İskilipli Atıf Hoca

İskilipli Atıf Hoca

Atıf Hoca’nın babası Akkoyunlu aşiretine mensup, İmamoğlularından Mehmet Ali Ağa’dır. Annesi Nazlı Hanım Mekke-i Mükerreme’den göç eden Ben-i Hattap aşiretine mensup Arap Dede adıyla şöhret bulmuş bir şeyhin kızıdır. Bugün Bayat İlçesi sınırları içinde bulunan Tophan Köyünde doğdu.

Henüz altı aylıkken öksüz kalan Atıf Hoca, dedesi tarafından büyütüldü. İlk derslerini köyündeki Hocalardan aldı. Daha sonra İstanbul’a giderek medreseye devam etti. Müderrislik unvanını aldıktan sonra Fatih Camiinde ders okutmaya başladı. Ardından Kabataş Lisesinde Arapça dersine girdi.

Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’nin başkanlığında kurulan “Müderrisîn Cemiyeti”nin (Tealî İslam Cemiyeti) ikinci başkanlığına atandı. Cemiyet adına, Yunanlılar, işgal kuvvetleri ve Bolşevizm konusunda kampanyalar düzenleyerek, hazırlanan beyannameye imza attı. Ayrıca toplumun bilinçlenmesi için Cemiyet adına birçok kitap neşrederek dağıtmıştır.

Huzur derslerine devam eden Hoca, ‘Alemdar’ ve ‘Mahfil’ gibi dergi ve gazetelerde değişik konularda yazılar yazdı.

1924 yılında Maarif Vekâletinin (Milli Eğitim Bakanlığı) izniyle bastırdığı “Frank Mukallitliği ve Şapka” adlı risalesi yüzünden şapka kanununa muhalefetten dolayı 07.12.1925 tarihinde Giresun’a sevk edildi. Diğer yerlerdeki şapka muhalifleriyle bir ilişkisinin olup olmadığı araştırıldı. Herhangi bir suç bulunamadığı için tekrar İstanbul’a getirildi. Ama serbest bırakılmadı.

MEKTUP VE HATIRA

Bu esnada ricada bulunarak eşi ve çok sevdiği çocuklarına bir mektup yazar. Mektupta; “Bugün Karadeniz vapuruyla İstanbul’a getirildim. İstiklal mahkemesi heyeti de bizimle beraber İstanbul’a geldi. Giresun’da vuku bulan bir hadisede kitap dolayısıyla beni de alakadar zannettiler. Bilahare alakamın olmadığı tebeyyün eyledi. Orada olan su-i zandan halas oldum. İnşallah burada da halas olurum da yakında kavuşuruz. Bizim talebeden Hamdi Efendi vasıtasıyla size bir sepet elma gönderdim. Lehülhamd sıhhat ve afiyet yerindedir. İnşallah cümleniz de iyisinizdir. Tabi polis Müdüriyetine sevk olundu. Orda yolarsınız. Kızım Melahat merak etmesin. Mektebe devam ve işine dikkat etsin! Semih oğlan ne yapıyor. Yaramazlık devam ediyor mu? Mektebine devam etsin. Dersini güzel güzel okusun! İnşallah yakında gelip onu dinleyeceğim. Baki sıhhat ve selametinizi temenni eylerim.”

Atıf Hoca’nın mektubunda, ‘Giresun’da vukua gelen bir hadise’ diye işaret ettiği, suçlandırılmasında esas tutulan bahane şudur; Giresun’da garip ve muavenesiz bir adam, sokak ortasında avaz avaz bağırarak şapka giymeyeceğini ilan ediyor. Polisler adamı yakalayıp sorguya çekiyorlar:

“Niçin giymez mişin şapkayı?” Adam tertip icabı, rolünü şu cevabı vererek oynuyor:

“İstanbul’da yüksek din âlimlerinden Atıf Hocayla mektuplaştım. Bana cevap olarak şeriatın şapka giyilmesine müsaade etmediğini ve bu fiilin din gözüyle küfür olduğu cevabını verdi. Ben de bunun üzerine şapka giymemeye karar verdim!…”

Oradaki mahkeme, tertiplerin bu kadar adisine kıymet vermiyor. Garip ve muvazenesiz insan, Atıf Hoca’nın kendisine yazdığını iddia ettiği mektubu çıkarıp göstermiyor. Mektubu kaybettiğini söylüyor. Atıf hoca da hâkimlere:

“Ben bu adamın yüzünü rüyamda bile görmedim. Kendisinden ne böyle bir mektup aldım, ne de kimseye böyle bir mektup yazdım…” der.Kurt-kuzu misalinde olduğu gibi.

Yazdığı Frenk Mukallitliği ve Şapka isimli eseri, çıkan şapka kanunundan bir buçuk yıl önce neşredilmiştir. Üstelik Maarif Vekâletinden izin alınarak… Giresun’dan İstanbul’a getirilen Hoca, tekrar Ankara’ya gönderildi.

Ankara’da Türkiye’nin muhtelif yerlerinden gelen ve şapka kanununa muhalefetten yargılanacak birçok insan da var. Atıf Hoca’nın yargılanması esnasında hâkim:

“Bu eseri bastırmadan evvel kimseye gösterdiniz mi?” deyince hoca:

“Bu suale bilhassa evet demek isterim. Hem de şuna buna değil, resmi makamlara gösterdim. Eserden sekiz kopya ettim ve bunlardan ikişer nüshasını İstanbul Maarif Müdürlüğüyle Matbuat Umum Müdürlüğüne gönderdim. Okudular tetkik ettiler ve sonunda beni tebrik ederek; ‘Hoca Efendi, çok nazik ve mühim bir mevzuata el atmışsın, emeklerin kutlu olsun. Seni takdir ve tebrik ederiz’ dediler. Usul icabı olarak da eserin resmi neşir müsaadesini verdiler.” der.

Diğer sorgulananlara da Atıf Hoca’yı tanıyıp tanımadıklarını, kitabını satıp satmadıklarını sormak suretiyle hem kendilerini şapka kanununa karşı çıktıklarını ispata, hem de Atıf Hoca’yı suçlu göstermelerini sağlamaya çalışıyorlardı. Aslında masum oldukları malum olmakla beraber mahkeme reisi Kılıç Ali çoktan kararını vermiş; İDAM…

1926 yılında tekrar yargılandı. Savcının üç yıl kürek çekme cezası istemesine rağmen, mahkeme heyeti idama mahkûm etti. 04 Şubat 1926 tarihinde Ankara’daki eski meclis binası yakınındaki Karaoğlan Çarşısında idam edildi.

ESERLERİ

Frenk Mukallitliği ve Şapka isimli eserinin dışında başlıca kitapları şunlardır:

Mirat’ül-İslam (İslam’ın Aynası)

İslam Yolu

İslam Çığırı

Din-i İslam’da Müskirat

Nazar-ı Şeriatta Kuvay-ı Berriye ve Bahriye

Tesettürü Nisvan

Muayenetüt- Talebe (Talebe Ölçüleri)

ŞAPKA KANUNU TEKLİFİ

Şeyh Said’in idamından yaklaşık beş ay sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde “Şapka İktisası” ismiyle şapka giymeyi mecburi kılan bir kanun getiriliyor!

Teklifi DP (Demokrat Parti)’nin kurucularından Refik Koraltan’ın başkanlığında bir heyet verdi.

Ahmet Ağaoğlu, İlyas Sami, Hoca Rasih Efendi, Şükrü Kaya ve Necati Bey’ler, kanun teklifinin Mecliste görüşülmesi esnasında Bursa Milletvekili Nureddin Paşa’nın dışında kanun teklifinin aleyhinde hiç görüş beyan eden olmamıştır. Onu da fikren susturma yerine yukarda saydığım isimler üstüne yürüyerek linç etmek istemişler. Netice malum, kanun çıkıyor.

Çıkmış olan kanuna göre; “TBMM üyeleri ile genel, özel ve bölgesel idarelere ve bütün kuruluşlara bağlı memurlar ve Müslümanlar, Türk milletinin giymiş olduğu şapkayı giymek zorundadır. Türkiye halkının da genel başlığı şapka olup buna aykırı bir alışkanlığın sürdürülmesini hükümet yasaklar.”

Kanundan sonra; Erzurum’da 33 ölüm, Rize’de 8 idam, Sivas’ta 32 mahkûm, Maraş’ta da 63 kişi tevkif edilir…

Geçenlerde yerel bir sitede cemaat lideri olarak ismi geçen bir kişinin, İskilipli Atıf Hoca hakkında uygunsuz beyanını okudum. Şaşırdığımı söyleyemem ama bir insanın bu kadar sıradanlaşacağını da düşünemezdim.

Bir defa Atıf Hoca ölmüş birisidir. Peygamberimiz; “Ölülerinizi hayırla anın” buyuruyor. Atıf Hoca ki, hayatını İslam ve Vatan’ın korunmasına adayan biridir. Böyle bir insan hakkında hoş olmayan beyanda bulunmak en azından terbiyesizliktir. Onunla ilgili söylenenleri de hezeyan olarak kabul ediyorum.

Tarihte birilerine yaranmak, makam mevki sahibi olmak için dinini satanlar hep olmuştur. Elbette günümüzde de olabilir!

Büyük Âlim ve Mutasavvıf Ekber ve Cihangir Şah’a karşı şanlı şerefli İslam mücadelesini verirken, dinini ve dünyasına satanMahdumu Mülk isimli âlim taslağı kişi de hükümdarların yaptıklarının doğru olduğunu söyleyerek, zımnen İmam Rabbaniyi suçlamaktaydı…

Allah ayaklarımızı kaydırmasın. İsmi geçen kişinin de bu konuda dikkat etmesi gerekir diye düşünüyorum…

İnsanlar kimi sevip, kimin peşinden gideceğinin kararını iyi vermeliler. İlerdeki pişmanlık fayda vermez.

Allah doğruyu görüp ona göre yaşamayı hepimize nasip etsin.

—————-0—————

KAYNAKLAR

  1. TDV İslam Ansiklopedisi, c. 22
  2. Son Devrin Din Mazlumları, Necip Fazıl Kısakürek, Büyük Doğu, İst. 1979

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.