Baş Olma Sevdası

Rabbimiz, kâinatı bir nizam ve intizam içinde yaratmıştır. Bu nizam ve intizamın devamı için de kurallar koymuştur. Kendinden başka ilah olmayan Rabbimiz, her şeyin yaratıcısı ve yöneticisidir. Tabiattaki kurallar Rabbimizin kudreti ile işlerken insan hayatının idamesi ile ilgili kuralların ikamesi insan iradesine bırakılmıştır. Rabbi ile irtibatı olan insan, nefsi ve sorumluluğu altındakilerin hayatını, ilahi kurallara uygun şekillendirmeye çalışırken; Rabbi ile irtibatı olmayan insan, nefsi ve sorumluluğu altındakilerin hayatını, nefsanî ve hayvani arzu ve istekleri tatminine uygun bir tarzda şekillendirmeye çalışır. Rabbimiz buyurdu ki:
“İşte sizin Rabbiniz Allah. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. O, her şeyin yaratıcısıdır. Öyle ise O’na kulluk edin. O, her şeye vekil (her şeyi yöneten, görüp gözeten)dir.” (En’am, 102)
Her şeyin yaratıcısı ve yöneticisi olan Rabbimiz, dünyanın yönetimini de peygamberleri vasıtasıyla insana öğretmiştir. Kimileri bu ilahi yönetim tarzını uygulamış, kimileri ise kendi arzu ve iteklerine uyarak insanları yönetmeye çalışmışlardır. Peygamberlerin yolunu takip edenler kazanmış, diğerleri ise kaybetmişlerdir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“İsrailoğulları’nı peygamberler yönetiyordu. Her peygamber öldüğünde yerine yeni peygamber gelirdi. Ancak şu biline ki benden sonra peygamber yoktur ama halifeler olacak ve çok olacaklar.” (Buhari, Müslim)
Son ilahi yönetim tarzı Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin uyguladığı yönetim tarzıdır. Bunu tüm detayları ile efendimizin hayatında görürüz. Ailesini, ibadetleri, çarşı pazarları, orduyu ve devleti yönetmesidir. Bu ilahi ve nebevi yönetimden kıyamete kadar hayatın her alanına örnek teşkil edecek asr-ı saadet ortaya çıkmıştır.
İnsanlar kademe kademe yönetenlerden ve yönetilenlerden ibarettir. Her insan yöneticidir. Sorumluluğu altında kimse olmasa bile insan kendini yönetmekle sorumludur. Baba, anne, amir, emri altındakilerden sorumludur. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Dikkat ediniz, her biriniz çobandır ve her biriniz idaresi altındakilerden sorumludur. İnsanlar üzerindeki idareci çobandır ve idaresi altındakilerden sorumludur. Erkek, ailesinde çobandır ve idaresi altındakilerden sorumludur. Kadın, kocasının evinde çobandır ve idaresi altındakilerden sorumludur. Uşak, efendisinin malında çobandır ve idaresi altındakilerden sorumludur. Hülasa her biriniz birer çobandır ve idaresi altındakilerden sorumludur.” (Buhari, Müslim)
Yönetim, beraberinde ciddi bir sorumluluğu da getirmektedir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz her konuda olduğu gibi bilhassa yöneticiliğin sorumluluğu konusunda ashabını çok ciddi bir şekilde uyarıyordu. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Ey Abdurrahman b. Semura, idareciliği isteme. Şunu bil ki bunu istemen neticesinde sana verilirse bununla baş başa bırakılırsın. Eğer istemeden sana verilirse bu konuda yardım görürsün.” (Buhari, Müslim)
Müslüman, idareciliğe haris olmamalıdır, çükü sorumlulukları çok ağırdır. İslam tarihine baktığımızda pek çok Müslüman sorumluluğun ağırlığından dolayı, idareciliği üslenmekten kaçınmıştır. Bu sorumluluğu almak durumunda olanların da gecesini gündüzüne katarak, en güzel bir şekilde bu sorumluluğu yerine getirmeye gayret ettiklerini görmekteyiz. Onlar yöneticiliğini nefsine değil dinine hizmet ettirmiştir. Şuna da şahit olmaktayız ki nefsi için yöneticiliğin peşine düşenler çok ciddi sıkıntılar yaşamaktadır. İstemedikleri halde kendilerine yöneticilik verilenler ise Rablerinin yardımına mazhar olmaktadırlar.
Hz. Ebu Bekir r.a: “Benden sonra seni hilafeti üslenmeye davet ediyorum.” deyince Hz. Ömer r.a:
“Ey Müminlerin Emiri, ben bu hilafeti üzerime almak istemiyorum.” demişti.
Hz. Ömer r.a ayrıca: “Benden sonra bu vazifeyi üslenecek kişi uzak ve yakın herkesin kendisini rahatsız edeceğini bilsin.” dedi.
Sorumluluk bilincinin zirvesine çıkan Ömer r.a “Dicle kenarında bir kurt kapsa koyunu, adli ilahi gelir Ömer’den sorar onu.”diyordu.
Ömer Bin Abdülaziz’in hanımı Fatıma kocasının “ümmetin sorumluluğunun kaygısı ile sabahlara kadar yatağında çırpındığını” haber verir. Ve daha nice örnekler…
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Allah, herhangi bir kulun idaresi altına bir halk verir, o da bu halkı nasihatla/samimiyetle kuşatmaz ise bu kimse cennetin kokusunu bulamaz.” (Buhari, Müslim)
Yönetici, halkına samimiyetle nasihate devam etmelidir. Bu, peygamberlerin sünneti ve yöneticiliğin şiarındandır.
İslam ümmeti, tarihte de günümüzde de haddini bilmez, baş olma sevdalılarının elinden çok çekmiş, çok zararlar görmüştür. Bu kadar nebevi uyarılara rağmen bu insanlar, kendi hırsları uğruna, Ümmet-i Muhammed’in başına olmadık gaileler açmışlardır. Yönetim koltuğuna kene gibi yapışarak milletin kanını emmişlerdir.
İslam uleması, ahlaki zaafiyet içinde olanlara ilim öğretmezlerdi ki, ilimlerini çıkar ve menfaatlerine alet etmesinler. Yöneticiliğe haris olanlara da yönetim görevi verilmemelidir.
Birisi: “Ey Allah’ın Rasulu, Yüce Allah’ın seni yetkili kıldığı yerlerden birisine beni yönetici gönder” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de: “Allah’a yemin olsun ki biz bu işe, ne onu isteyeni ne de buna hırslı olanları görevli atarız.” (Buhari, Müslim) buyurdu.
Günümüzdeki en kötü hastalıklardan biri de, yönetimde söz sahibi olamayan kişilerin hizmetlerden uzaklaşmasıdır. Sen kime hizmet ediyorsun? Niçin hizmet ediyorsun? Amir olunca hizmet oluyor da memur oluca hizmet olmuyor mu? Allah’dan korkalım, kendimize çeki düzen verelim.