Zaferleri İsimlere Bağlamak Hastalığı (Halid b. Velid Örneği)

Tarih boyunca toplumlar, büyük başarıları belirli şahıslarla özdeşleştirmeye eğilimli olmuşlardır. Bu, insanoğlunun hikâyeleştirme ve kahraman oluşturma arzusuyla yakından ilişkilidir. Fakat bu eğilim, zamanla yanlış bir anlama dönüşebilmektedir. Zaferleri yalnızca bireylerin yeteneklerine atfetmek, yaşanılan hâdiselerdeki pek çok başka faktörü göz ardı etme tehlikesi doğurur. Bu durum, toplumsal hafızayı daraltır ve en nihayetinde bir çeşit “başarı putlaştırması”na yol açar.
Özellikle dini ve ahlaki değerlere yaslanan toplumlarda bu hastalık daha da derin etkiler yaratabilir. Zira başarıyı kişilere yüklemek, zamanla onları dokunulmaz ve sorgulanamaz hâle getirir. Bu da hem kolektif bilinci zayıflatır hem de bir neslin kendini pasif bir izleyici gibi görmesine neden olur. Tarihteki büyük zaferlerin ardında sadece bir komutanın ya da liderin değil; fedakârca çalışan nice isimsiz kahramanın, doğru zamanda alınmış kararların, uygun şartların ve şüphesiz ilâhî yardımın bulunduğu unutulmamalıdır. Başarıyı sadece bir kişinin hanesine yazmak, hakikatin zenginliğini törpüleyen, sığlaştırıcı bir yaklaşımdır.
Bu bağlamda İslam tarihindeki en dikkat çekici örneklerden biri Halid b. Velid r anhtır. “Allah’ın Kılıcı” unvanını alan bu büyük komutan, pek çok savaşta gösterdiği stratejik zekâ ve kararlılıkla Müslümanların gözünde haklı bir hayranlık kazanmıştır. Ancak Halid’in komutanlıktan alınışı, bu hastalığa karşı erken bir bilinçlenmenin işaretidir. Hz. Ömer, Halid’in zaferlerinin halk arasında neredeyse kutsal bir boyuta evrildiğini fark ederek, onun görevine son vermiştir. Bu karar, sıradan bir idari değişiklik değil, önemli bir ilkesel duruştu. Hz. Ömer, zaferin Allah’tan geldiğini ve kişilere atfedilemeyeceğini şöyle diyerek göstermek istemiştir: “Hâlid bilmelidir ki İslâm’a yardım eden, Müslümanları muzaffer eyleyen Hâlid değil, Allah’tır; onu bunu bilmesi için azlettim.” Halid b. Velid’in bu kararı olgunlukla karşılaması, onun da bu bilince sahip olduğunu ortaya koyar. Bununla birlikte Sa’d b. Ebû Vakkas, Ebû Musa el-Eş’arî ve Muğîre b. Şu’be gibi birçok meşhur şahsiyet Hz. Ömer tarafından görevden alınmıştır. Ancak Hâlid b. Velîd’in azli kaynaklarda bir hayli fazla yer almıştır.
Bu tür örnekler, zaferlerin kişilere bağlanmasının doğurabileceği sakıncaları açıkça ortaya koymaktadır. Peki, bu hastalığa karşı ne tür önlemler alınmalıdır?
İlk olarak, tarih eğitiminde ve popüler anlatılarda birey merkezli bakış açısı yerine kaynağını İlâhî bir varlıktan alan bütünsel bir yaklaşım benimsenmelidir. Başarılar anlatılırken yalnızca liderin değil, inanç ve değerlerin, dönemin şartlarının, ekip çalışmasının ve toplumsal desteğin de vurgulanması gerekir. Kahramanları sevmek doğaldır; fakat onları eleştirilmez, sorgulanmaz ve hatasız varlıklar hâline getirmek sağlıksız bir tarih algısı doğurur.
İkinci olarak, vahyin mesajları bu konuda bir ölçüt sunabilir. Kur’an-ı Kerim’de “Zafer ancak Allah’tandır” (Âl-i İmran, 126) buyruğu, Müslüman toplumlar için sadece bir inanç ilkesi değil, aynı zamanda tarihsel olayları değerlendirme biçimi olmalıdır. Zaferi Allah’a, zafere götüren yollardan birini kolektif çabaya nispet etmek; hem tevazu hem de adaletin bir gereğidir.
Sonuç olarak, tarih sadece geçmişin anlatısı değil, geleceğin inşasında kullanılan bir aynadır. Bu aynaya tek bir kişiyi yansıtarak değil, bütün resmi görmeye çalışarak bakmak gerekir. Halid b. Velid r anh örneğinde olduğu gibi, kişilerin büyüklüğünü kabul ederken, zaferin gerçek sahibini unutmamak; hem tevhid ilkesinin hem bireysel inancın hem de toplumsal dirayetin anahtarıdır.
Kaynakça
- Âl-i İmrân Suresi, 3/126.
- Taberî, Târîhu’r-Rusûl ve’l-Mulûk.
- M. Asım Köksal, İslâm Tarihi.
- Ali Bulaç, İslam ve Tarih.
- İbn Sa’d, Tabakâtü’l-Kübrâ.
- Mustafa Kara, “Tarihi Şahsiyetleri Anlamada Ölçüler”, Düşünce ve Tarih Dergisi.
- Mustafa Fayda, Allah’ın Kılıcı Halid b. Velid