Bir Kitap Kurdunun Okuma Macerası ya da Bir Kütüphane Kuruluşunun Hikayesi-2

Geçen sayımızda okuma-kitap macerasının bir kısmını aktardığımız muhterem H. Hüseyin Varol Hocaefendi, Said-i Nursî’nin “Bir elimde Kur’an diğerinde Hadis-i Şerif kitabı olduğu müddetçe bütün dünyayı susturabilirim.” sözünü çok beğenmiştir. Dahası İslâm’ın ulema bahçesinde böyle nadide açan diğer irfan güllerinin de etkisi ile kendisini Kur’an ilimlerine vakfederek, hayatında numune şahsiyetlerden olma şerefine nail olmuştur. H. Hüseyin Hoca, kendi anlatımı ile eline tutuşturulmuş ilk kitap olan el-Kitab’ın asıl olduğuna inanmış ve adeta bütün kitaplar tek bir kitabı anlamak için vardır anlayışı ile kitapların yayılmasına ve okuyucularla buluşmasına gayret etmiştir. Onun “Gerçek kitap Kur’an’dır; diğer yazılanlar mecazen kitaptır.” tespiti de güzel bir irfan cümlesidir.
Üstadımızın kitaplarla bu denli haşır neşir olmasının nedenlerinden biri de Konya’da hafızlık çalışırken Yusufağa Kütüphanesi’nin hemen yamacında bulunan ve muvakkithane/saathane diye tesmiye edilen bir dershanede (hocası bu saatlerin bakımını ve ayarını üstlendiği için) ders alıyor olması olmalıdır. Dershaneden çıkan o zamanın talebesi Hocamız, yolunun üzerinde bulunan “Kırmızı Kütüphane” denilen (kitapçı) dükkanın önüne gelir ve vitrinden kitapları seyretmeye koyulurdu. Harçlığından biriktirdiği fazlalıkla da ara ara oradan dergi satın alıp eve gelinceye kadar dergiyi okur ve yırtıp atardı. Eve girmeden dergiyi yırtmasının sebebi ise, kendi ifadesi ile hane halkından “her şeyi neden okuyorsun, kafan karışır!” şeklinde sudur edebilecek tepkilerin önünü alma çabasından başka bir şey değildir.
Tohum ekmeden toprakta filizlenme baş göstermez. H. Hüseyin Hocaefendinin ilerde büyük bir kütüphane kurmasının tohumları da daha küçüklüğünden itibaren atılmış idi. Tabi ki bu tohumun yeşermesi, gelişmesi ve meyve vermesinin en önemli muharriki kitaba olan aşkıdır. Bu aşkın sözde olmaması, bütün benliğiyle kitaba bağlılığı ve kendisini kitabın hizmetçisi olarak yetiştirmeye çalışması meyvenin olgunlaşmasını ve lezzetlenmesini sağlamıştır.
Hasan Hüseyin Varol üstadımız, nerdeyse bütün sohbetlerinde kitabı sevmenin önemini vurgular. Ondaki bu sevgi ilerlemiş yaşına rağmen hiç eksilmemiştir. Kendisi ile yapılan bir söyleşide, daha küçükken evlerinin kalınca duvarının penceresine dizdiği 10-15 kitabı her gün temizlediğini, yırtıklarını diktiğini, eline alıp evirip çevirdiğini, okuduğunu anlatırken aslında ilk kütüphanesini nasıl oluşturduğunu anlatmış oluyordu.
Kitap kurdu Hocamız, kitap uğruna yaptığı haylazlıklara örnek olabilecek bir hadiseyi de şöyle dillendirir: “Rahmetli Hocam Osman Efendi (Azadî), İstanbul’a benim yanıma gelmişti. Bir takım ziyaretler gerçekleştirmek için Bursa’ya, oradan M. Kemal Paşa’ya geçtik. Öğle namazını merkez camiinde kıldık. Namazdan sonra bir esnafın davetine icabet etmek için dükkânına doğru yürümeye başladık. Ben grubun arkasında giderken bir kitapçı dükkânı gördüm. Hiç tereddüt etmeden içeri daldım. Benim gruptan koptuğumu esnafın dükkânında fark etmişler. Telaşlanmışlar. Haklılar, yabancı bir ilçede, henüz çocukluktan yeni sıyrılmakta olan genç talebe! Nerede kaldı, nereye gitti diye sızlanmalar başlamış. Hocam ‘Siz telaşlanmayın, bana camiden buraya geldiğimiz yolda kitapçı var mı onu söyleyin!’ demiş. ‘Var’ demişler. ‘O zaman gidin Hasan Hüseyin’i oradan alın getirin, kesinlikle oradadır.’ demiş. Biraz sonra geldiler, beni dükkândan alıp rahatladılar.”
Kitaba olan düşkünlüğün muhterem Hocamızın çocukları ile arasının açılmasına sebep olduğu da olmuştur. İmamlık yaptığı bir dönem, Konya’da Avukatlar Caddesi’ndeki İsmail İncili’nin kitapçı dükkânına her gün uğrar, oradan kitaplar satın alırdı. Kitapları çantasına koyar, lakin bir türlü eve geçemez, sağda solda sohbet ederek yatsı vaktinin dolmasını beklerdi. Eve girmek için yatsı namazı sonrası onun için biçilmiş kaftan idi. Bu vakit aralığında çocukları çoktan uykuya dalmış olurdu. Böylece çocukların uyanık olmaları halinde gerçekleşecek bir vukuatı önlerdi. Nasıl önlemesin ki! Çocukları, Hoca eve erken vardığında çocukluğun halet-i ruhiyesi ile çantaya sarılır, fakat ellerine gelen koca koca kitaplara bakıp bakıp “Yine mi kitap!” demekten kendilerini alamazlardı. Hoca bu hadiseyi yarı pişmanlıkla “Çocuklara meyve almak aklıma gelmez, ama kitap almayı unutmazdım.” diyerek anlatır.
Hasan Hüseyin Hoca bir dönem siyasetle uğraşır, fakat zevk almaz. Seçimden sonra arkadaşlarını toplar. Onlara aktif politikanın kendileri için uygun olmadığını izah eder. Sonuçta biraz daha özel ve dar kapsamlı bir ilmi çalışma yapılmasının kaçınılmaz olacağına karar verilir. Peki, bu iş nasıl olacak? Verilen karar: Bir kütüphane kurulacak, orada ilmi çalışmalara ağırlık verilecek. Hemen bir yer kiralanır. Sağdan soldan raflar temin edilir. İlk kitaplar evlerden getirilir. İlmi çalışmalara başlanır. 1969 senesinde Hayra Hizmet Vakfı’nın kütüphanesinin temeli böylece atılmış olur. Kütüphane daha sonra geniş bir yere taşınır. Çevreden gelen “dedemin kitapları idi”, “babamın kitaplarını alır mısınız?” ricalarıyla kitap sayıları da süratle artmaya başlamıştır.
H. Hüseyin Hoca geleceği düşünerek bağışlanan kitapların demirbaşını ayrı tutar. Çünkü kendi ifadesi ile gelecekte sıkıntı çıkartabilecek kimi insanlar da kitap bağışlamıştır. Nitekim uzunca bir zaman geçmeden Hoca’nın öngörüsü gerçekleşir. Çok sayıda kitap bağışlamış bir grup, bu ilk kütüphaneden ayrılmak ister. Bu arada hocanın basireti sayesinde kitaplar kısa sürede tespit edilir. Kütüphane ikiye ayrılır. Bir tür üremedir sanki. Şimdiki Şeyh Ahmet Efendi Kütüphanesi de bu ayrılan grup vasıtası ile kurulmuş olur. Bu arada Hasan Hüseyin Hoca ve arkadaşları Hayra Hizmet Vakfı’nı kurarlar. Bu vakfın temelinde de 10 bin liralık kitap ve kütüphane malzemesi vardır. Yani sermaye yine kitaptır. Çünkü ilk tescil cümlesi bu şekilde oluşturulmuştur.
Hasan Hüseyin Hoca’nın kitap aşkı, Bozkırlı Mustafa Efendi’nin kitaplarına göz koymasına sebep olmuştur. Bozkırlı Mustafa Efendi vefat edince kitapları (3 bin adet) varisine geçer. H. Hüseyin Hoca varise kitapları satmasını teklif eder. Lakin Bozkırlı Mustafa Efendi’nin varisi razı olmaz. Daha sonra kitapları belediye devralır. Hasan Hüseyin Hoca önce Mehmet Keçeciler sonra da Halil Ürün ile görüşerek kitapların temellerini daha dört-beş yaşlarında iken bilmeden atmaya gayret ettiği Hayra Hizmet Vakfı kütüphanesine katmaya muvaffak olur.
Binlerce kitabı okuyucularının hizmetine sunan Hayra Hizmet Vakfı kütüphanesinin yedi ayrı şubesi halen, yeni Hasan Hüseyin Hocalar yetiştirmek için faaliyet yürütmektedir. Ayrıca bu oluşum yirmiye yakın okul kütüphanesinin kurulmasına öncülük etmiştir. Bu hikâye manevi bir holding kurma hikâyesi gibi. Baş döndürücü…