Allah’ı Aldatmaya Çalışanlar

Hasta insan, tedavi olur ya da tedavi ettirilir. Bir kısım
insanlarda hasta oldukları halde hastalıklarını kabul etmezler. Bu durum hem
ruhi hem de bedenî hastalıklar için geçerlidir. Tedavi olmayan ruhi ve bedenî
hastalıkların iyileşmesi mümkün olmadığı gibi her geçen gün de hastalık artar. Artık
kronik hale gelir. Kronik hale gelen maddi hastalıklar bedeni öldürürken,
kronik hale gelen manevi hastalıklar ise kalbi öldürür. Gurur, kibir, kendini
beğenmişlik, haset, fesat, nifak kalbi örten ve aklıselimle hareket etmeyi
engelleyen manevi hastalıklardandır. Manevi hastalıkların neticesi ise en büyük
hastalık olan münafıklıktır. Rabbimiz buyurdu ki: “Kalplerinde münafıklıktan kaynaklanan bir hastalık vardır. Allah da
onların hastalıklarını artırmıştır.” (Bakara, 10)
Maddi hastalıklara bazen tedavi olmadan da Rabbimiz şifa
verirken, manevi hastalıklarını tedavi yoluna gitmeyenlerin ise Rabbimiz
hastalıklarını artırmaktadır. Hem fert hem de toplum açısından, Manevi
hastalıklar derhal tedavi olması gereken hastalıklardır. Çünkü bu hastalıklar
bulaşıcıdır. Atalarımız ne güzel demişler “haset içinde mal, gâvur içinde din
artmaz.” “Kalplerinde hastalık olanlar
ise, pisliklerine pislik katmış böylece kâfir olarak ölüp gitmişlerdir.” (Tevbe,
125)
Kalbî hastalıklar her türlü pisliğin teşnesidir. Bu
hastalıklar öyle bir pisliktir ki, sahipleri o hastalıklarını saklamaya
çalışsalar bile o, teşneye sığmaz ve etrafa taşar. Rabbimiz bundan dolayıdır ki
bunların hastalıklarını ifşa eder. Başkalarına zararlı olmalarını engeller. “Münafıklar, kalplerinde olan şeyleri,
yüzlerine karşı açıkça haber verecek bir surenin üzerlerine indirilmesinden
çekinirler. De ki: Siz alay ededurun! Allah, çekindiğiniz o şeyi ortaya
çıkaracaktır.” (Tevbe, 64) Münafıklıklarını Allah’ın değil kulların
bilmesinden korkarlar. Allah da korktuklarını başına getirir. “Yoksa kalplerinde hastalık olanlar Allah’ın
kinlerini ortaya çıkarmayacağını mı sandılar?” (Muhammed, 29) Münafıklık
öyle bir hastalıktır ki durumlarının açığa çıkabileceğini bilip korktukları
halde münafıklıklarını terk etmezler.
“İki topluluk
karşılaştığı günde başınıza gelen musibet Allah’ın izniyledir. Bu da mü’minlerin
ortaya çıkması ve münafıklık yapanları belli etmesi içindir.” (Âl-i İmran, 166)
Bazen musibet gibi görülen şeylerde hayır olur. Bu bela ve musibetlerle mü’minler
denenir. Sabır gösterilirse Rabbimiz de büyük bir mükâfat olarak mü’min ve
münafıkların gerçek kimliklerini netleştirir. Allah davasının önündeki
engellerin en büyüklerinden biri de ister imanî ister amelî olsun
münafıklıktır. İlahi ve nebevi ölçüler bize münafıklık alametlerini açıkça
beyan buyurmuştur. Bu manada hem nefislerimizin hem de hizmetlerin münafıklıktan
korunması gerekir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin ardında
yüzlerce münafığın namaz kıldığı düşünülürse münafıklık ve münafıklarla
mücadelenin ne kadar zorlu bir mücadele olduğu ortaya çıkar. Belki bir kısım
kripto münafıkların ortaya çıkması mahşere kalacaktır. Ama şu bilinmeli ki
münafıklar sağa sola büyük zararlar verse de en büyük zararı kendilerine
vermektedirler. Ey münafıklar Allah’ın indirdiğine ve peygambere gelin. “Münafıklara, Allah’ın indirdiğine ve
peygambere gelin dendiği zaman, onların senden büsbütün uzaklaştıklarını
görürsün.” (Nisa, 61) Hidayete gelmiyorlarsa hiç olmazsa mü’minlerden
uzaklaşsınlar da mü’minler şerlerinden emin olsunlar.
“Size ne oluyor da
münafıklar hakkında iki guruba ayrıldınız? Allah onları yaptıkları işlerden
dolayı baş aşağı ederek eski konumlarına döndürmüştür. Allah’ın saptırdığını
yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah kimi saptırırsa, sen onun için asla bir
çıkış yolu bulamazsın.” (Nisa, 88) Münafıkların en büyük fitnelerinden biri
de kendilerini fark edip tavır alan mü’minlerle, kendilerini fark edemeyen bazı
Müslümanları kendi masumiyetlerine inandırarak Müslümanlar arsına nifak sokup
onları birbirine düşürmektir. Ümmetin birlik ve beraberliğini bozup gücünü
kuvvetini zayıflatmaktır. Hizmet ehli kişiler bu oyunlara gelmemelidir.
Olaylara Allah’ın nuruyla bakarak değerlendirmelidirler. Bunun için de mü’minler
Allah’ın kitabını ellerinden bırakmamalıdırlar. Resulünün sünnetine
sarılmalıdır.
“Kötü haberler yayıp
ortalığı karıştıranlar vazgeçmezlerse, elbette seni onların üzerine gitmeye
teşvik edeceğiz.” (Ahzab, 60) Münafıklar dünyada da ahirette de hak
ettikleri cezayı bulacaklardır. “Münafıklara
kendileri için elem dolu bir azabın olduğunu müjdele.” (Nisa, 138) Mü’minler
münafıklıklarını fark ettiği kişilerle oturup kalkmamalıdır. Hele hele Allah’ın
ahkâmıyla alay edildiğinde, asla oturmamalı ve o mekânlar terk edilmelidir.
Onlar gibi olmak istemiyorsak onlardan uzak olmalıyız. “Oysa Allah size kitapta ‘Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiğini ve
onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri müddetçe
onlarla oturmayın, aksi halde siz de onlar gibi olursunuz.’ diye hüküm
indirmiştir. Şüphesiz Allah, münafıkların ve kâfirlerin hepsini cehennemde
toplayacaktır.” (Nisa, 40)
Münafıklar o kadar şaşkındırlar ki insanları aldattıkları
gibi, Allah’ı da aldatabileceklerini sanırlar. Günümüzde Müslümanları
münafıklığa sevk eden şeylerin başında gösteriş hastalığı gelmektedir.
Neredeyse temel ihtiyaçlarını bile gösteriş için yapan insanlar çoğalmıştır. “Münafıklar, Allah’ı aldatmaya çalışırlar.
Allah da onların bu çabalarını başlarına geçirir. Onlar namaza kalktıkları
zaman tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı pek az
anarlar.” (Nisa, 142)
Münafıkların en belirgin özelliklerinden biri de
kolaycılıktı. Zora asla gelemezler. Onların yakasını ele veren en önemli
özellikleridir. Mü’min bilir ki dünya rahat etme yeri değildir. Gücünün yettiği
her hizmete yılmadan usanmadan koşar. Hizmetler için rahatını feda eder. “Eğer yakın bir dünya menfaati kolay bir
yolculuk olsaydı, mutlaka sana uyarlardı. Fakat meşakkatli yol, onlara uzak
geldi. Gerçi onlar, ‘Eğer gücümüz yetseydi, elbette sizinle beraber çıkardık’
diye Allah’a yemin edeceklerdi. Onlar kendilerini helake sürüklüyorlar. Allah,
biliyor ki onlar kesinlikle yalancıdır.” (Tevbe, 42)
Mü’min münafıklığa düşmemeye gayret ettiği kadar, münafıklara
yardımcı olmamaya da gayret etmelidirler. “Münafık
erkekler ve münafık kadınlar birbirlerindendir. Kötülüğü emreder iyiliği
yasaklarlar, ellerini de sıkı tutarlar. Onlar Allah’ı unuttular; Allah da onları
unuttu. Şüphesiz münafıklar fasıkların ta kendileridir.” (Tevbe, 67) Rabbimizin
kâfir ve münafıklara karşı “cihad”la beraber “çetin ol” emrine rağmen maalesef
bazı Müslümanların mü’min kardeşlerine göstermediği yumuşaklığı, kâfir ve
münafıklara gösterdiğine şahit olmaktayız. Bu Allaha isyandır. “Ey peygamber! Kâfirlere ve münafıklara
karşı cihad et ve onlara karşı çetin ol. Onların varacakları yer cehennemdir.
Ne kötü bir varış yeridir orası!” (Tevbe, 73)
Münafıklar o kadar sinsidirler ki çoğunu bilemezsiniz. İlahi
ve nebevi ölçülerle veya Rabbimizin bildirmesi ile ancak fark edebilirsiniz.
Münafıklar, mü’minlerin önemli imtihanlarındandır. Bir bakıma münafıklarla
yaşamaya mahkûmuz, o halde onları tanımaya ve onların oyunlarına gelmemeye
gayret etmeliyiz. Bir tek münafıklık alameti bulunsa dahi onlara karşı temkinli
olmalıyız ki bizleri yanlışa sürüklemesinler. “Çevrenizdeki bedevilerden bir takım münafıklar vardır. Medine
halkından da münafıklıkta direnenler var ki sen onları bilemezsin. Biz onları
biliriz. Onlara iki defa azap edeceğiz. Sonra da büyük bir azaba
itileceklerdir.” (Tevbe, 101)
Kâfir ve münafıklıkları kesin olanlara ise asla ve asla
itaat etmemeliyiz. Basit dünya çıkar ve menfaatlerini düşünerek kâfir ve
münafıklara itaat etmek kişiyi büyük badirelere sürükler. “Ey Peygamber! Allah’a karşı gelmekten sakın. Kâfirlere ve münafıklara
itaat etme.” (Ahzab, 1) Münafıklar vesveseleri ile kalplere şüphe tohumları
atarak mü’minlerin imanlarına bile kast ederler. “Hani münafıklar ve kalplerinde hastalık olanlar ‘Allah ve Resulü bize,
ancak aldatmak için vaatte bulunmuşlar.’ diyorlardı.” (Ahzab, 12) Rabbimiz
o kadar merhametlidir ki münafıklara bile tevbe kapısını kapatmamıştır. “Bunun böyle olması Allah’ın, doğruları
doğrulukları sebebiyle mükâfatlandırması, dilerse münafıklara azap etmesi yahut
onların tevbesini kabul etmesi içindir. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok
merhamet edendir.” (Ahzab, 24)