Yol Onun

Yol Onun

Yüce Rabbimiz ayağımızı yeryüzüne değdirdiğimiz andan itibaren Allah’ın halifesi olarak onun adına dünyanın işlerini yürütmemiz için bize boyun eğdirmiştir.  Artık Dünya tıpkı bir çocuğun elindeki oyun hamuru gibi şekillendireceğimiz itaatkâr bir oyuncak olmuştur. Dünyanın bu sesiz ve itaatkâr halinin sebebini insanın akıl ve kabiliyetinde arayan inkârcılar dünyanın sahipsiz ve başıboş olduğu vehmine kapıldılar. Kâinatın sahibini unutup heva ve heveslerine göre; denizden deryaya, karadan havaya, bitkiden hayvana hatta insana ve bizzat dünyanın kendine kadar nizam-ı âlem etme oburluğuna kapıldılar.

Dünya tarihi boyunca büyük krallar, komutanlar, devlet adamları, dini liderler… vs, vs gelip geçti. Dünyayı yakıp yıkanlardan, kafataslarından kuleler yapanlara, annesinin karnındaki masuma kıyanlardan kendisine tapılmasını isteyenlere kadar kimleri gördük ve görmeye de devam ediyoruz.  

Etrafımıza baktığımızda milyonlarca insanın akıl, şuur ve idrakten yoksun tavırlarla kalabalıkların peşine takılarak ya da atalarının yanlış yollarında ısrar ederek yanlışları vazgeçilmez felsefi görüş ya da kutsal diye tekrarladıklarını hayretle izliyoruz.

Ölümlü olanların kendini bile yaşatamadığını kör bile görmüşken bağnazlığından basireti bağlanan milyonların ölmüşleri ilah edindiklerini ibretle görmekteyiz. Her türlü bilgiye sahip olmasına rağmen gerçeği itiraf edemeyen bu acizlerin bir sineği dahi yaratamayan tanrıları da kendileri gibi acizdir.

Organlarımız başka işler yapabilse de sahip olduğumuz kulak, göz ve gönlümüzü gerçek sahibinin istediği tarzda kullanmalıyız.

   O, bizi yaratmış bilmediklerimizi öğretmiş, bize bir yol ve yöntem çizmiştir. Atamız Adem’e ilk öğretmen olmuştur, her türlü karanlıklarımızda ve çıkmazlarımızda bize ışık olacak kitaplar ve bu kitapları okuyup anlatacak öğretmenler göndermiştir. Kuranda ilk peygamberlerin örnek hayatlarından çok detay anlatımları göremeyiz ancak; “Gerçek şu ki, Biz, her toplumun içinden Allah’a kulluk edin, tağuttan kaçının diye bir elçi gönderdik…” (Nahl: 36) Ayeti bu örnek insanların pratikteki misyonlarını özetlemektedir.

Peygamberler, insanları zorla imana boyun eğmelerini sağlayan zorbalar değildir. Öyle olsalardı Musa as. ile Firavunun farkı olmazdı. Onlar sadece uyarırlar. Onları yol gösteren birer yıldız yapan ortalama bir insanın anlayacağı şekilde sade bir hayat yaşamaları ve Allah’ın emirlerini kendi şahsılarında gerçekleştiren ahlâklarıdır.

Hz. Muhammed (sas) de peygamberliğinin yanında elbette bir beşerdi.  Bu beşeriyet, Yüce Rabbimizin Kalem Suresi 4. Ayette Şüphesiz sen yüce bir ahlak üzeresin.” Diye övdüğü ve bize örnek gösterdiği ahlaktır; Onun sıratı müstakim üzere muhsince yaşantısıdır. Peygamberimizin örnekliği kendisi ile pek çok konuda paralellik kurabileceğimiz beşeriyet yönüdür. Efendimiz de bir çocuk, bir yetim, bir eş, bir baba, bir komşu, bir öğretmen, bir komutan ve devlet başkanı… idi. O, hayatını herkesin gözleri önünde yaşamış hayatından notlar alan, birbirine anlatan arkadaşlarını hep teşvik etmişti.

  • O, hiçbir insanı köleleştirmemişti.
  • Kendi işini kendi görmüş,
  • Kendi hayvanının bakımını kendi yapmış,
  • Kendi söküğünü kendi dikmişti.
  • O, hiçbir kadına el kaldırmamış,
  • Evde çıkan ilk tartışmada eşini sokağa atmamıştı.
  • Kadın ve çocuk ayrımı yapmadan herkesle istişare etmişti.
  • Yetimlere sahip çıkmış bakıcılarını cennetle müjdelemişti.
  • Savaşı istememiş
  • Haksız yere bir insanın ya da hayvanın öldürülmesine razı olmamıştı.
  • Suçlulara ayrıcalık ve ayrım yapmamış,
  • Herkes için hak ve adalet istemişti.
  • Zayıfın elinden tutmuş ihtiyaçlarını görmüş
  • Komşularına, çocuklara ve yaşlılara azami önem vermiştir.
  • Köle asıllı olan Selman El-Farisi’ye ; “ehl-i beytimdendir” “Ev halkımdandır” demiştir.
  • Babasından miras kalan köle Ümmü Eymen’i azat etmiş, onu evlendirmiş ve  “anneciğim” diye hitap etmiştir. Onu annesinden sonra ikinci annesi ilan etmiştir.
  • Bir köle çocuğu olan Usame (ra)’ı henüz 18 yaşındayken Hz Ömer gibi sahabenin ileri gelenlerinin de bulunduğu Şam ordusuna kumandan tayin etmiştir…

İşte insanlığın aradığı eşitlik, adalet, hakkaniyet, vicdan ve merhamet buradadır. Ey iman edenler, Allah’a ve Resulü’ne itaat edin. İşitip durduğunuz halde onun emirlerinden yüz çevirmeyin! İşitmedikleri halde “işittik” diyenler gibi olmayın! Çünkü yeryüzünde dolaşan canlıların Allah katında en kötüsü anlamayan ve düşünmeyen sağırlarla dilsizlerdir.”(Enfal:30-22)

Gözümüze perde gelmedi ve hala titreyen bir vicdanımız varsa; Peygamberleri bırakıp gidenler kimlerin peşine takıldı. Bir bakalım.

  • Tanrı dedikleri Firavunları, Nemrutları ve onlarca zalimi takip etti. Sonuç hüsran oldu kısacık ömürleri zulüm, kan ve gözyaşı ile doldu.
  • Söylediğini yapmayan sözüm ona filozofların peşine takıldılar onların kurguları ile çocuklarını yetiştirdiler. Sonuç canavar ruhlu; Sezar, Neron, Hulagu, Hitler, Mussolini, Lenin, Stalin, Mao ve çağdaş versiyonları… yetişti. Eline gücü geçiren zalimler yetişti. Güçsüzlere acımadı, insan hakları, Demokrasi, halkların özgürlüğü… adı altında milyonları göçmen yaptı, ırz ve namuslarını talan etti, fakir muhtaç ve onur kırıcı bir duruma düşürdü.
  • Kendileri gibi inanmayanlardan on milyonların ölümüne sebep oldu.
  • Kendi inançlarını gerçekleştirmek, ırkçılık ve arî ırk çığırtkanlığı ile dünyayı kan gölüne çevirdiler insanları gaz odalarında yaktılar boğdular, dünyayı birbirine katıp dünya savaşları çıkardılar.
  • Savaş istemiyoruz biz barışçıyız diyenler de özgürlük adına sapıkların peşine takıldılar, eşlerine ve çocuklarına ihanet ettiler.
  • Vicdanları hayvan hakları savunuculuğuna ve bir hayvanı sözüm ona evlat edinmeye teşvik ettiler.
  • Cinsiyet eşitliği, cinsel tercih adı altında nikâhsız hayatı, eşe, çocuğa, anne ve babaya karşı sorumsuzluğu özgürlük sayan nesiller yetiştirerek aileyi ve sosyal hayatı bozdular.
  • Açlık çeken, yoksulluk ve sefalet içerisinde hayat süren yüz milyonlara yardım etmeyi akıllarına bile getirmediler.

Bunların insanlığa zararları kısa süreli savaş zayiatlarından daha büyük oldu. Oluyor ve maalesef uzun bir süre de olmaya devam edeceğe benziyor. Zira tarihe yön verecek yetenek ve zekâya sahip olmaktan daha önemli olan hayvani içgüdüleri dizginleyebilmek ve terbiyeli olabilmektir. İşittiğimiz doğru sözler den çok sözlerin sahiplerinin adamlığı çok önemlidir. Batılının süslü sözlerinden çok dünyayı getirdiği konum önemlidir. Sapkın yaşantılı ve inançlıların fitnesinin yaydığı pis koku kendileri ile sınırlı kalmadı. “tuzu kokutmaya başladı.”

Öyle bir fitne ateşi yanıyor ki; içimizden yalnızca zulüm yapanlara dokunmakla kalmaz. Tedbir almazsak hepimizi yakar.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.