Muhammed bin Hanefiyye

Muhammed bin Hanefiyye

TAKDİRLİK HİZMET

Önce bir husustan övgü ve takdirle bahsetmek istiyorum. Birçok bilim adamı ve akademisyenin iştiraki, Alevî-Bektaşî anlayışına sahip insanların katkısı, TDV ile Çorum Hitit Üniversitesi Hacı Bektaş Velî Araştırma ve Uygulama Merkezinin müşterek çalışmasıyla; Türkiye Diyanet Vakfı tarafından neşredilen “Alevî-Bektaşî Klasikleri” adı altında 15 kitaptan oluşan eser yayın hayatımıza girmiştir.

Bu konuya ilgi duyan herkesin alıp istifade edebileceği harika bir kitap koleksiyonudur. Varlıklarını zenginliğimiz olarak gördüğümüz Bektaşi-Alevi camiasıyla ilgili hayli bilgi sahibi olabilirsiniz.

Külliyatla ilgili dönemin Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Bardakoğlu: “Kütüphanelerde yahut bazı ailelerin özel sandıklarında kendi haline bırakılmış olan bu eserlerin bugünün insanına da çok güzel mesajlar vereceği muhakkaktır. Bazı istisnalar dışında bu eserler neşredilerek günümüz insanıyla buluşması sağlanmıştır. Kültür tarihçilerinden din görevlilerine kadar toplumumuzun her kesiminin yararlanacağı bu eserlerin neşri adeta bir zorunluluk arz etmiştir. Bu zorunluluğu gören Türkiye Diyanet Vakfı, “milletimizden aldığı imkân ve desteği, milletimize hizmet olarak sunma” mantığı içinde, hiçbir ayırım yapmadan gerçekleştirdiği sosyal ve kültürel faaliyetlerin yanına bu eserlerin neşrini de katmıştır. Özgünlükleri muhafaza edilerek tamamen bilimsel metotlar çerçevesinde hazırlanıp yayımlanan bu eserlerin herkes için yararlı olmasını umuyor ve diliyorum.”

Bu değerli külliyata sahip olmamı sağlayan sevgili dostum Mustafa Bey’e gönülden teşekkür ederim. Elime geçtiği andan itibaren sürekli okumaya çalışıyorum.

EHL-İ BEYT

Bilindiği gibi İslam camiasında özelde Hz. Ali (k.v) olmak üzere, genelde ‘Ehl-i Beyt’e karşı büyük bir sevgi halesi mevcuttur. Ehl-i Beyt, en kısa tanımıyla Peygamberimizin ev halkı demektir. Efendimizin soyundan gelenlere verilen isimdir.

Bu sevgi, insanımızı bazen ifrata, bazen de tefrite götürmüştür. Dinimizce aşırılığın bizi helake götüreceğini bilmemize rağmen bu tür davranıştan bir türlü kurtulamıyoruz. Öyle ki bu sevgi, bizleri ayrışmaya ve hatta tefrikaya bile götürmektedir. Hatta ayrışmanın en fazla yaşandığı konulardan biri ehl-i beyttir.

MUHAMMED BİN HANEFİYYE

Hz. Ali’nin, Havle Bint Cafer el-Hanefiyye isimli eşinden, 16/637 yılında Medine’de dünyaya geldi. İsmi“Muhammed” Künyesi “Ebu’l-Kasım” olan, Muhammet bin Hanefiyye için şöyle bir hikâye anlatılır:

Hz. Ali Rum Kayserine savaşa gönderilmişti. Altı ay süren muharebenin ardından Peygamberimizin, sabah namazı vakti ashabıyla sohbet ettiği esnada bir sahabi: “Müjdeler sana ey Allah’ın Rasûlü! Şah-ı Merdan Ali Hazretleri zafer kazanmış, ashabıyla birlikte sağ salim, yanlarında da büyük bir ganimet olduğu halde geri döndüler. Hz. Peygamber Aleyhisselam, derhal Bilal’a salâ vermesini emretti. Bunun üzerine Medine halkı Hz. Peygamber’in mescidinde toplandılar. Hz. Peygamber Aleyhisselam “Ukkab” adlı atına bindi. O’nunla birlikte ashab da kimi atlı kimi yaya olmak üzere Şah-ı Merdan’ı karşılamaya gittiler ve İmamla görüştüler. Peygamber Aleyhisselam Şah-ı Merdan Hazretlerinin elini eline alıp büyük bir sevinç içinde Rasûl’ün Mescidine geldiler. Yetmiş yük savaş malını (ganimet) ortaya döktüler. Rasûl Aleyhisselam bunun yirmi yükünü Mekke’ye gönderdi. Kalanını da Medine halkına ihsan etti. Herkes nasibine düşeni aldı ve Şah-ı Merdan’a hayır duada bulundu.

Hz. Peygamber, Şah-ı Merdan’dan Kayser ile olan menkıbesini sordu. Şah-ı Merdan anlattı:

“Ey Allah’ın Rasûlü! Mucizelerinin bereketinden Kayserin birçok malını ve kalesini ele geçirdim. İmana gelenler bizimle din kardeşi oldu. Gelmeyeni kılıçtan geçirdim. Sonunda Kayseri yakalayıp imana davet ettim ancak gelmedi. Bunun üzerine malını, her neyi varsa aldım. Onun güzel bir kızı varmış onu da esir ettim, dedi.

Olanı biteni bütün yönleriyle arz ettikten sonra, Hz. Peygamber (a.s.) ona sordu:

“İmparatorun kızı Müslüman oldu mu?” İmam Ali şöyle dedi:

“Ey Allah’ın Rasûlü! Kendisine sual buyurunuz.”

Peygamber Aleyhisselam kızı getirmelerini buyurdu ve onu getirdiler. Râvi, (Kız o kadar güzeldi ki, misli cihanda yoktur) der. Rasûl Aleyhisselam ona adını sordu.

“Ey Allah’ın Rasûlü! Adım Hanefiyye’dir.”

“Ey Hanefiyye! Gel Müslüman ol, Hakk’ın rızasına kavuş.”

“Ey Allah’ın Rasûlü! Benim üç tane dileğim var, bunları yerine getirirsen Müslüman olurum.”

“Dileğin nedir?”

Birincisi; ben Ali’nin esiriyim, beni ondan başkasına vermeyesin. İkincisi; kızın Fatıma bana esir muamelesi yapmasın. Çünkü ben Kayser kızıyım. Çok saygı gördüm, nazla büyüdüm. Üçüncüsü; bir gün İncil okuyordum, Hak Teâlâ İncil içinde senin ümmetinin faziletini beyan etmiş ve senin adını Allah Teâlâ İncil içinde dört yüz yerde methetmiş. O hürmetten dolayıdır ki, senin adını göklerde Ahmet, yeryüzünde Muhammed, yeraltında Mahmut, arşta Abdülaziz koymuş. Biz yer ehliyiz ve yeryüzünde söylenen adına aşığız. Şimdi ben sizden şunu istiyorum; Ali’den bir oğlum olsun, adını Muhammed koyasın.”

“Ey Hanefiyye! İlk iki dileğini karşılamak benim elimden gelir, ancak diğer dileğini Allahü Teâlâ katındadır mahlûkun elinden bir şey gelmez.” Hanefiyye çok üzüldü ve düşüncelere daldı. O anda Cebrail Aleyhisselam geldi:

“Ey Allah’ın Rasûlü! Hak Teâlâ sana selam eder ve der ki; ‘Habibim bilmiş olsun ki ben bütün ihtiyaçları gideririm. Kulların da ihtiyaçlarını gideririm. Habibim onun sözünü kabul etsin’”

Rasûl Aleyhisselam bu emri alınca, dönüp şöyle dedi:

“Ey Hanefiyye! O dileğin de kabul oldu, gel, iman et.”

Hanefiyye buna çok sevindi ve Hak Teâlâ’ya şükürler etti. Çünkü o vakte kadar, İmparator kızından başka kimsenin oğluna “Muhammed” adı verilmemişti… Hanefiyye, Hz. Peygamber’in yanında şahadet getirip Müslüman oldu. Hz. Peygamber onu Hz. Ali’ye nikâhladıktan sonra şöyle dedi:

“Ey Ali! Cebrail senin Hanefiyye’den ilim sahibi, cesur, yiğit ve diğer oğulların gibi savaşçı bir oğlun olacağını haber verdi. O, din yolunda kahramanca savaşacak, ehl-i İslam’ı koruyacaktır…”

Daha sonra Şah-ı Merdan’ın Hanefiyye’den bir oğlu oldu. Çocuk ayın on dördü gibiydi. Kaşları kara, nur yüzlü, beyaz bir güle benziyor ve görenler ona hayran oluyordu. Doğum haberini alan Şah-ı Merdan adını Muhammed Hanefiyye koydu. Böylece Allah’ın emri yerine gelmiş oldu.

Dört yaşına geldiğinde Hoca’ya ihtiyaç duydu. Hz. Osman ona Hocalık yaptı. On iki yaşına geldiğinde herkesle çeşitli konuları müzakere edecek hale geldi. Ayrıca ata binmeyi, ok atmayı, süngü oynatmayı, gürz çevirmeyi ve bütün cengâverliği öğrendi. Üstün becerileri ve yiğitliği âleme nam saldı.” (1)

SİYASET

Babasının Halife olduğunda yirmi yaşındaydı. Babasıyla beraber Cemel ve Sıffîn savaşlarına sancaktar olarak katılmıştır.

Mümkün mertebe siyasetten uzak durmaya çalıştı. Fakat ne kadar uzak durmaya çalışırsa çalışsın Hz. Ali’nin oğlu olması münasebetiyle onu rahat bırakmayacakları malumdur. Nitekim öyle de oluyor. Ne Emevî Hanedanı, ne Ehl-i Beyt taifesi ve ne de Abdullah Bin Zübeyir onu rahat bırakmamıştır.

Muhammed bin Hanefiyye Yezid’e biat etmiştir. Kardeşi Hüseyin Kufe’ye giderken ona yardımcı olmadığı gibi, çocuklarını da onunla göndermemiştir. Kerbela’da şehit olmasına üzülmüş olmasına rağmen biatinden vaz geçmemiştir.

Yezid öldüğünde Muhtar es-Sakafî, ondan izinsiz İmametin ona geçtiğini söyleyerek onun adına Kufe taraflarında propaganda yapmıştır. Hatta daha ileri giderek onu Mehdi olduğunu ileri sürmüştür. Gereksiz tartışma çıkarmamak için İmamlığa ses çıkarmayan Muhammed bin Hanefiyye, Mehdiliğe tepki göstermiştir.

Yezid öldükten sonra Mekke civarında Halifeliğini ilan eden Abdullah bin Zübeyir’e ve de Abdülmelik bin Mervan’a biat etmemiştir. Özellikle Abdullah bin Zübeyir biat etmediği için baskıda bulunmuş hatta göz hapsinde tutmuştur. Bu esnada gizlice gönderdiği mektup sayesinde Muhtar es-Sakafî bir gece gizlice gelip onu kurtarmıştır. O da Taif’te yaşamaya başlamıştır.

Bir ara Abdülmelik bin Mervan kendine biat etmesi için onu Şam’a davet etmiş. Halkın ona gösterdiği yoğun teveccühünden rahatsız olan Halife: “Ya biat edersin yahut benim emri altımdaki topraklarda yaşayamazsın” diyerek, Şam’ı terk etmesini istemiştir.

Abdullah bin Zübeyir’in 73/692 tarihinde Zalim Haccac tarafından öldürülmesinin ardından, Abdülmelik bin Mervan’a biat etmiştir.

Bundan sonraki yaşamını Medine’de ilim öğrenip, öğretmekle geçiren Muhammed bin Hanefiyye, 81/700 yılında vefat etmiştir. Kabri Cennet’ül Baki mezarlığındadır. (2) 


  1. Muhammed Bin Hanefiyye Cengi; Hazırlayan, Ceyhun Ünlüer; TDV Yay. S.21-31
  2. İslam Ansiklopedisi; TDV; 30. cilt

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.