Tarih, Tarih Olmaz!

 Tarih, Tarih Olmaz!

İnsanoğlunun tarihi daha dünyaya adım atmadan başlamıştır. Bilim farklı bir başlangıç yapıyor olsa da; biz, kitabımız Kur’an-ı Kerim’den biliyoruz ki bu serencam Âdem ve Havva (o ikisine selam olsun) ile bidayet etti. Cennette başlayan tarihimiz bugün itibariyle dünyada devam etmektedir. Bu geçen zamanın imkânlar dâhilinde bilinmesi, kayıt altına alınması ve geleceğe aktarılması mühimdir. Fakat bundan da öte; tarihin bize neler söylediği ve hangi ibretlere matuf olduğu ise üzerinde durulması gereken en can alıcı noktadır. Bu sayede insandan beklenen elde edilmiş olacak ve insan da beklediğini elde etme imkânı bulacaktır.

Kur’an-ı Kerim’de tarihi anlatı olarak birçok kıssa görürüz. İsrailoğulları’nın tıynetleri ve yaşadıkları, Hz. Meryem’in abide ve temiz oluşu, İsa aleyhisselamın babasız dünyaya gelişi, firavunun azgınlıkları, Musa aleyhisselamın Hızır ile yolculuğu, Ashab-ı Kehf’in senelerce uyutulmaları ve daha birçok kıssa insanların gözleri önüne serilmiştir. Bu kıssaların kitabımızda bulunmalarının şüphesiz birçok hikmeti sayılabilir. Bu hikmetlerden biri de muhakkak ki insanoğlunun tarihe bakışını belirlemektir. Bakara suresi 214. ayette Rabbimiz şöyle buyurur: ‘ Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?’ Öyleyse bizden öncekilerin başına gelenleri bilmek bizim için elzemdir. İçinde bulunduğumuz ahvali idrak, başa gelecek olanlara tedbir, zorluklara karşı direnç, imtihan nazarına sahip bakış, muvaffak olunacak reçete, galibin vasıl olacağı ecr ve Sünnetullah’ın bilincine ulaşmak; bizden öncekilerin durumlarını calib-i dikkate bağlıdır.

Elbette tarih devamlı aynı hadiselerle vuku bulacak değildir. Bundan iki yüz yıl veya beş yüz yıl öncenin dünyasıyla bugün arasında inanılmaz farklar vardır. Dünya aynı dünya, tarihsel olaylar aynı olaylar demek akıl karı olmayacaktır. Bugün karşımıza çıkan bir olay belki de tarihin hiçbir evresinde görülmemiş bile olabilir. Ancak tüm bunlara rağmen yine de yaratılış bakımından insan aynı insandır. İnsanın gıda ihtiyacı tarihin hiçbir döneminde yok olmamıştır. Barınma ve şefkat ihtiyacı insandan hiçbir zaman ayrılmış değildir. Öyleyse tarihin insanı merkeze alan yönü, tekerrür etme potansiyeline her vakit sahiptir. Böyle bir kaçınılmazlık varsa tarihe karşı tekrar nazarlarımızı düzenlemeli ve ibretamiz bir ciddiyetle kolları sıvamalıyız.

İnsan; geçmişi ve geçmişini hatırlamaya meyyaldir. Hayatının belli döneminde yaşadığı bir tecrübe ile hatalarını azaltır. Bu tecrübeler ve yaşanmışlıklar arttıkça kişi, olgunluğa ve kemale doğru seyreder. Bu yaşanmışlıkların her zaman kişinin kendi hayatında olması da gerekmez. Başkalarının tecrübelerini bilmek de insana katkı sağlar. Peygamberimiz aleyhisselam da ashabına bu tecrübeleri zaman zaman aktarmıştır. Kur’an’ın yanında Rasulullah’ın da tarihi anlatıları(kıssaları) aynı gayeye hizmet etmişti. Bu sayede Ashab-ı Kiram (r.anhum) da kemal seyrinde ciddi yollar kat edebilmişlerdi. Her kıssa bir ders, her olay bir ibretti.

Sahabe, Efendimiz aleyhisselamı bir gün yola çıkan üç kişiyi anlatırken dinliyor sihirbazın yanına giden delikanlıyı anlatırken. Bir gün yüz kişinin katilini anlatıyordu Rasulullah aleyhisselam, bir gün ise ala tenli, kel ve ama olan üç insanın kıssasından bahsediyordu. Böyle bir tarih ile kendi tarihlerini yazdılar. Tarihe yaşanmış bitmiş bir kaç hatıra, eskilerin eskide kalan olayları ve bir daha başa gelmez vakalar olarak baksalardı gökteki yıldızlar gibi olabilirler miydi acaba?

Ebu Saîd el-Hudrî r.anh’den nakledildiğine göre Rasulullah aleyhisselam “Müminin ferasetinden sakının. Çünkü o, Allah’ın nuruyla bakar.” buyurdu. (Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’an, 16, Suyûtî, el-Câmiu’Sağir, 1, 24) Mümince bakışı, ferasetli bakış olarak nitelendiriyor, Rasulullah aleyhisselam. Bir olay başa gelmeden, başa geldiğinde veya başa gelmiş de olsa feraset hali, kritik hassasiyeti, tahlil duyarlılığı Mümin’de her an devam eder.     Hz. Peygamber aleyhisselamın “Mü’min aynı delikten iki defa sokulmaz/ısırılmaz.” (Buhârî, Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63) ikazı da aynı şekilde feraset ölçülerine dikkat çekmektedir. Mümin, tarihine olan nazarını feraset ve ibret çizgisine taşıyamadığı sürece aynı delikten tekrar tekrar ısırılacak, başına gelenler değişmeyecek, tekerrür kaçınılmaz olacaktır. Bu tekerrür yeri gelecek denizin ortasından geçmiş olsa da zillete mahkûm olmak, çok kere fethedilmiş olsa da Kudüs’ün elden çıkması, Ebreheler olmasa da Kabe’mize tehditler savrulması, yüzlerce sene halifelikle müşerref bir coğrafyada başsız kalınması olarak kendini gösterecektir.

Maziye ibret, hale teyakkuzla bakmak nebevi eğitim almış sahabenin de amellerindendir. Rasulullah’ın kâtiplerinden Ebu Ribi Hanzala b. er-Rebi el-Üseydi kendi başından geçen bir hadiseyi şöyle anlatır: “ Bir gün Ebu Bekir r anh ile karşılaştım. Bana: Ey Hanzala nasılsın? Dedi. Ben: “Hanzala münafık oldu.” dedim. O: “Sübhanallah, sen ne diyorsun?” dedi. Ben: “Rasulullah’ın huzurunda bulunuyoruz. O bize cenneti ve cehennemi hatırlatıyor, sanki (cenneti ve cehennemi) gözlerimizle görüyoruz. Fakat O’nun huzurundan çıkınca, hanımlarımızla, çocuklarımızla meşgul oluyoruz. Onların işleri ile meşgul oluyoruz. Çok (şeyi) unutuyoruz.” (Bunun üzerine) Ebu Bekir r anh şöyle dedi: “Vallahi mutlaka bizler de bunun (söylediklerinin) benzeri ile karşı karşıya kalıyoruz.” Hanzala r anh anlatmaya devam ederek “Ben ve Ebu Bekir (Rasulullah’a) kopup gittik. Nihayet Rasulullah’ın huzuruna vardık.” “Ben hemen, Hanzala münafık oldu, Ey Allah’ın Rasulü!” dedim. Rasulullah aleyhisselam bunun üzerine  “O nedir (o ne biçim söz)” dedi. Ben de şöyle dedim: “Ey Allah’ın Rasulü! Senin huzurundayken bize cehennemi cenneti hatırlatıyorsun. Sanki gözlerimizle görüyoruz. Fakat huzurundan çıkınca, eşlerimizle çocuklarımızla meşgul oluyor, mesleğimizi icra ediyoruz. Çok (şeyi) unutuyoruz.” Bunun üzerine Rasulullah aleyhisselam şöyle buyurdu: “Nefsim kudreti elinde olana yemin olsun ki, huzurumda bulunduğunuz hal üzere ve (o şekilde) hatırlamaya (zikirde) devam etseydiniz, melekler (evlerinizde) döşekleriniz üzerinde ve yollarda sizinle musafaha ederlerdi. Fakat ey Hanzala! Bir saat ibadetle bir saat dünya işleriyle uğraşınız, yeter.” diye üç defa tekrarladı. (Müslim, Riyâzus-Sâlihîn, 151)

Tarihin insan için birçok öğüdü vardır. Belli bir çağda yaşanmış olsa da bir hadisenin bugüne bakan bir tarafı vardır. Sıradan gibi gözüken bir meselenin bile bizlere vereceği mesajlar vardır. Öyleyse Bismillah, ‘Allah’ın nuruyla’ bakmaya!

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.