Kapak – Üsve-i Hasene Olarak Hz. Peygamber & Yaşayan Kur’an

Rabbimizin, insanı akıl ile donatıp kendisine muhatap kılması insanlık için en büyük nimettir. İnsanların içinden birisini seçerek peygamber göndermiş olması ise insanlık için en büyük rahmettir. Rabbimiz insanlık tarihi boyunca emir ve yasaklarını insanlara bildirmekle görevli olan Resuller göndermiştir. Bu rasullerin, Allah’ın emir ve yasaklarını (vahyi) tebliğ ederken ilahi vahye herhangi bir ekleme yapmaları veya vahiyden bir şey gizlemeleri mümkün değildir. “Ey Rasûl! Rabbinden sana indirileni (insanlara) tebliğ et. Şayet bunu yapmazsan (Allah’ın) risâlet (mesajını) tebliğ etmemiş/vazifeni yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şüphesiz ki Allah, kâfirler topluluğunu hidayet etmez.” (5/Mâide, 67)
Peygamberler sadece vahyi insanlara eksiksiz bir şekilde tebliğ etmekle kalmaz aynı zamanda vahyi açıklayıp beyan eder. İşte bu nebevi vazife Peygamberlerin söz ve davranışlarını inananlar için rol model yapar. “And olsun ki sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü uman ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah Resul’ünde güzel bir örneklik vardır.” (33/Ahzâb, 21)
“Usve-i Hasen” olarak kavramlaşan bu modellik, Peygamber Efendimizin “en güzel örnek” oluşunu ifade etmektedir. Kur’an bu örneklik vazifesini sadece peygamber efendimize değil, tüm peygamberlerine yüklediğini söylemektedir: “And olsun, onlarda (İbrahim ve beraberindekilerde) sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü arzu edenler için güzel bir örnek vardır.” (60/Mümtehine, 6) “And olsun ki onların (peygamberlerin) kıssalarında akıl sahipleri için ibret vardır. Kur’an uydurulabilecek bir söz değildir. Fakat kendinden öncekileri tasdik eden, her şeyi açıklayan ve inanan bir toplum için de bir yol gösterici ve bir rahmettir.” (12/Yûsuf 111)
Günümüzde İslam aleminin en büyük problemlerinden biri tüm Müslümanlarda olması gereken ahlaki kalitenin bazı Müslüman toplumlardaki eksikliğidir. Elbette, İslam ahlakını en doğru şekilde algılayıp yaşayan, İslam’ın evrensel ilkelerine gereken önemi veren çok samimi Müslümanlar da vardır. Ancak bazı Müslüman toplulukları kimi zaman bilgi ve eğitim eksikliğinden, kimi zaman da İslam’ı asli kaynaklar yerine bazı yanlış kaynaklardan öğrenmelerinden dolayı evrensel İslam ahlakı yönünden eksik kalabilmektedirler.
Müslümanlar aleyhinde propaganda yapmak isteyen birtakım odaklar da bu kalite eksikliğinin yoğun yaşandığı Müslüman toplumları dünyaya kendilerince gerçek Müslüman modeli olarak tanıtmaya çalışmaktadırlar. Bu sebeple televizyonlarda, gazetelerde, sosyal medyada teşhir edilen Müslüman toplumlarındaki kalite eksikliğini ortaya koyan manzaralarla sıkça karşılaşılmaktadır. Dolayısıyla bu gibi İslam’ı yanlış algılayıp yanlış şekilde yaşayan Müslümanlar, tüm dünyanın İslam’ı yanlış tanımasına yol açmaktadırlar. Bu yanlış örnekler nedeniyle birçok insanın zihninde Müslüman denilince başkasına yaşam hakkı tanımayan, sevgisiz, neşesiz, sanattan anlamayan, bilimi dışlayan, espri anlayışı olmayan, güzellik ve estetiğe düşman, modernlikten uzak bir insan modeli canlanmaktadır.
Bu durumun sebepleri arasında İslamofobi’nin manipüle ettiği yaşamlar, haberler olduğu gibi İslam dünyasındaki salt geleneksel yaşama tutunan, yaşadığı geleneklerle çağın şartları arasında bocalayan ve kendi yaşadığı geleneksel yaşamı İslam diye isimlendiren Müslümanların, yanlış dini yaşamları yer almaktadır. Modern dünyada günümüz Müslüman gençlerin içine itildiği bu açmazın oluşturmuş olduğu çıkmazda, gençlerimiz kimleri kendisine örnek edineceğini bilememektedir. Kur’ân-ı Kerîm, İslâm’ın aslî kaynağıdır. Peygamber Efendimizin görevi ise Kur’an’ı teblîğ, tebyîn, ta’lim ve yaşayarak, özelde Müslümanlara genelde ise tüm insanlığa örneklik teşkil etmektir. Rasulullah (sav), Allah’ın kendisine yüklemiş olduğu bu örnek olma vazifesini yerine getirmiş, vahyin teoriğini pratik hayata dönüştürmüştür. İşte biz peygamber efendimizin vazifesi olan Kur’ân’ı anlama ve uygulama çabasının ürününe “Sünnet” diyoruz. Sünnet esasen Allah’ın kendisine yüklediği nebevi bir vazife olduğu için Kur’ân-ı Kerîm ile Sünnet “et ile tırnak” gibi ayrılmaz bütündür.
Peygamber Efendimiz, sözlerinin ve davranışlarının Kur’an’dan beslendiğini, Kur’an’a aykırı olmayacağını sahabesine sürekli hatırlatmak zorunda değildi. O’nun döneminde yaşayan Müslümanlar da sonraki asırları takip eden Müslümanlar da Rasulullah’ın Kur’an’ın yaşayan hali olduğunu, vahyin terbiyesinden geçtiğini ve Kur’an’a asla ters düşemeyeceğini şu ilahi uyarı ile gayet iyi biliyorlardı:
“(Bu Kur’an) Varlıkların Rabbi/Sahibi tarafından indirilmiştir. (Resulümüz Muhammed) Eğer bizim adımıza bazı sözler uydurmuş olsaydı elbette onu kıskıvrak yakalardık. Sonra kesinlikle onun ana atardamarını koparırdık. İçinizden bunu engelleyebilecek hiç kimse de olmazdı.” (69/Hâkka 43-47)
Bu hakikati bilen Peygamber Efendimizin hayat arkadaşı Hz Aişe, Resulullah’ın ahlakını “Yaşayan Kur’an” olarak nitelendirmiştir. Rabbimizin “Yüce bir ahlâka sahipsin” diyerek övdüğü ve örnek alınmasını istediği Rasulullah, yaşamın her alanında, insanlığa, bireysel yaşamdan toplumsal yaşama dair geniş bir ahlaki değerler dizininde örneklik teşkil etmiştir.
“Allah, kendi içlerinden bir rasûl/elçi görevlendirmekle müminlere iyilikte bulunmuştur. Bu elçi onlara Allah’ın ayetlerini bağlantılarıyla birlikte okur (tilavet), onları arındırır/geliştirir, onlara kitabı ve hikmeti öğretir. Çünkü onlar (rasûl gelmeden) önce açık bir sapkınlık içindeydiler.” (3/Âl-i İmran, 164)
Elbette ki şu kısacık yazıda Peygamber Efendimizin insanlık için ortaya koymuş olduğu örnekliğin tamamını anlatacak fırsatımız olmayacaktır. Fakat Peygamber Efendimizin sünnetinin “bireysel ve toplumsal boyutunun” bazı örnekliklerini birlikte hatırlayalım.
Bireysel Örnekliği
Toplumlara liderlik eden önderlerin bireysel örnekliği çok önemlidir. Bu kimselerin eylemleri ve söylemleri arasındaki uyumları ona tabi olanlar tarafından dikkatle takip edilmektedir. Peygamber Efendimiz insanlara tebliğ ettiği inanca öncelikle kendisi iman etmişti. (2/Bakara 285). Yapılmasını istediği davranışları ilk başta kendisi yaparak herkese örneklik teşkil ederdi. Rasulullah, en güzel ahlâkın sahibiydi (Kalem 4) çünkü onun ahlâkı Kur’an’dı (Müslim). Adaletliydi (Buhari, Müslim), verdiği sözü tutardı (Buhari, Müslim). Doğru sözlüydü (Buhari), ilkeli, tutarlı ve kararlıydı, cesurdu (Müslim). Çalışkan ve güvenilirdi (Tirmizi; Ahmed b. Hanbel). Sorumluluklarının bilincindeydi (Buhari; Müslim). Kur’ân’ın ağır sorumluluğunu yüreğinin ta derinliklerinde hisseder, bereket veren yağmurlar gibi tüm insanlara faydalı olmaya çalışırdı (Müslim). Durup dinlenmeden vazifesiyle meşgul olurdu (24/Nûr 54; 94/İnşirâh 1-8). Allah’ın Rasûlü, her zaman Rabbine yönelir, günahlardan uzak durur, zelleleri (küçük hataları) olduğunda istiğfar ve tövbe eder (Müslim), ibadetlerini severek, isteyerek ve huşû içinde yapardı (23/Mü’minûn 2). Hiçbir kimseye kaba, kırıcı, sert ve incitici tarzda hitap etmezdi (Tirmizi). O, insanlar arasında tıpkı onlardan biri gibi yaşar (Müslim), kimseye büyüklük taslamaz, karşısında korkudan titreyen kişiye alçak gönüllükle; “Ben güneşte kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum” derdi (İbn Mace). Problemler karşısında pes etmez, kınayanın kınamasına aldırmaz (5/Mâide 54), öfkesini kontrol eder (3/Âl-i İmrân 134), kolay kolay kızmaz, ancak kızarsa bu, yüzünden ve bakışlarından belli olurdu (Buhari; Ahmed b Hanbel). Ümitsizliğe kapılmaz, çalışmalarını inanç ve kararlılıkla yürütürdü (9/Tevbe, 40). Allah’ın Rasûlü, içinde yaşadığı bölge ve coğrafyanın iklim şartlarına ve geleneksel giyim tarzına uygun kıyafetler giyer, ashâbına da bu şekilde sade giyinmelerini tavsiye eder (Buhari; Müslim), hiçbir zaman lüks, gösteriş, ihtişam ve şatafatı onaylamazdı (33/Ahzâb 28-29)…
Rasulullah’ın bireysel örnekliğine dair misalleri çoğaltmamız elbette mümkün. O, karanlığı aydınlatan bir kandil, zehri bala çeviren bir panzehir gibiydi. Tepeden tırnağa vahyin vücut bulmuş haliydi.
Toplumsal Örnekliği
Resulullah sadece insanlara İslam’ı tebliğ etmekle kalmamış, inandığı ilkelerle Medine’ye hicret ederek İslam devletini kurmuş, orada örnek toplumu inşa ederek tüm insanlığa nasıl bir toplum olunması gerekliliğinin örnekliğini yaşayarak göstermiştir.
Rasulullah kurduğu devletin kademelerine görevli atarken güvenilir ve ehil olan kimseleri görevlendirmiştir, liyakatli olmayan kimseleri görevlendirmemiştir (4/Nisâ 58). Müslümanların başına buyruk hareket etmelerini engellemek, disiplinli, planlı olmalarını sağlamak için, iş başındaki emir sahiplerinin “meşru emirlerine” itaat edilmesini emretmiştir (Tirmizî; Ebû Dâvûd).
İbnu’l-Lütbiyye isimli şahsı Süleymoğulları kabilesinin zekâtlarını tahsil için görevlendirmişti. Bu şahsın dönüşte kendisine hediye olarak verilen malları bir kenara ayırdığını görünce ona; “Sen babanın evinde otursaydın bu hediyeler yine sana verilecek miydi?” diyerek kızmış, konumundan dolayı kendisine verilen hediyeleri rüşvet olarak değerlendirmiş ve onu derhal görevden almış ve rüşvetin yasak oluşuna dair nasihatte bulunmuştur (Buhari, Müslim).
Engellileri topluma kazandırmaya çalışır, onlara değer verir, onları sosyal hayata katılmaya teşvik ederdi (24/Nûr 61). Mahremiyete dikkat eder, ziyarete gidilen evin kapısının üç kez çalınmasını, izin verilirse girilmesini, değilse dönülmesini emrederdi (24/Nûr 27-28). İnsanların hata ve kusurlarını bağışlar (42/Şûrâ 40; 35/Fâtır 45; 29/Ankebût 7), ayıpların araştırılmasını doğru bulmaz (17/İsrâ 36), karşılaştığı kimselere selâm verir, ashâbıyla tokalaşır, hal hatır sorar, ilgi gösterir, içten davranırdı (Ahmed b. Hanbel).
İnce ve hoş şakalar yapar, ancak şakasına asla yalan karıştırmazdı (Ahmed b. Hanbel). Arkadaşlarıyla istişâre eder, farklı fikirleri dinler, bunlar arasında kıyaslama yapar ve istişare sonucu çıkan karara uyardı (3/Âl-i İmrân 159; 39/Zümer 18). Çevre temizliğine önem verir, tabiat, bitki ve hayvanları sever ve korurdu (Buhari; Müslim). Çocukların eğitimine büyük önem verir, onlara şefkatle davranır, uyarılarını yumuşaklıkla yapardı (Buhari; Tirmizi). Ashâbına, hanımlarına iyi davranmalarını tembihler, kadınları özenle korunması gereken “cam kristallere” benzetirdi (Buhari; Müslim). İslam kardeşliğine zarar veren kibir, gösteriş, adam kayırma, dalkavukluk, yağcılık ve gıybetten nefret ederdi (17/İsrâ 37; 28/Kasas 76). Çevresindeki insanları rahatsız etmemek için vücut temizliğine dikkat eder, güzel kokular sürünür ve kötü kokan yiyecekler yemezdi (Buhari; Müslim).
Tabiat boşluk götürmez, kişinin ağzında çürümüş bir dişi varsa oradaki boşluğu dahi yemek artıkları doldurur. Sosyal bir varlık olan insan da hayatını idame ettirmek için muhakkak surette kendisine örnek insanlar arayacaktır. Resulullah’ın toplumsal örnekliği öyle muhteşemdi ki “dişi kanlı sırtlanlardan gözü yaşlı ceylanlar ordusu” oluşturmuştu. Bedevi bir topluluktan tüm insanlığa ışık tutacak medeni bir toplum inşa etmişti.
Kaynağını Kur’an’dan alan sevgili peygamberimizin muhteşem şahsiyetini doğru bir şekilde ortaya koymak ve evlatlarımıza onun örnekliğini ulaştırmak Müslüman olarak bizlerin vazifesidir. Rabbimizin en güzel örnek/usve-i hasen olarak tavsif ettiği Rasulullah, her Müslüman için hayatının her aşamasında en güzel örnek olarak gözlerimizin önünde duracaktır.
Ne mutlu onu örnek alanlara…