Prof. Dr. Abdullah Özbek ile Söyleşi

O; (sallallahu aleyhi ve sellem) Her Kesime Örnektir
İLKADIM DERGİSİ: Eğitim ve öğretim kavramları hakkında bilgi verir misiniz?
ABDULLAH ÖZBEK: Eğitim dilimizde “eğmek” kelimesinden türetilmiştir. “Ağaç yaşken eğilir” atasözünün buna kaynaklık ettiği de dile getirilir. Bu biraz da eğitime erken yaşlarda ve zamanında başlamak gerektiğini ifade eder.
“Eğmek” kelimesinden hareket ederek eğitimi açıklamaya çalışırsak, şunlar söylenebilir:
Yine bir atasözümüzü hatırlamakta yarar var… Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur…
İnsan, doğuştan iyiyi de kötüyü de kabul edebilecek özellikte yaratılmıştır. Yani ne yöne istikamet verilirse o tarafa gider.
Büyük İslâm eğitimcilerinden İmam Gazâli, çocuğun bu özelliğini bal mumuna benzetir. Başta anne-babası olmak üzere çevresi ona şekil verir.
Demek ki vaktinde tedbir almak gerek. Yoksa kendiliğinden kötü yöne gidebilir.
Bu konuda da şu atasözünün rehberliği çok önemli:
Demir tavında dövülür…
Nasreddin Hoca nüktesinden hareketle de şunu söyleyebiliriz:
Testiyi kırmayacak şekilde çocuğu eğitmek…
Peki, zamanında tedbir alınmazsa ne olur?
İş bir iken iki olur; hatta daha da çoğalır…
Bakınız, bu konuda kültürümüzde pek çok ikaz var…
Bor’un pazarı geçmeden!..
Ya geçerse ne olur?
İşte o zaman Niğde’ye gitme zarureti ortaya çıkar. Yani yol uzar.
Yaygın olarak söylenen şu söz de dikkat çekici…
Ba’de harabi’l-Basra… Bunun anlamı şu:
Basra harap olmadan!
Bütün bu ikazlar, şüphesiz büyük tecrübeler sonucu yapılmıştır.
Bir de “terbiye” karşılığı olarak eğitimden bahsetmek gerekir…
O zaman eğitim, bir şeyi yavaş yavaş kemâle, yani mükemmelliğe erdirmek anlamına gelir…
Eğitimin temel sorusu şudur:
Nasıl bir insan yetiştirmek istiyoruz?
Genelde tartışma bu çerçevede yürütülmektedir. Dinler, ideolojiler, felsefî ve ekonomik sistemler, kendilerine göre bu sorunun cevaplarını vermeye çalışmaktadır.
Kollektif şuurumuz içinde arzu edilen insan tipi, “adam olmak” şeklinde ifade edilmiştir. Hatta bunun meşhur bir hikâyesi de vardır…
Hani baba oğluna ne demişti?
-Sen adam olamazsın!
Oğlu adam olmayı bir makama gelme şeklinde anlayıp çalışa çalışa vali olmuştu… Sonunda adam olduğunu göstermek için babasını, ayağına bile getirtmişti. Bu manzara karşısında babasının cevabı ilginçtir:
–Ben sana vali değil, adam olamazsın demiştim… Şimdi yine olamamışsın!
Buradan hareketle adam olmanın insan olmakla eş değer olduğunu bilmek gerekir.
İLKADIM DERGİSİ: “Ben ancak öğretici olarak gönderildim.” (İbn Mâce, Mukaddime 17) buyuran Efendimizin eğitimi ve eğitimciliğinden bahseder misiniz?
ABDULLAH ÖZBEK: Önce Hz. Peygamber’in neyi öğrettiğine bakmak lazım…
Başta, Allah’ın razı olacağı insanın yetişmesine yönelik her şeyi öğretiyor. Çünkü O’nun eğitiminde hedef budur. Tabiî ki Allah’ın razı olacağı insan, aynı zamanda Allah’ın yaptığından da razıdır.
Allah’ın razı olacağı insan demek, inanan, bildiklerini davranış haline getiren, elinden dilinden başkasına zarar gelmeyen ve aynı zamanda faydalı olan insan demektir. Hatta bu insanın temel özelliklerinden birisi de, gerektiğinde başkalarını kendisine tercih etmesidir.
Tabiî ki bunun gerçekleşmesi için hem bilgi hem de samimiyet gereklidir.
Hz. Peygamber’in diğer eğitimcilerden ayrılan en önemli özelliklerinden birisi de, söyledikleri konusunda bizzat örnek olmasıdır. Yani model şahsiyettir.
Bu yönüyle O’na, inanan da inanmayan da güvenmektedir. Bundan dolayı O’na, içinde yaşadığı toplum, peygamberlik gelmeden önce, “Muhammedü’l-Emin=Güvenilir Muhammed” ismini vermişti.
İLKADIM DERGİSİ: Allah Rasulü, ashabın eğitiminde nelere dikkat etmiş; hangi aşamaları takip etmiştir? Pek çok yönden vahşî bir hayat yaşayan bir toplum nasıl medenî hale gelmiştir?
ABDULLAH ÖZBEK: Hz. Peygamber’in içinde yaşadığı toplum, sizin de buyurduğunuz gibi, pek çok yönden vahşileşmişti.
Borcunu ödeyemeyenleri köleleştirme, karısını kızını gasp etme, esir ticareti, haklılığı ve hukuku güce dayandırma, putları her türlü gayri meşru kazanç ve zevkleri için ayakta tutma, yanlış da olsa gelenekleri kutsallaştırma vb. bu toplumun temel özellikleri arasında idi.
En başta Hz. Peygamber, bizzat güzel ahlâkı ile örnek olmuştur. O’nu tanımaya, incelemeye ve eleştirmek için açık aramaya gelenlerin hepsinin ortak görüşü, ahlâken örnek oluşturmasıdır.
Bu durum göz önünde bulundurulduğunda Hz. Peygamber’in öğretimi, “iman, ahlâk, ibâdet, muamelat” şeklinde sıralanır. Bu tertibin değişikliği, dinin hem anlaşılmasını, hem anlatılmasını ve hem de yaşanmasını tehlikeye sokar.
Bir de şu var…
Hz. Peygamber’in örnekliği, diğer eğitimciler gibi, hayatın belirli alanlarına yönelik değildir.
O aile reisliğinden tutunuz devlet başkanlığına, savaştaki komutana, komşuya, akrabaya, çobana, yol arkadaşına, tüccara, yetim ve öksüze, sağlıklıya, hastaya, zengine ve fakire, galibe ve mağluba varıncaya kadar, her kesime örnektir.
Hz. Peygamber, yaşadığı toplumun iyi taraflarını kabul etmiştir. Kötü taraflarını ise tedrici olarak (yavaş yavaş, insanların seviyelerini dikkate alarak) değiştirme yoluna gitmiştir.
Neticede O’nun eğitimi sayesinde bu toplum, “İyiliği emreden ve kötülüklere karşı da tavır alan bir toplum” haline gelmiştir. Kur’an böyle bir toplum için, “hayırlı ümmet” tabirini kullanmaktadır.
Hayırlı ümmet olmak, “pasif anlamda iyi” değil; tam aksine, “aktif anlamda iyi insan olmak” demektir.
İLKADIM DERGİSİ: İnsan Kur’anî ifadeyle acelecidir ama eğitim de bir sabır işidir? Nitekim Rasulullah’ın (a.s.) eğitim işini sabırla devam ettirdiğini görüyoruz. Günümüz eğitimcilerine bununla ilgili örnekler verebilir misiniz?
ABDULLAH ÖZBEK: Bilindiği gibi insan, çok yönlü bir varlıktır. Aceleci oluş da bu özelliklerden birisidir. Tek başına ele alındığında, insanın aceleci bir varlık oluşu, hiçbir zaman kötü bir anlam ifade etmez.
Ya neyi ifade eder?
Bu özelliğinin farkına varılmasını ifade eder… Çünkü insanın acele yapması gereken işler de vardır. Önemli olan, acele yapılmaması gereken işler için insanın sakinleştirilmesidir.
Meselâ Hz. Ömer’i ele alalım. Hz. Peygamber döneminde inanmayanları yola getirmek için, acele ile, çok acil tedbirlere baş vurulmasından yanadır. Ama Hz. Peygamber onun bu yönünü eğitiyor. Yalnız halife olunca, karşımızda bambaşka bir Ömer buluyoruz. Çünkü bütün sorumluluk omuzlarındadır.
Yine belirttiğiniz gibi eğitim gerçekten bir sabır işidir. Hele de bu eğitim işinde insan söz konusu ise…
Hz. Peygamber’in hayatı bu konuda eşiz bir örnektir.
Yeri geliyor, en acımasız düşmanlarını bile affedebiliyor… Üstelik güç elinde iken…
Herkesin açlıktan, karnına bir taş bağladığı zaman O’nun iki taş bağladığı görülüyor…
Ashab da olsa insan…
Onların da türlü türlü istekleri var… Bunların bir kısmı da gerçekten üzücü… Ama O, bunları ikna etmek için sabrediyor…
Hele o münafıklara (iki yüzlülere) sabredişi yok mu?
Bazen ashaptan kendisini yanlış anlayanlar da oluyor. Meselâ Mekke’nin fethinden sonra müellefe-i kulûba (kalbi İslâm’a ısındırılmak istenen bazı kişilere) ganimetten biraz fazla pay ayırınca Medineli Müslümanlar (Ensar), biraz kırılıyor.
Ne demişler?
Sabırla koruk, üzüm olur!..
İşte Hz. Peygamber, adetâ koruktan üzüm yapıyor.
İLKADIM DERGİSİ: Hocam kendisine ve çevresine yapılan her türlü işkence ve engellemeye rağmen hoşgörüsünü kaybetmeyen bir eğitimci davranışını nasıl açıklarsınız?
ABDULLAH ÖZBEK: Hz. Peygamber, hedefi yüce ve açık olan bir eğitimcidir. Başta kendisi Makam-ı Mahmûd’a ermek istiyor.
Nedir bu?
Allah tarafından övgüye layık bir konum… Ayrıca bu, cennette Hz. Peygambere tahsis edilmiş bir makamdır…
Görüldüğü gibi hedef, dünya sınırlarını aşıyor. Sonsuzluk yurdu için yerine getirilmesi gereken bir görevdir Hz. Peygamber’in ki…
Ümmetini de aynı şekilde, bu dünyayı en iyi şekilde değerlendirerek, sonsuz bir hayata hazırlıyor.
Engellemeler?
Bunlar olacak… Bir kere Şeytan ve Şeytanlıklar var… Ama hedef olunca bunlar aşılır.
Hoşgörü kavramı, Hz. Peygamber’in hayatında “müsamaha” olarak karşımıza çıkar. Bunun anlamı “kolaylaştırma” demektir. Yani hiç kimseye taşıyamayacağı yükü yüklememektir hoşgörü… Ya da hakkını vermek…
İLKADIM DERGİSİ: “Sen gerçekten çok üstün bir ahlâk üzeresin.” (68/Kalem 4) ilâhî kelamının etkisi Efendimiz’in eğitimciliğinde nasıl tezahür etmiştir? Eğitim, eğitimci ve ahlâk ilişkisi üzerinde durur musunuz?
ABDULLAH ÖZBEK: Yukarıda da bu konuya biraz temas etmiştik.
Hz. Peygamber’in şöyle bir duası var:
Allahım! Benim yaratılışımı (bedensel ve zihinsel yönümü) güzel yaptığın gibi ahlâkımı da güzel yap…
Demek ki insanın iki yönü var… Birisi “halk=yaratılış” yönü. Bu insanın fiziki boyutunu anlatır. İkincisi ise “hulk=ahlâk” yönü. Bu da insanın iç boyutunu anlatır.
Ahlâk boyutunda, irade çok önemlidir.
Sebebine gelince…
Bir kere ilâhî hikmet gereği, insanın yaratılışında iyilik ve kötülük yan yanadır. Ama insan iradesini iyiden yana kullanırsa bu ahlâkî bir davranış olur.
İşte Hz. Peygamber, iradesini hayırdan ve iyiden yana kullanma açısından bir zirve noktayı oluşturur.
Bir eğitimci açısından bunun anlamı şu olabilir…
Eğitimci; hırslarını, arzularını, aklını, kızgınlıklarını kontrol altına alıp bunları hayır istikametinde kullanmalı.
Bu özelliklere dengeli bir şekilde aktiflik kazandırılmasına ise “adâlet” denilmektedir.
Buradan hareketle üstün ahlâkın görünen boyutunun “adâlet” oluşunda şüphe yoktur. Onun içindir ki Kur’an’da Allah, adâleti emreder.
Sonuç olarak ne diyeceğiz?
Eğitimci adâletli olacak!.. Ve gençleri her yönüyle bu çerçevede yetiştirecek… Bedeninden zihnine, tercihlerine ve davranışlarına kadar.
İLKADIM DERGİSİ: Hocam “Ey insanlar! Yapmadığınız şeyi niçin söylersiniz?” Kur’anî ifadesinin eğitimde önemli bir yeri vardır mutlaka. Göstererek ve uygulayarak öğretme, Efendimizin eğitiminin belirgin bir özelliği, hayat tarzı olarak görüyoruz. Bu konuda neler söylersiniz?
ABDULLAH ÖZBEK: Bildiğiniz gibi bu konuda Kur’an’da ikaz var…
İnsan, söylediklerini yapmazsa bunun etkisi olmaz. Ya da çok az olur.
O zaman ne derler, insana?
-Kendin neden yapmıyorsun?
Böylece itirazcılara aleyhte delil verilmiş olur. Yani, yapılmayan bir şeyin söylenmesi pedagojik değildir.
İLKADIM DERGİSİ: Allah Rasulü’nün eğitim metotlarından örnekler verebilir misiniz? Mesela kişiye göre eğitim veya tedricilik gibi.
ABDULLAH ÖZBEK: Hz. Peygamber insanın bütün özelliklerini göz önünde bulunduran bir eğitim metodu uygulamaktadır. Bunlar arasında insanın seviyesine inilmesi elbette ki çok önemli bir ilkedir. Bu konuda şu sözü çok meşhurdur:
-İnsanlara akıl (kavrama) seviyelerine göre konuşunuz…
Batı eğitimi bu ilkeyi on yedinci yüzyılda keşfetmeye başlamıştır…
Günümüzde “Yapılandırmacı metot”tan çok söz ediliyor. İşte esası budur.
İLKADIM DERGİSİ: Eğitim kurumsal mı yoksa bireysel midir? Efendimiz’in uygulaması nasıldır?
ABDULLAH ÖZBEK: Her ikisi de söz konusudur.
İLKADIM DERGİSİ: Eğitimin yaşla, cinsiyetle, sosyal konumla vs. bağlantısı var mıdır? Allah Rasulü’nün uygulamalarıyla bağlantılı açıklar mısınız?
ABDULLAH ÖZBEK: Şüphesiz vardır…
Hz. Peygamber bir sözünde, “Meseleleri insanların seviyelerine indiriniz” diyor. Bu konu hem yaş, hem cinsiyet ve hem de sosyal konumla ilişkilidir.
İLKADIM DERGİSİ: Allah Rasulü’nün günümüz eğitimcilerine ulaştırılması gereken en önemli mesajları nelerdir?
ABDULLAH ÖZBEK: Hz. Peygamber sâlih (yaptığı her işi iyi yapan) insan yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Bir kere her eğitimci bu konuya eğilmelidir.
İLKADIM DERGİSİ: Son olarak konumuzla ilgili eklemek istedikleriniz var mı? İlkadım dergisi okurlarına bir eğitimci olarak özel bir mesajınız var mı?
ABDULLAH ÖZBEK: Kur’an ve onun uygulayıcısı olan Hz. Peygamber, nasıl bir insan yetiştirmek istiyor?
Öncelikle her Müslüman bu konuyu iyi kavrayıp hayata geçirmeye çalışmalıdır.
Yine okunan her âyet ve hadisi, bir rehber kabul ederek şu soru sorulmalı:
Bunlar neyi yapmamı, ya da neyi yapmamamı istiyor?
Verilen cevaplar, şüphesiz bir Müslümanın hayatına yön verecektir. Ayrıca buna dayalı bir okuma ve dinleme, hayata farklı bir anlam katacaktır.
İLKADIM DERGİSİ: Bize kıymetli zamanınızı ayırdığınız için teşekkür ederiz.
ABDULLAH ÖZBEK: Böyle bir konuda bir şeyler söyleme fırsatı verdiğiniz için biz teşekkür ederiz.