SÖZ MEYDANI- Herkeste Ayrı Bir Virüs

Bütün dünyanın kıvrandığı, bütün dünyayı kıvrandırdığı bilinen Corona dünya medyasının gündeminde. Bürün insanların gündeminde olmasa bile medya veya bu işten beslenen her kesimin medya yoluyla onu gündemde tuttuğu bir gerçek. Bir korku oluşturulduğu da hakikat. İşin başından beri böyle oldu. Ama herkesin etrafında yaşanmaya başlanınca medya korkusu yaşanan korku haline geldi.
Okul müdürüyüm. Hem kişisel hem de resmi kişilik olarak sorumluluklarım vardı. Bunun için de hassastım. Hem çalışanlarıma hem öğrencilerime maske, mesafe uyarısı ve takibi içindeydim. Müdürlük hayatımın en zor durumlarından birisi öğrencinin sizi sürekli kılık kıyafet kontrolörü olarak görmesiydi. Okulun İHL olması sebebiyle bilhassa kız öğrencilerin kıyafetlerini önemserdim.
Tatlı sert uyarılarımla beni görün öğrencilerden kızların hemen ellerini eşarba, erkeklerin ön düğmeye götürmeleri beni rahatsız etmez değildi. Ama mutlu da ederdi. Çünkü uyarmadan yanlışlarını fark ediyorlardı. Onun için mesleğimin son demlerine kadar idarecilik hiç düşünmedim. Sonra hasbelkader olduk ve tam altı sene Avanos AİHL’de müdürlük yaptım. Hiçbir zaman büyük konuşmamak gerekiyor. Benim büyük konuştuğum hususlarda birisi idarecilikti. O başıma geldi.
Bu sene emeklilik senem. 41 yıl, öğrencilerle iç içe süren öğretmenlik senemi tamamlıyorum. Artık kimseye uyarı bakışı fırlatmak zorunda değilim. Zaten “corona”nın vermiş olduğu her yönlü serbestlik (Maske hariç) var artık. Kimsenin kıyafetine karışmıyorum artık. Ancak TMM kurallarına hassasiyetim aşırıydı. Hatta çalışanlar bunalıyoruz diye isyan bile ediyordu. Ama bana saygıları ve niyetim sebebiyle bir şey demezlerdi. Çünkü onları çok seviyorum. Sevdiğim kadar kızma ve uyarma hakkım vardı çünkü.
Derken 4 Kasım günü okuldaydım. Öğleye doğru üzerimde bir farklılık hissettim. Galiba hasta olacağım dedim. Çünkü tüylerim diken diken oluyor, giysiye sürtündükçe batıyordu. Arkadaşlar ben eve gidiyorum “potansiyel hastayım galiba” diyerek okuldan ayrıldım, bir dinleneyim dedim. Eve geldim “üstümü örtün” dedim. Aklıma ayet geldi; ”Ey örtülere bürünen.” Terledim, üstümü değiştirdim, terledim. Perşembe, Cuma da devam etti bu hareketler.
Ne artıyor ne eksiliyordu ama hastalık devam ediyordu. Çok büyük ateşim, ağrı sızı öksürük olmadığı için malum hastalıktan şüphelenmemiştim. Ama evden birinde koku duygusu azalınca 8 Kasım Pazar günü hastahaneye gidip teste başvurduk. Bana test yapmadılar gerek yok diye. Ama hane halkından kalan iki kişiye yaptılar. 9 Kasım Pazartesi üç kişilik hane halkından biri pozitif, biri negatif çıkınca iş karıştı. Karantina dediler. Hemen bana da test yaptılar. 10 Kasım benimki de pozitif çıktı. Hastaneye götürdüler ilaç verdiler ve evde tedaviye devam dediler. İlk beş günü yoğundu, kendi kendimize hap iğne uygulamaları ile rahatlamaya başladım. İlaç tedavisini sadece bana uyguladılar. Şimdi epey rahatladım. Rabbimin inayeti, merhameti, seven eş dost akrabaların içten duaları ile sağlımıza kavuştuk inşaallah. 19 Kasım Perşembe Elhamdülillah.
Hastalık veya kullanılan ilaç insan vücudunun her hücresini etkiliyor. İyi oldum diyemiyorsunuz çünkü bütün vücudunuz lime lime olmuş ve hastalığı her yerinizde yaşıyorsunuz. O kırgınlık, bitkinlik, yorgunluk, tüylerin diken diken olması… gibi hep yaşanan bir durum…
Tüm hastalıklarda olduğu gibi bu hastalığın aşamalarında da canınız ne kitap okumak ne yazmak ne dinlemek istiyor. Yatmak, uyuşuk bir tarzda yatmak. İştah gidiyor. Lokmalar ağızda dönüp duruyor, bir türlü aşağıya inmiyor. Mesela ben hastalıkta da diri kalmak, erken iyileşmek için zorlayarak yiyen birisiyim. Ama bunu hastalıkta başarmakta çok zorlandım.
Sonra hastalık güncesi yapılabilir ama şimdilik bu kadar. Yazı işlerinden Mehmet mesaj atıyor “hocam yazınızı bekliyorum” diye. Ben tamam diyemiyorum. Çünkü dikkatimde sıkıntı var, odaklanamıyorum. Şu yazıyı üç gün boyunca ancak yazabildim.
Rabbim ümmeti görünür görünmez belalardan ve coronadan korusun. Allah herkese ama herkese sağlık, afiyet versin. Kalın sağlıcakla.