SÖZ MEYDANI-İnsan Her Devirde Aynıdır

Genel anlamda sanatçılar bilhassa şairler bize göre çok daha hassas ve duyarlı bir kişiliğe sahiptir. Severken de kızarken de duyarlılıklarını hemen fark edersiniz. Her zaman ve mekânda da böyle olmuşlar. Şair yüzyıllar ötesinden hiç bitmeyen mal, para, dünya hırsına kapılanları şöyle yargılıyor;
Giryen kopar ey h’âce meğer kim ciğeründen
Kim çıktı ciğer pâreleri çeşm-i teründen
Ey cimri gözyaşın senden çıktı diye feryat edip durursun. Cimri hiç vermek istemez. Kendinden çıkmasını istemez. Ağlarken damlayan gözyaşları bile kendinden gittiği için üzülür. Hani “piresini bile vermez” derler ya işte. Hep almak isterler, “ver” kelimesi kendileri için kullanılınca öyle bir hal alırlar ki siz ondan almak yerine vermeyi tercih ederiniz.
Bin girye edersin seni âhir ayırurlar
Ferzend ü zen ü tantana-i sîm ü zeründen
Ama ne kadar ağlasan da seni karından, altın ve gümüşünden ayırırlar. Ölüm fermanı, yalvarıp yakarma dinlemez. “Veren alır bu tatlı canı” diyen Karacaoğlan veya “Ölümden ne korkarsın ebedi varsın” diyen Yunus gibi olamaz dünyaperest cimriler.
Sîm ile zeri kendüne kat kat siper ettin
Merg okını geçmez mi sanursun siperünden
Gümüş ve altınlarının ölüme karşı siper olacağını mı sandın. Ölüm okunun delemeyeceği hiçbir siperin olmadığını niye anlamadın.
Vardum seherî tâ’at içün mescide nâgâh
Gördüm oturur halka olup bir nice gümrâh
Girmiş kemer-i vahdete almış ele tesbîh
Her birisinün vird-i zebânı çil ü pencâh
Didüm ne satarsuz ne alursuz ne virirsüz
K’aslâ dilinüzde ne nebî var ne hôd Allah
Didi biri kim şehrimüzün hâkim-i vakti
Hayr itmek içün halka gelür mescide her gâh
İhsânı ya pencâh ya çildür fukaraya
Sabr eyle ki demdür gele ol mîr-i felek-câh
Geldüklerini mescide bildüm ne içündür
Yüz döndirüp andan didüm ey kavm olun âgâh
Bir gün seher vakti ibadet için mescide giden şair orada halka yapmış bir topluluk görür. Ellerinde tesbih dillerinde vird: kırk ve elli kırk elli. Sorar ne alır ne satarsınız ki dilinizde ne Allah var ne nebi.
Onlardan biri dedi ki: “Şehrimizin hâkimi, yöneticisi bugün mescide hayır dağıtmak için gelir. Geldikleri zaman halka ya kırk ya da elli dağıtır. Sabret sen de gelmek üzeredir.
Anladım ki mescide seher vakti Allah için değil alacakları sadaka için gelirler. Onlardan yüzümü çevirip dedim ki; ey topluluk uyanın.
Sizden kim ırağ oldı ise Hakk’a yakındur
Zirâ ki dalâlet yolıdur gitdiğünüz râh
Tahkîk bu kim hep işinüz zerk ü riyâdur
Taklîddesüz tâ’atünüz cümle hebâdur
Sizden uzak olan Allah’a daha yakındır. Çünkü yolunuz sapıklıktır. Gerçekten sizin yaptığınız riyadır, iki yüzlülüktür. İnsanların iyi niyetini, hayır-hasenat sadakasını istismar ettiğiniz için diğer ibadetleriniz de boşa gider. Uyanın düzeltin.
A’yân-ı cihândan kerem umma anı sanma
Asâr-ı ‘atâ ola ne paşada ya begde
Matbahlarına aç varan âdem değenek yer
Derbânları var göz kapuda el değenekte
Dünyanın önde gelenlerinden kerem (büyüklük, ikram umma) İhsanı vermeyi paşada beyde arama. Onların mutfaklarına giden yemek yerine sopa yer.
Evc-i feleğe bastı kadem câh ile câhil
Erbâb-ı kemâlin yeri yok zîr-i felekte
Cahil insanlar makam sahibi oldu, makamlarıyla kemal, ilim sahibi insanları ezer oldu. Ey Rabbim yanlışlıklardan bizi kurtaracak biri yok mu? Ömrümüz hep felaketle mi geçecek?
Bağdatlı Ruhi 1500’lü yıllarda insanların zayıf noktalarının tespiti ile çaresizliğini ortaya koyuyor. M. Akif; tarihe tekerrür diyorlar, ibret alınsa tekrar etmezdi diyor ya… Öyle dese de tarihi olayların dışında bir durum var. O da insanların yapıları, seciyeleri. Her devirde var olan hususlardır. Her devirde var olan hastalıklar.
Para, mal, hırsı ve cimrilik… İnsanlığın hastalığı olan bu yanlışlar ne yazık ki Müslümanlarda var. Bunun olmamasını söyleyen onca ayet ve hadise rağmen Bağdatlı Ruhi’nin Terkib-i Bend’inde dile getirdiği gibi hem de camide bu günah işleniyor. Çözümü bu kişileri tanımak. Mecranın değiştirilmesi için gayret etmek durumundayız. O zaman da şimdi de şikâyetin bir faydası yok.
Yine cahil ve ehil olmayanların makama geldikleri zaman neler yapabileceklerini açıklayan şairin dedikleri günümüzde de geçerli. Makam için kaç takla attıkları ve neler yaptıklarını, ikiyüzlülüğün kaç çeşidini uyguladıklarını görünce bunun da asırlar boyu devam eden bir hastalık olduğunu fark ediyoruz. Bu durumda makam isteyenler kadar makam verenlerin de ne kadar mesul olduğunu unutmamak gerekir. Bağdatlı Ruhi’yi rahmetle anıyoruz.
Kalın sağlıcakla.