MUHASEBE- Kıyamete Kadar Cihad

1.
a. Lügat Manası: Cihad, cehd kökünden gelir. Bir konuda ciddi olmak, mübalağa etmek, takatin sonunu harcamak manasınadır. (Sa’dî Ebû Ceyb, el-Kâmûsu’l-Fıkhî, s. 70-71.)
b. Istılah Manası: Cihad; gücü kâfirlere karşı savaşta sarf etmek, hak dine davet etmek, daveti (dinlemeyi) kabul etmeyenlerle savaşmak, nefse, şeytana, kâfir ve fâsıklara karşı mücâhede etmektir. (Sa’dî Ebû Ceyb, a.g.e., s. 71.)
2. Allah’ın Yardımı, Mücahede Edene
“Uğrumuzda mücahede edenlere muhakkak, yollarımızı hidayet (beyan, irşad, delalet ve ilham) ederiz. Muhakkak Allah, Muhsin (mücahedeyi tam ve iyi yapan kimse)lerle beraberdir.” (Ankebût sûresi 29/69.)
3. Nefse, Şeytana, Kâfir ve Fasıklara karşı mücâhede:
a) Nefse karşı mücahede önce din işlerini öğrenmek, sonra onunla amel etmek, sonra da onu öğretmeye gayret etmektir. (Sa’dî Ebû Ceyb, a.g.e., s. 71.)
İşte hadîs-i şerîf: “Mücâhid nefsiyle cihad edendir.” (Tirmizî, Fedâilü’l-Cihâd, 2; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 20-22.)
b) Şeytana karşı mücâhede; şeytanın verdiği şüpheleri ve süslediği şehevî şeyleri defetmeye gayret etmektir. (Sa’dî Ebû Ceyb, a.g.e., s. 71.)
Delili şu âyet-i kerîmedir: “Şüphesiz şeytan, insana apaçık bir düşmandır.” (İsrâ sûresi 17/53)
c) Kâfirlere ve fasıklara karşı mücahede:
Delili şu âyet-i kerîmedir: “Şüphesiz kâfirler size apaçık düşmandırlar.” (Nisâ sûresi 4/101)
Kâfirlere ve fasıklara karşı mücahede vasıtaları; el, mal, lisan, silah ve kalptir.
Bunların her birinin hükmü kendi şartlarına göredir. Çünkü hükümleri şartlar belirler. Sadece kalp ile olan yerde dil ile cihada, sadece dil ile olabilecek yerde de el ile cihada cevaz verilmez.
Kalp ile cihad, avam için farz-ı ayn; dil ve kalple birlikte cihad, ulema için farz-ı ayn; el, kalp ve dille cihad, devlet için farz-ı ayndır.
Avam, küfre ve şirke buğzeder, Allah Teâlâ’yı, Hz. Peygamber’i, Hz. Peygamber’in Allah’tan getirdiklerini tasdik eder.
Ulema, dil ile küfrün ve şirkin hâkimiyetini iptale çalışır, İslam’ı ispata ve tespite çalışır.
Devlet, el ile küfrü, şirki ve Allah’a isyanı mahkûm edip İslam’ı hâkim kılmaya çalışır.
4. Cihadın Dindeki Yeri:
Hz. Peygamber (s.a.s.), cihadın dindeki yeri hakkında şöyle buyurmuştur: “İş (din)in başı İslâm (teslimiyet), direği namaz, zirvesi cihaddır.” (Tirmizî, Îmân, 8; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 231, 237.)
Nasıl ki binanın tavanı ve çatısı binayı koruyorsa, cihad da İslam binasını öyle korur.
Cihad, bütün insanlığın müşterek haklarını kullanabilmesi, Hakk’ın hâkim olması ve dünya barışı için gayret etmektir.
Bu manada cihad hem barış hem de savaş döneminde devamlı olarak yapılır. Bu sebeple cihad her zaman gereklidir ve savaştan daha kapsamlıdır.
Bu ümmetin seçiliş sebebi de aslında cihaddır. Delili de şu âyet-i kerîmedir:
“Allah uğrunda gerektiği gibi cihad edin. Sizi (cihad için) O (Allah) seçti. Üzerinize dinde bir güçlük de yüklemedi, babanız İbrahim’in dini gibi. Bundan önce de bu kitab (Kur’ân)’da da size Müslüman adını O (Allah) taktı ki, Peygamber, size karşı şâhit olsun. Siz de bütün insanlara karşı şâhitler olasınız. Artık namazı dosdoğru kıl(maya devam ed)in, zekâtı verin, Allah’a sarılın ki, mevlanız ancak O’dur. Ne güzel mevla O! Ve ne güzel yardımcıdır O!” (Hacc sûresi 22/78)
Cihad denilince sadece savaşı anlayan yanlış anlamıştır. Delili de şudur: Rivayet olunur ki Hz. Hasan (r.a.) Hacc suresinin 78. âyetini okumuş ve şöyle demiştir: “Adam, Allah uğrunda cihad eder, hâlbuki bir kılıç vurmamıştır.” (Yazır, M. Hamdi, Hak Dini Kur’ân Dili, V, 3423.)
Cihadda savaş yoktur diyen de yanlış anlamıştır. Çünkü cihad hem kalp hem dil hem de beden ile yapılır.
5. Cihadın Kısımları:
a. Kalp ile Cihad: Kalp ile küfrü ve şirki reddetmektir.
b. Dil ile Cihad: Bâtılın iptaline, hakkın ispat ve tespitine dil ile gayret etmektir.
c. Beden ile Cihad: Hakk’ın hakimiyeti için bütün gücü ile mücadele etmek, gerektiğinde müdafaa harbi, gerektiğinde taarruz harbi ile savaşmaktır.
Kalp, dil ve beden ile cihada şu hadîs-i şerîf delil teşkil eder. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Benden önce Allah’ın gönderdiği hiçbir peygamber yoktur ki o peygamberin ümmetinden havârîleri (yardımcıları) ve sünnetine uyan, emrine tâbi olan ashabı olmasın. Sonra onların ardından, yapmadıklarını söyleyen ve emrolunmadıkları şeyleri yapan bir takım kötü nesiller ortaya çıkar. İşte kim bunlara karşı eliyle cihad ederse o mü’mindir. Kim onlara karşı dil ile cihad ederse o mü’mindir. Kim onlara karşı kalbiyle cihad ederse o da mü’mindir. Fakat bunun ötesinde imandan bir hardal tanesi (kadar bile) yoktur.” (Müslim, Îmân, 80; Buhârî, Îmân, 15, Rikâk, 35, 51, Fiten, 13, Tevhîd, 36.)
Cihadın en azı kalp ile yapılan cihaddır. Eğer kalbiyle cihad etmez yani kalbi ile küfür ve şirki reddetmezse, haramların haram oluşunu, farzların farz oluşunu kabul etmezse o kimse mü’min değildir. Demek ki kalbin cihadı imandır.
Dil ile cihad, beden ile cihaddan daha üstündür. Zira Mekkî bir sûre olan Furkan sûresinde Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Kâfirlere itâat etme! Onlara karşı o (Kur’ân) ile büyük bir cihad yap!” (Furkân sûresi 25/52.)
Dil ile cihad eden mü’min, dilin cihadı ile hidayete vesile olabiliyor. Elbette hidayete vesîle olarak insanın kurtuluşuna aracı olmak üstün olandır. İşte bundan dolayı dil ile; ilim ve tebliğle; hal diliyle; salih amel işleyerek, iyilik ederek, ikram ederek, yapılan kötülükleri af ederek hidayete vesile olmaya çalışmak gerekir.
6. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in Cihad Dönemleri
Hz. Peygamber (s.a.s.), bütün hayatı cihad olarak değerlendirmiştir.
Cihad, hakkı hayata hâkim kılma gayreti olduğuna göre, elbette bütün hayatında da hakkı hâkim kılma ile meşgul olmuştur.
Allah Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’de dünya hayatını ticaret hayatına benzetmiş, (Saff sûresi, 61/10-14.) alışverişte cennet karşılığında mal ve can istemiştir. (Tevbe sûresi, 9/111.) Bu canı ve malı Allah yolunda cihadda sarf ederse hem bu dünya hem ahiret, cennet olacak demektir. (Âl-i İmrân sûresi, 3/146-148.)
a. Mekke dönemi
aa. Kalple cihad (gizli davet) (Hicr sûresi, 15/85; En’âm sûresi, 6/106.)
ab. Dil ile cihad (açık davet) (Nahl sûresi, 16/125; Furkân sûresi, 25/52.)
b. Medine dönemi
ba. El ile cihad (müdâfaa harbi) (Hacc sûresi, 22/39.) Bedir, Uhud ve Hendek savaşları savunma amaçlıdır.
bb. El ile cihad (taarruz harbi) (Bakara sûresi, 2/193; Tevbe sûresi, 9/14, 15, 29.)
Mekke fethi ve sonraki savaşlar taarruz amaçlıdır. Mekke’nin fethi birkaç çatışma hariç tutulursa silahsız gerçekleşti denebilir.
7. Barış Dönemi
İslâm’da savaş değil barış esastır. Zira barışta huzur vardır. Bu konuda şu iki âyet-i kerîmede Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Sizinle din hususunda muhârebe etmemiş, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış olanlara iyilik yapmanızı, onlara adâletli davranmanızı Allah size yasaklamaz. Çünkü Allah (kime olursa olsun) adâlet yapanları sever.” (Mümtehine sûresi, 60/8.)
“Allah, sizi ancak din hususunda size karşı savaş yapan, sizi diyarınızdan çıkaran ve çıkarılmanıza arka çıkmış olanlara dostluk etmenizi size yasaklar. Kim onları veli (idareci, dost) edinirse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” (Mümtehine sûresi, 60/9.)
Bu iki âyet-i kerîme, İslâm’ın devletlerarası hukukunun ve münasebetlerinin esaslarını tayin eden iki önemli kural olması itibariyle ayrı bir önem taşır. İkinci âyette “…Çıkarılmanıza arka çıkmış olanlar…” kaydının burada ifade edilip de bir önceki âyette açıkça belirtilmeden mananın delâletine bırakılmasında bir nükte aramak gerekir. Allah bilir ya, bu nükte, düşmanlara yardımda bulunan kimselerle münasebeti kesmede acele etmeyip önce yardımdan vazgeçirmek için mümkün olabilen siyâsî teşebbüslere imkân tanımaktır. (Yazır, M. Hamdi, Hak Dini Kuran Dili, VII, 4906.)
Bu âyet-i kerîme, arada dostluk kesilmiş olsa bile müşriklerle Müslümanlar arasında karşılıklı iyi ilişkilerde bulunmanın, iyilik yapmanın câizliğine delâlet eder. (Kâsımî, Mehâsinu’t-Te’vîl, XVI, 120.)
İslâm barış dinidir. Hakka saygı, halka sevgi prensibine dayalı bir sistemdir. İslâm, bütün dünyaya sistemini hâkim kılmak ister. İslâm, insanların bütününü Allah’ın sancağı altında birbirleriyle tanışan, birbirlerini seven, ilim ve irfanda yarışan kardeşler haline getirmek ister.