapmaktan asla çekinme. İnsanı ancak vazîfeleri ilgilendirir.  Başkalarının kendileri için ne söyleyeceğine önem verenler vazîfelerini gereği gibi yapamazlar. İnsan ancak kendisini unutmak sâyesindedir ki yine kendisi için çalışmış olur. Oğlum’ Özel ve şahsî çıkarlar insanı aldatır. Aldatmayan ancak doğruluğun verdiği ümittir.(7)

Her üç tesbitte de açıkça görüyoruz ki insan imânıyla-vicdânıyla yaşamayı başarabilirse, samîmî ve dürüstse kendi yolunda yürümeyi sürdürecektir. İnsanların ne diyeceği umûrunda olmayacaktır. O, hak yolda doru bildiklerini gerçekleştirme gayretindedir. Bu, ilâ nihâye böyledir.

*  *  *

Câbir bin Abdullah’a Hz Ali (ra) buyurdu ki:

“Niçin dünyâyı kınıyorsun? Dünya doğrulara doğruluk yurdu, anlayanlara âfiyet evidir. Azık toplayanlara zenginlik diyârıdır. Peygamberlerin decde yeridir. İlâhî vahyin indiği mekândır.  Meleklerin ibâdet yeridir. Allah dostlarının meskenidir. Evliyâullahın alış-veriş yeridir. Orada rahmet elde ederler, orada cenneti kazanırlar. Dünya, belalarıyla ehline âhiret belâsını gösterir. Sevinçleriyle onları ebedî sevince teşvik eder.”(8)

“Dünya ve dünyalık derdi insanları her devirde rahatsız etmiştir. Varlığı da yokluğu da, her devirde her zaman dert olmuştur.

Bu dertten muzdarip olmamaları için Geylânî insanlara demiş ki; Dünyayı ve dünyalığı elinize alın, gönlünüze almayın. Aksi takdirde sıkıntıdan kurtulamazsınız.”(9)

Burada Peygamber Efendimiz’in “Hayırlı adama hayırlı mal ne güzel yakışır.” Hadis-i şerifini de hatırlatmak gerekir.

Hayattaki rolümüzü, asıl misyonumuzu çok iyi anlamak, bu noktada hata yapmamak durumundayız. İşin sırrı buradadır. Dünyâyı ahiretten, hayâtı Allah’tan,  maddeyi mânâdan, ilmi imandan, kâlbi akıldan koparmak vahîm sonuçlar getirir. Hayâtı idrâkte hata yapabiliriz. Yaratıldıysak bir yaratan ve yaratış gayesi var demektir. Allah (cc) abes iş yapmaz. Müslümanlar olarak çift dünyâlı insanlar olduğumuzu unutmamalıyız.

*  *  *

“Dünyada tükenmez murat var imiş

Ne alanı gördüm, ne murat gördüm.

Meşakkatin adın murat koymuşlar

Dünyada ne lezzet, ne bir tat gördüm.

  Var mıdır dünyada gelip de kalan

  Gülüp baştan başa muradın alan

  Murâdı maksûdu hepisi yalan

  Ölümü dünyada hakîkat gördüm.”(10)

Güvenme dünyânın safâsına

Yaşın geldi gitti haberin var mı?

  Yatan bir gün musallânın üstüne

  Evin barkın kalmış haberin var mı?

Hepimiz bir gün, Geçtim dünya üzerinden” türküsünü söylemek zorundayız. Emânetleri sâhibine iâde ederek çekip gitmek durumundayız. İş, bu kadar sâdedir.

1-A.T.Alkan, Yatağına Kırgın Irmaklar, s. 178, 1. Basım, 1997, Ötüken Yay.

2- A.G.E., S. 162

3- M.Ali Özkan, İkbal ve Kur’ânî Hikmet, s. 10, Mayıs-1995, İst. İngilizceden tercüme

4- Tuğrul İnançer’le Ropörtaj, Yeni Şafak Gazetesi, Eylül-2010

5- A.Yakup Cenkçiler, Altınoluk Dergisi, Temmuz-2004

6- M.Özdamar, Hacıveyiszâde, s.190,191, İst.1992

7- J.J.Rousseau, Emil, 4. Kitap, s.242,243

8- Hasan b. Ali el-Harrânî, Tuheyfü-l Ukûl, s.193, Terc. F.Altan, Tûba Y. 1998

9- M.Özdamar, Abdülkâdir Geylânî, s. 66, Kırkkandil Yay.

10- Y.B.Bâkiler, Âşık Veysel, s.140, Kültür Bak.

11- Ergülü Karlıkoç, İlkadım Dergisi, Ağustos-2002

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.