Günahta Tesettür, Konuşmada Tesettür

Cahiller, kötü insanları taklit ederek yaşarlar. Kulaktan dolma bilgi ile ekran ve gazete bilgisi ile hareket ederler. İslam’a sormazlar, yaşam biçimlerini sorgulamazlar. Müslümanlık Lâ (hayır) İle başlar. Haram ve mekruhlara karşı hayır diyebilmeyi sağlayacak güçlü bir iman gerekir. Taklîdî iman caizdir ama tahkîkî imanın çabası içerisinde olmalıyız. Böyle bir çabanın içinde olmayan insan fasıklaşır, bukalemunlaşır. Din insanı değiştirmesi gerekirken insan dini değiştirir. Hıristiyanlıkta fıkıh, yani insanın dünyevî hayatını inşa eden bir yan yoktur.
İnsanlar ya Kur’an ve sünnete tabi olurlar veya hevalarına tabi olurlar. Ya inandığımız gibi yaşarız ya da yaşadığımız gibi inanırız. İnancın önüne aklı koyarız, dinin önüne de hevamızı koyarız ve hayatımızı yaşıyoruz zannederiz.
Peygamberimiz “açken doyurmadın, cahilken öğretmedin” buyurarak bizlere her türlü açları doyurmamızı ve her türlü cahillikten kendimizi, ailemizi, akrabalarımızı ve toplumumuzu kurtaracak eğitim ortamları hazırlamamızı hedef koyuyor. Doğru bilgi yani Allah bilgisi, peygamber bilgisi, İslam bilgisi ve insan bilgisi vererek sorumluluk yüklememiz gerekiyor. İslam’ın farz, vacip, sünnet, müstehap, mübah, haram, mekruh ve müfsit bilgisi verilecek. İnsanların Allah tarafından başıboş bırakılmadığını, zihni ile kalbi ile ağzı ile gözü ile malı ile yaptıkları her hareketin bu sekiz maddeden birine girdiği bilinci verilecek. Farz, vacip, sünneti iştahla ve sürekli yapacak. Haram ve mekruhları işlediği zaman kalbine, aklına, dünyasına, ahiretine mutlaka zarar verdiğini bilerek sürekli bunlardan kaçacak. Salih amelin ne demek olduğu yani yaptığımız işlerin Allah için olması gerektiği, Allah’ın emrettiği bir iş olması gerektiği bilinecek. Yapılış tarzının da peygamberimizin sünnetleri ile bizlere emrettiği şekilde olduğu bilinecek. Davranışlarımız, bir ömür Allah’ın istemediği yönden Allah’ın istediği yöne doğru hicret edecek. Efendimiz (sav) buyuruyor ki: “Gerçek muhacir günahları terk edendir.”
“İnsanlar ne der?” değil de “Allah ne der? Beni nasıl görmek ister, nasıl konuşmamı ister?” bilincine ulaşmalıdır. Murakabe, ihsan duygusu sürekli zinde tutulmalıdır. Çünkü günah işleyen insan Allah’ı unutur, Allah’ı unutunca da nefsi ile baş başa, şeytanla baş başa; şeytanın Âdem babamızı nasıl kandırdığını unutarak, kötü insanlardan etkilenerek ve “daha uzun yaşarım, ihtiyarlayınca kendimi toplarım, güzel bir kul olurum” diye kendini aldatarak, gençliğini israf ederek bir ömür yaşar.
“Rabbimiz Allah’dır deyip sonra doğru olanlar, onlara korku yoktur, onlar üzülmeyecekler.” (Ahkaf, 13).
“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol onların keyiflerine uyma.” (Şura,15)
Müslüman, doğruluk ve dürüstlük anıtıdır. O, önce Yüce Yaratıcıya karşı dürüsttür. Bu, onun imanda sadakatinin gereğidir. Yüce Allah’a karşı sadakat, O’na layık kul olmak, O’nun emirleri doğrultusunda yaşamak, hep doğruların adamı olmak, O’nun hatırını bütün her şeyden üstün tutmak, O’nun sözlerini doğru bir şekilde anlamak, bu doğruları kendi hayatına yansıtmak, bu doğruları her zaman ve her şartta haykırmakla mümkündür. Zira bizler Rabbimize karşı söz vermişiz. “Kâlû belâ”da söz vermişiz, getirdiğimiz kelime-i şehâdet ve kelime-i tevhîdle söz vermişiz, “Müslüman’ım elhamdülillah” sözlerini söylerken söz vermişiz. O halde mü’mine düşen, bu sözlerin adamı olmaktır.
İkinci olarak Müslüman, Allah’ın peygamberine karşı dürüsttür. Ona iman ettiğini, onun yolunu izleyerek doğrular. Her konuda Peygambere itaat ederek gösterir. Peygamberi izlemek ve ona bağlı olmak, tevhîd sözündeki “Muhammedü’n-rasûlu’llah” sözünün gereğidir.
Üçüncü olarak Müslüman insanlara karşı dürüsttür. O, asla yalan söylemez, aleyhine bile olsa doğruların adamı olmaktan çekinmez. O kadar ki Allah katında doğrulardan yazılıncaya ve doğrular kervanı içersinde katılıp cennetlik oluncaya kadar bu özelliğini sürdürür. Rasgele bir hayat Müslüman’ın hayatı olamaz.
Doğruluk Müslüman’ın şiarıdır, Müslümanlık göstergesidir. Yalancılık ise münafığın şiarıdır, nifak göstergesidir. Bu yüzden Müslüman asla yalan söylemez, yalana pirim vermez, yalan yere yemin etmez ve yalancı şahitlik yapmaz. Aynı şekilde o, yalanın katmerlisi olan iftiradan da uzak durur.
Kizb, vakıaya aykırı söz söylemektir. Kizb, genellikle kişinin kendisi ile alakalı olur. Yapmadığı bir iş için “yaptım” demesi gibi. Yahut başkası hakkında aslı olmayan olumlu şeyleri söylemek şeklinde de olabilir. Birini sahip olmadığı sıfatlarla övüp methetmek gibi.
İftira, başkası hakkında yalan söylemektir. İftira, olmayan bir şeyi olmuş gibi anlatmak veya nakletmektir. Kizbin zararı kişinin kendinde kalırken, iftiranın zararı başkasına da dokunur. Kur’ân’da iftira kökü, yalan, şirk ve zulüm için de kullanılmıştır.
İfk, gerçeği ters yüz etmektir. Yalanın en çirkinidir. İfk, Müslüman’ın kardeşi hakkında kendisine ulaşan bilgileri ters yüz ederek, kardeşinin hoşlanmayacağı şekilde söylemesidir. İfk, Allah’a, peygamberine, Kur’ân’a ve iffetli insanlara karşı da olabilir.
Bühtan ise Müslüman’ın kardeşi hakkında, onda bulunmayan ve ona yakışmayan, kendisinin hiç hoşlanmayacağı şeyleri söylemektir.
“Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi? Onlar, günaha, iftiraya düşkün olan herkesinüstüne inerler. Bunlar, (şeytanlara) kulak verirler ve onların çoğu yalancıdırlar.” (Şuara, 221-223)
İnsanların şehvetlerini kamçılayan müstehcen, ahlak dışı türkü şarkı söylemek dille yapılan günahlardandır. Allah (cc), kadınların seslerini ince ve cazibeli yaratmıştır. Günümüzde Müslüman kadının rolü maalesef değişmiştir. Giyim kuşam tarzı değişmiştir, kadın erkek ilişkileri değişmiştir. Filmler, diziler hatta haberler bile sürekli cinselliği ön plana çıkarıyor.
Kadınlarımız evde dişiliğini, dışarıda Müslüman kadının kişiliğini hissettirecek davranışlar içerisinde olmalıdır. Batı hayat tarzında sahip olduklarını vitrine edeceksin, İslam’ın hayat tarzında sahip olduklarını gizleyeceksin, bu olmaz.
Hakkımız olmayan şeylere bakınca, konuşunca, dinleyince kalp bozulur, kalp bozulunca da bütün azalarımızı kontrol etmek zorlaşır, aleyhimize çalışmaya başlarlar. Onun için peygamberimiz (sav) “hidayet istiyorum (tabi olmak için), takva istiyorum (zihnimi, kalbimi ve bütün azalarımı Allah’ın istediği şekilde kullanmak için), iffet istiyorum ve gönül zenginliği istiyorum” buyuruyor.
Mutlu olmak günah işleyerek değil, günahlardan kaçarak, Allah ve Rasulüne itaat ederek gerçekleşir. Biliyoruz ki şeytan günahı süsler, günah işler işlemez de yalnız bırakır ve mutsuz eder.