Umretü’l Kaza ve Sebepleri

Umre ziyaret demektir. Bir fıkıh terimi olarak; ihram, tavaf, Safa ile Merve arasında koşmak ve tıraştan ibaret küçük hac ziyareti anlamına gelir. Kaza ise borcu ödemek, iş bitirmek, tamamlamak, infaz etmek ve süresi içinde yapılmayan veya yarım kalan bir ibadeti daha sonra yapmak anlamlarına gelir. Umretü’l Kaza ise Hz. Peygamber’in hicretin 6. yılında bin dört yüz kadar ashabı ile Medine’den umre niyeti ile yola çıkması, ancak Mekke müşriklerinin buna izin vermemesi üzerine Hudeybiye’de onlarla yaptıkları anlaşma sebebi ile ertesi yıl yapılan umredir.
Hz. Peygamberin Haccı ve Umreleri:
Hz. Peygamber’in Medine’ye hicretten önce gerek kendisine nübüvvet gelmeden gerek geldikten sonra birçok defa hac yaptığı kaydedilir. Ancak hicretten sonra yalnız onuncu yılda bir hac yapmıştır. Bu da haccın Müslümanlara farz kılınmasından sonra yapıldığı için “haccetü’l İslam”, Hz. Peygamber ashabına veda edip ardından bir daha hac yapamadığı için “haccetü’l veda” ve İslam’ın temel ilkelerini topluca tekrar hatırlattığı ve tebliğine son noktayı koyduğu için de “haccetü’l belağ” diye adlandırılmıştır.
Aynı zamanda kaza ve veda umreleri hariç hicretin 8. yılında yaptığı bir adet Cirane Umresi bulunmaktadır. Mekke’nin fethi sonrasında Müslümanlar ile Hevazin’li müşrikler arasında gerçekleşen savaş sonrasında Müslümanlar önemli miktarda ganimet elde etti. Elde edilen ganimetlerin paylaşımı sonrasında peygamberimiz Cirane’de ihrama girip umre yapmıştır.([1])
Hudeybiye Seferi:
Hudeybiye, aslında Mekke ile Medine arası on parçaya bölünse Mekke tarafından ilk parçanın sonunda bulunacak bir yerleşim yeridir. Hudeybiye; ne büyük ne de küçük, orta büyüklükte bir köy olup, altında Peygamberimiz aleyhisselama bey‘at edilen ağaçtan dolayı ‘Şecere Mescidi’ diye anılan mescidin yanındaki kuyunun ismini almıştır.
Peygamberimiz aleyhisselam; bir gece rüyasında ashabıyla birlikte korkusuzca girip Beytullah’ı tavaf ettiklerini, ashaptan bazılarının saçlarını kazıttıklarını, bazılarının da saçlarını kısalttıklarını görmüştü. Peygamberimiz aleyhisselam rüyasını ashabına:
“Ben rüyada gördüm ki; siz muhakkak Mescid-i Haram’a gireceksiniz, başlarınızı kazıtacak, saçlarınızı kısalttıracaksınız!” diyerek haber verdi. Peygamberimiz aleyhisselam gördüğü bu rüya üzerine, umreye, Kâbe’yi tavaf ve ziyaret etmeye niyetlendi. Ashap çok sevindiler. Hemen o yıl Mekke’ye gireceklerini sandılar ve umdular. Peygamberimiz aleyhisselamın bu rüyası, Kur’an-ı Kerîm’de şöyle açıklanır:
“Andolsun ki; Allah, Resulü’nün gördüğü rüyanın hak ve gerçek olduğunu doğrulamıştır. İnşallah, hepiniz, emniyet içinde, kiminiz başlarınızı kazıtarak, kiminiz de saçlarınızı kısaltarak, Mescid-i Haram’a korkusuzca muhakkak gireceksiniz…” Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselam, umre için hazırlanmalarını ashabına söyledi.([2])
Kurban edilmek üzere 70 deve hazırlanmıştı. Ebu Cehil’in Bedir savaşı neticesinde ele geçirilen ve Zülcedr’de yayılan devesi de kurban edilecek develer arasında bulunuyordu. Hz. Ebu Bekir, Abdurrahman b. Avf, Hz. Osman, Talha b. Ubeydullah ve Sa’d b. Ubâde, kurbanlık develerini kendileri hazırlamış olan zengin sahabeler arasında idiler. Yola çıkan Müslümanlardan iki yüz kadarı atlı idi.
Müslümanların yanlarında, kınlarında sokulu olan kılıçlarından başka silahları da bulunmuyordu. Bu da yolcu silahı idi. Mekkeliler Hz. Peygamber’i ve arkadaşlarını Mekke’ye sokmasalar bütün Araplar nezdinde kutsal Kâbe’nin bekçisi olarak görevlerini kötüye kullanmış olacaklardı. Çünkü Kâbe’ye umre ibadeti yapmaya gelen kurbanlarını işaretlemiş̧, yanına yalnızca yolculuk kılıçlarını almış̧ olan bu topluluğu durdurup geri çevirmeleri ve Kâbe’ye sokmamaları Araplar nezdinde çok ayıp bir şeydi. Bunun tersine bir durumu ise hiç̧ düşünemiyorlardı. Yıllardır mücadele ettikleri, davasını yeryüzünden silmek için defalarca ordular oluşturdukları Hz. Peygamber’in ve arkadaşlarının Mekke’ye girmeleri ve gözleri önünde Kâbe’yi ziyaret etmeleri Mekkeliler için kabul edilmesi mümkün olmayan bir olaydı. Mekkeliler ikilemde kalmışlardı. Ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Ok yaydan çıkmış̧ mesele geri dönülmez bir yola girmiş Hz. Peygamber ve arkadaşları Mekke yakınlarında Mekkelilerden izin için haber bekliyorlardı.([3])
Mekkeli müşrikler Müslümanların şehre girmesine engel olmak için Hâlid b. Velîd kumandasında 200 kişilik bir süvari birliği hazırladılar. Hz. Peygamber kimseyle savaşmak istemediklerini, yalnızca umre için geldiklerini ve yanlarında getirdikleri develeri kurban edip döneceklerini Mekkelilere bildirmek üzere Hırâş b. Ümeyye el-Ka’bi’yi Mekke’ye gönderdi. Kureyşliler Hz. Peygamber’in elçisini dinlemediler. Bu defa Hz. Peygamber, Mekkeliler üzerindeki nüfuzu sebebiyle Hz. Osman’ı gönderdi. O da başta Ebû Süfyân olmak üzere Kureyş ileri gelenleriyle görüştü. Ancak Kureyşliler bu ziyarete izin vermeyeceklerini kesin bir dille ifade ettiler ve eğer isterse sadece kendisinin Kâbe’yi tavaf edebileceğini söylediler. Hz. Osman bunu kabul etmeyince Kureyşliler ona çok kızdılar ve kendisini göz hapsine aldılar.
Mekke’deki bu gelişmenin Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara Hz. Osman’ın öldürüldüğü şeklinde ulaşması üzerine Hz. Peygamber müşriklerle savaşmadan oradan ayrılmayacaklarına dair ashabından biat aldı.(3) Bu hareket, Mekkelileri korkuttu ve elçi gönderip Hz. Peygamber’in istemiş̧ olduğu uzlaşmaya yanaşmak zorunda kaldılar.
Mekkeli elçiler, antlaşma maddeleri konusunda üst perdeden konuşarak, dayatmacı bir üslubu benimsediler. Hz. Peygamber ise Mekkeliler ile bir barış antlaşmasının İslam Daveti açısından faydalarının çok büyük olacağını bildiğinden onların o sırada ağır gibi görünen şartlarını kabullenmek zorunda kaldı. Esasen bu ağır maddelerin Müslümanlar için ne kadar faydalı olduğu daha sonraları görülecekti.
Yapılan Hudeybiye Antlaşmasının ilk maddesine göre; Müslümanlar bu yıl Mekke’ye giremeyecekler ve Kâbe’yi ziyaret edemeyecekler, gelecek yıl bu ziyareti yapabileceklerdir. Ertesi yıl ancak üç gün Mekke’de kalabilecekler, bu süre zarfında hiçbir Mekkeli onlarla görüşmeyecektir. Kâbe ziyaretine gelirken yanlarında sadece yolcu kılıcı bulundurabileceklerdir. Peygamber, Mekke’den çıkarken kendisiyle birlikte gitmek isteyenlerden hiç kimseyi yanına alamayacaktır. Kendisiyle birlikte Mekke’ye girenlerden burada kalmak isteyenler olursa onlara engel olmayacaktır. Peygamberimiz aleyhisselam, Hudeybiye’de 19 gün veya 20 gece oturduktan sonra, Medine’ye dönmek üzere oradan ayrıldı.
Rasulullah ertesi yıl Hudeybiye’de bulunanların umre için hazırlanmalarını söyledi; isteyen diğer müminlerin de umreye katılabileceği açıklandı ve bu hususu kabilelere duyuruldu. Hudeybiye’de bulunanlar ve yeni katılanlarla birlikte umreye gideceklerin sayısı kadın ve çocuklar hariç 2000’e ulaştı. Muhtemel bir savaşı dikkate alan Resul-i Ekrem kılıç dışında ok ve mızrak gibi diğer silâhların alınmasını da söyledi. Bu arada Nâciye b. Cündeb başkanlığındaki bir grubu kurban edilecek develeri götürmekle, Muhammed b. Mesleme’yi 100 kişilik süvari birliğinin başında silâhları taşımakla, Beşîr bin Sa‘d’ı da silâhların muhafazasıyla görevlendirdi ve bu grupları önden gönderdi. Rasulullah’ın Medine’den savaşa hazırlıklı olarak çıkması sebebiyle umretü’l kaza aynı zamanda onun gazvelerinden sayılmıştır.
Resul-i Ekrem bu umreye de müşriklerin umre yapmayı hoş karşılamadıkları zilkade ayında çıktı. 6 Zilkade 7 (7 Mart 629) tarihinde Medine’den hareket etti ve Fürû’ yoluyla Medineliler’in mîkāt yeri Zülhuleyfe’ye vardı. Orada ihrama girildi, telbiyeye başlanarak Mekke’ye doğru yola çıkıldı. Diğer taraftan silâhları taşıyan süvari birliğinin Merrüzzahrân’a ulaştığını gören müşrikler telâşa kapıldılar. Ancak Hz. Peygamber, Kureyş elçisine antlaşmadaki şarta uyulacağını, silâhları emniyet maksadıyla aldıklarını ve Mekke’ye silâhsız gireceklerini söyledi. Merrüzzahrân’da konaklayan Rasulullah, kılıç dışındaki silâhları Mekke’ye 3 mil uzaklıkta harem sınır taşlarının yakınındaki Batn-ı Ye’cec’e gönderip Evs b. Havlî başkanlığında 200 kişiyi silâhları korumakla görevlendirdi.
Mescid-i Harâm’a girince Hacerü’lesved’e yönelen Hz. Peygamber elindeki değnekle taşa dokunup istilâm etti ve değneği öptükten sonra tavafa başladı. Onun Mescid-i Harâm’a yürüyerek girdiği ve tavafını yaya olarak tamamladığı da rivayet edilmiştir. Rasulullah, tavaf sırasında ihramının üst kısmının bir ucunu sağ koltuğunun altından alıp sol omzunun üzerine atarak sağ omzunu açık bırakmış(ıztıbâ‘). Ayrıca müşrikler arasında Medine havasının Müslümanları zayıf düşürdüğüne dair yayılan söylentilerin asılsız olduğunu ortaya koymak için ashabına, “Bugün kuvvet gösterip müşriklere dehşet veren kişiler Allah’ın rahmetine mazhar olsun” diyerek tavafın ilk üç şavtında kısa adımlarla koşup omuzları silkerek dik ve çalımlı yürümelerini (remel), sa‘y esnasında belli bir mesafede koşar gibi gitmelerini (hervele) söyledi.
Resûl-i Ekrem tavaf sırasında her şavtın başında Hacerülesved’i selâmladı ve çeşitli dualar okuyup ashabına da bunları okumalarını tavsiye etti. Tavafın ardından Makam-ı İbrahim’de iki rekât tavaf namazı kıldılar, zemzem içtiler. Daha sonra sa’y yapmak için ashabıyla birlikte Safa tepesine giden Hz. Peygamber, devesinin üzerinde sa’yini tamamladı. Safa ve Merve tepelerine her ulaştığında ve sa’y esnasında tekbir ve tehliller okudu. Ashabın dua isteklerini yerine getirdi.([4])
Peygamberimiz aleyhisselam, sa’yını Merve’de tamamladığında kurban kesmek için orada durdu ve: “Burası, kurban kesim yeridir. Mekke’nin her caddesi de kurban kesim yeridir” buyurdu ve kurbanını orada, Merve’de kesti. Müslümanlara da kurbanlarını kesmelerini emretti. Hudeybiye’de bulunmuş olanlar, kesilen kurbanlara ortak oldular. Hudeybiye seferine katılmamış olanlar ise, kurban kesmediler. Peygamberimiz aleyhisselam, Ye’cec vadisinde bulunan sahabelerinin de gelip umrelerini yapmaları için, Müslümanlardan bazılarının Ye’cec’deki silahları beklemeye gitmelerini emretti. Peygamberimiz aleyhisselamın bu emri hemen yerine getirildi. Peygamberimiz aleyhisselam, Mekke’de üç gün oturdu. Mekke evlerinden hiçbir evin çatısı altına girmedi.([5])
Peygamberimizin umre dönüşü evlendiği eşi Hz. Meymûne; Hz. Abbas’ın zevcesi Ümmü’l-Fadl ile Hz. Cafer’in zevcesi Esmâ binti Umeys’in kız kardeşi olmaktadır. Bazı evliliklerinde siyasi hedefler de güden Hz. Peygamber’in bu evliliğiyle, yetmiş kadar sahabenin şehit düştüğü Bi’ri maûne olayından (4/625) sonra Meymûne’nin mensup olduğu Arabistan’ın güçlü kabilelerinden Âmir b. Sa‘saa ile akrabalık kurmak istediği anlaşılmaktadır.([6])
Hudeybiye anlaşmasına göre; Peygamberimiz aleyhisselamın Mekke’de kalacağı üç günlük müddet dolmuş bulunuyordu. Peygamberimiz aleyhisselam Kureyş müşriklerine:
“İsterseniz, zevcemle evlenme törenini yapmak üzere burada üç gün daha oturayım ve çekeceğim düğün ziyafetine sizi de çağırayım” diye Hz. Osman ile haber saldı. Peygamberimiz aleyhisselam bu vesile ile onları kendisine ısındırmak istemişti. Kureyş müşrikleri, Hz. Ali’nin yanına geldiler ve “Artık yanımızdan ayrılıp git! Müddet dolmuştur!1 diye sahibine söyle!” dediler. Peygamberimiz aleyhisselam ise “Müslümanlardan hiç kimse burada akşamlamayacak, yola çıkacaktır!” diyerek Müslümanlara seslenmesini Ebu Rafi’ye emir buyurdu.([7])
Kaynakça
Hz. Muhammed ve İslamiyet, Hudeybiye Seferi Tarihi, Mevki, İsmi ve Sebebi, Asım Köksal
Hz. Muhammed ve İslamiyet, Umretul Kaza Seferi, Asım Köksal
Hz. Muhammed’in Haccı ve Umreleri, Hz. Peygamber’in Vedâ Haccı Hutbeleri Sempozyum Tebliğleri, 2-3 Kasım 2019, Ahmet Özel
Tarihin Kırılma Noktası; Hudeybiye Antlaşması, Doç.̧. Dr. Mehmet Azimli, Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Rıdvan Biati Müellif: Mustafa Fayda
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Umretul Kaza, Müellif: Mustafa Sabri Küçükaşçı.
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Hz. Meymune, Müellif: M. Yaşar Kandemir
[1] Hz. Muhammed’in Haccı ve Umreleri, Hz. Peygamber’in Veda Haccı Hutbeleri Sempozyum Tebliğleri, 2-3 Kasım 2019, Ahmet Özel
[2] Hz. Muhammed ve İslamiyet, Hudeybiye Seferi Tarihi, Mevki, İsmi ve Sebebi, Asım Köksal
[3] Tarihin Kırılma Noktası; Hudeybiye Antlaşması, Doç.̧. Dr. Mehmet Azimli, Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
[4] Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Umretul Kaza, Müellif: Mustafa Sabri Küçükaşçı.
[5] Hz. Muhammed ve İslamiyet, Umretul Kaza Seferi, Asım Köksal
[6] Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Hz. Meymune, Müellif: M. Yaşar Kandemir
[7] Hz. Muhammed ve İslamiyet, Umretul Kaza Seferi, Asım Köksal