Tesettürsüz Tesettür

Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, Kur’an‘ın örtünme (tesettür) emrinden sorumludurlar. Tesettür emri Kur’an-ı Kerim’de çok açıktır ve başka bir yoruma da gerek yoktur.
Örtü, örtmek, kapatmak ve gizlemek içindir. Gayesinin aksine belli etmek, farklı olmak, dikkat çekmek amacıyla örtülürse Allah’ın sevmediği, peygamberimizin menettiği bir mahiyete bürünür.
Yüce Rabbimiz:
“Evlerinizde vakarla oturun. Eski cahiliyet kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın.” (Ahzab Suresi, 33/59)
“Ey peygamber, eşlerine, kızlarına ve mü’min kadınlara dış elbisesinden (cilbablarından) üstlerine giyinmelerini söyle. Bu onların (özgür ve iffetli) tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olandır. Allah Gafur’dur, Rahim’dir.” buyurmaktadır.
Peygamberimiz sallalahu aleyhi ve sellem tesettür ile ilgili ayetlerin tefsirini yaptı ve nasıl uygulanması gerektiğini ashabına gösterdi. O dönemde cahiliye kadınları arasında yaygın olan teberruç (kadının süslendikten sonra dışarı çıkıp kasıtlı olarak süsünü göstermesi, kendini erkeklere açması, erkeklerle karışık bir şekilde oturup gezmesi) gibi cahiliye adetleri hicab ve tesettür ayetleri nazil olduktan sonra ortadan kalktı. Allah’ın ve Rasulünün açık emirlerine rağmen İslam’dan önceki kadınların cahiliye âdeti olan teberruç, günümüzde de marka ve modanın kulu olan Müslüman kadınları esir aldı. Artık kadınlar eşarbının renkleriyle uyumlu makyaj yaparak sokağa çıkma cesaretini gösterebilmektedirler. Kimin emirlerine karşı?
Müslüman kadına;
1) Ergenlik çağına girdiği andan itibaren her kadının bütün vücudunu örterek mahremlerinin dışında hiç kimseye göstermemesi.
2) Meşru bir ihtiyaç olmadıkça evlerinin dışına çıkmamaları ve erkeklerle karışık dolaşıp oturmamaları farz kılındı.
Allah Rasulü :
“Kadın örtülmesi gereken avrettir. Dışarı çıktığı zaman şeytan ona gözünü diker.” buyurmuştur.
O halde müslüman bir kadının tesettürü nasıl olmalıdır?
1) Yüz ve eller hariç bütün bedeni örten bir elbise olması.
2) İnce ve şeffaf olmaması:
İslami örtünün gerçekleşmesi için elbisenin şeffaf ve ince olmaması şarttır. Allah Rasulü ince ve şeffaf giyen kadınlar için şöyle buyuruyor:
“Cehennem ehlinden iki sınıf insan vardır. Giyinmiş çıplaklar ve haktan ayrılan bazı kadınlardır ki başları deve hörgüçleri gibidir. Bunlar cennete giremez. Cennetin kokusunu bile alamazlar. Hâlbuki cennetin kokusu kırk yıllık mesafeden hissedilir.”
3) Elbisenin dar olmaması:
Dar bir elbise her ne kadar bedenin rengini belli etmeyecek şekilde örtse de vücudun bazı kısımlarını belli ederek erkeklerin gözünde şekillendirir. Bu da haramdır.
Usame bin Zeyd anlatıyor:
Allah Rasulü bana dar bir erkek elbisesi vermişti. Onu giyindim sonra onu karıma giydirdim. Karıma giydirdiğimi söyleyince Allah Rasulü“Ben onun kemiklerinin belli olacağından korkarım. Öyleyse ona uğra onun altına bir şey giydir buyurdu.”
Asrımız Müslüman kadınlarının farkında olmadan veya şuursuzca içine düştüğü handikapların en acısı tesettürden uzak bir tesettür uygulamaya çalışmalarıdır. Yıllarca üniversite kapılarında topuklarına kadar uzanan pardösüleri ile başörtüsü mücadelesi veren kızlarımız, ne yazık ki şimdilerde pantolon cekete, kısa etek ve badiye teslim olmuş anneler haline dönüştüler. Günümüz Müslümanları ne acıdır ki Rabbimizin ayetlerini tartışan televizyon programlarından, bazı çağdaş ilahiyatçılardan, gayrı Müslim şarkıcı ve artistlerden alabildiğine etkilendi. Artık insanımız kendi arzusuna heva ve zevkine göre ayetleri yorumlayacak fetva verecek kişileri bulma çabasında.
4) Elbisenin kendisinin ziynet olmaması:
Cenab-ı Hakk’ın cilbabı emretmesinden maksat kadının ziynetini örtmesi saklaması içindir. Bugün birçok kadının giydiği dış kıyafeti bizzat süs ve ziynet olmaktadır. İsrafın alabildiğine arttığı günümüzde vitrinler dikkat çekici süslü elbiselerle donatılarak Müslüman kadınlar etkilenmiştir. Reklâm ve teşhircilik kapitalist sistemlerin ürünüdür ve Müslümanlıkla bağdaşmaz. Müslüman kadın nezih, sade, vakarlı olmalıdır.
5) Elbisenin kokulanmış olmaması:
Allah Rasulü buyuruyor:
“Şu mescit için koku sürünen bir kadının namazı gusledinceye kadar kabul edilmez.”
6) Erkek elbisesine benzememesi:
Kadınların erkek elbiselerine benzer elbise giyinip onlara özenmelerini lanetleyen hadis-i şerifler vardır. Ebu Hureyre’den rivayet olunur:
“Rasulullah kadın elbisesi giyen erkeğe, erkek elbisesi giyen kadına lanet etti.”
Ne yazık ki günümüzde pantolon Müslüman kadının vazgeçilmez tesettür kıyafeti haline getirildi. Allah Rasulünün lanetine uğramak korkusu dahi kadınlarımızı pantolon giymekten vazgeçiremedi. Erkek kıyafeti oluşunun dışında dar olması ve vücut hatlarını belli etmesi de pantolonun giyilmemesi için geçerli bir sebeptir.
7) Elbiselerin gayrimüslimlerin özel elbisesine benzememesi:
İbnu’l As’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Rasulü benim üzerimde iki boyalı elbiseyi görünce “Bunlar kâfirlerin elbisesidir bunları giyme” buyurdu.” Hz.Ali’den rivayet edilen başka bir hadis-i şerif’te:
“Ruhbanların elbisesinden sakının her kim ki kendini onlara benzetirse o benden değildir.”
Kadınlarımız ve kızlarımız modern olmak uğruna Hristiyan hemcinslerinden ayırt edilemeyecek bir görüntü sergilemektedir. Sokaklarımız giyim-kuşam, makyaj-moda, eğlence anlayışıyla putperest, Hıristiyan toplumların sokaklarından farksız hale gelmiştir.
8) Elbisenin şöhret verici olmaması:
İbn-i Ömer’den rivayet edilen hadis-i şerifte Peygamberimiz sallalahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Her kim dünyada şöhretli elbise giyerse Allah (c.c.) kıyamet günü ona aşağılık elbisesi giydirir, sonra onu ateşten alevlendirir.’’
Osmanlı’nın son dönemlerinde geçen şöyle bir hikâye anlatılır. Osmanlı paşalarından biri seyahat için gittiği ülkelerden birinden kızına gösterişli bir elbise getirmiştir. Bu elbisenin gösterişinden etkilenen başka bir paşanın kızı da o elbiseden ısrarla ister. Seyahatten dönen paşayı ziyarete giderler. Paşa hazretleri ile şömine başı sohbet devam ederken sözü Avrupa’dan kızı için aldığı elbiseye getirir. Kendi kızının da o elbiseden istediği için elbiseyi görmek ister. Elbise gelince inceliyormuş gibi yapıp yanan şömineye atar. Elbiseyi getiren paşa hazretleri neden böyle yaptığını sorunca diğer paşa “Osmanlı saray hanımlarının bu elbiseden etkilenerek gayrı Müslimlerin gösterişli elbiselerinin kadınlar arasında revaç bulacağından endişelendim. Kadınlarımızın yanmasındansa bu elbisenin yanması daha iyidir.” diye cevap verir.
Çağdaş denilen vahşi batı, dünya Müslümanlarının düşünce ve ruh dünyasına fasılasız Haçlı saldırıları yaparak savaş meydanlarında verdiği zararlardan daha dehşetli tahribatlara yol açmıştır. Öyle ki Müslümanlar içi boş kavramlar uğruna (çağdaşlık, modernite…) Kur’an’ın emirlere ters bir yaşam sürdüğünün farkında bile değil. Kültür emperyalizmi Müslümanları hedefsiz, gayesiz neyi niçin yaptığını bilmeyen sahipsiz ve şaşkın bireyler haline getirdi.
Materyalist Batılıların Müslümanlara verdiği yeni misyon; kendi elleriyle ılımlı İslam adı altında Allah’ın emirlerine isyan eden, çıplaklığı, zinayı ve bütün haramları meşrulaştırarak İslam’ın içini boşaltmak, adı Müslüman sosyal hayatı, giyim kuşamı, düşünce tarzı, bütün hal ve tavırlarıyla gayri Müslim bir toplum oluşturmaktır. Görünen o ki dünyevileşmenin pençesine düşen Müslümanlar, kayıtsız şartsız verilen bu korkunç misyonu yerine getirmek için yarışmaktadırlar.
Dünyanın herhangi bir yerinde bir gayrımüslim Allah’a, İslam dinine, peygamber efendimize karşı hakarette bulunduğunda ayağa kalkan Müslüman bireyler; kendilerinin, eşlerinin, evlatlarının Allah’ın emirlerine isyan eden yaşantılarına karşı neden bu kadar tepkisiz?