Mehmet Lütfi Arslan İle Röportaj

Mehmet Lütfi Arslan İle Röportaj

Genç Adamlar’ın tanımasını ve takip etmesini istediğimiz isimlerden birisiniz. Bize kendinizden ve çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

İsmim Mehmet Lütfi Arslan. Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde Yardımcı Doçentim. Üniversite’deki görevime başlamadan önceki işim Genç dergisiydi. Genç dergisi gençlere yönelik aylık dergi. Yaklaşık sekiz senedir Genç dergisini çıkartıyoruz. Genç dergisiyle ilgilenmeye başladığım süreden iki sene sonra ‘Uluslararası Genç Derneği’ni kurduk ve başkanlığını yürütüyorum. Uluslararası Genç Derneği, Genç dergisinde vermeye çalıştığımız ‘dert çağrısı’nın ete kemiğe bürünmüş hali. Burada daha çok sosyal sorumluluk projeleri yapıyoruz. Gençlere, hayatta bulunuşumuzun ve dünyaya +1 olarak gelişimizin anlamı çerçevesinde uluslararası aktiviteler olarak özellikle Afrika’da bir takım hizmetlere katılmalarını teşvik ediyoruz. Genç dergisi ile başlatmış olduğumuz çağrımızı bir anlamda somut hedeflere dökmüş oluyoruz. 

Medine’den gelen bir medeniyetimiz var. Gençler olarak bu bağlantıyı nasıl anlamalıyız?

Medine, şehirli olmak ve şehre ait olmak anlamına geliyor. İbn Haldun’un ifadesiyle bedevi olmanın bir tür karşıtı. Medineli kavramının esas altında yatanın ictimaileşmek/ sosyalleşmek olduğunu anlıyorum. Çünkü bedevi yalnız yaşayan ve kendine göre bir dünya kurmuş insandır. Medeni insan ise hayatının her anı birbirine dokunmakla geçen insanlardan müteşekkil bir şehir örgüsünde yaşar. Yani insanların birbirine yurt olduğu -kurt değil- bir dünya anlamına geliyor. 

Medine’deki sosyalleşme; kendisini dünyanın tek öznesi olarak gördüğü bir dünyanın değil, yekdiğerinin derdiyle dertlenmeyi, başkalarıyla ortak yaşayabilmenin, aynı yere gidebilmenin ve özellikle Fatiha suresinde ifadesini bulan “Sana ibadet eder ve Sen’den yardım dileriz” çoğul sigasıyla gelen mananın bir yönüyle ortaya çıktığı yerdir diye düşünüyorum.
Efendimiz aleyhisselam, Yesrib’in adını değiştirip Medine yaptığında orada özellikle iki kurumun öne çıktığını görüyoruz. Bir tanesi Cenab-ı Hak ile ilişkimizi tanzim ettiğimiz ve buradan topluma açıldığımız Mescid müessesesi. Diğeri de sosyalliğimizin ve hayatta kalışımızın bir vasıtası olarak ilişkilerimizi tanzim ettiğimiz ‘pazar kurumu’. Bu iki kurumun Medine’de Müslümanlar tarafından tanzim edilmiş olması bize bugün önemli bir mesaj veriyor diye düşünüyorum. Medine’nin medeniyete doğru yönelmesi için “Cami’nin dışarıya doğru açılması pazarın da bizim olması” gerekiyor. 

Günümüzdeki üniversiteler medeniyetimizin inşasında katkı sağlayabilme yeteneğine sahip midir?

Mevcut üniversitelerimiz anglosakson bir dünyanın, batılı paradigmaların çerçevesinde şekillenmiş yerler olduğu için buralardan bize ait tıntını veya sesin gelmesini beklemek çok büyük bir iyimserlik olur. Değil mi ki insan unsuru esastır. Bu insan ne kadar örselenmeye çalışılsa da yok edilmeye çalışılsa da kaliteli ise üniversitelerimiz ona uygun bir medenileşme sürecinin kurumları olabilirler. Bu noktada kat edilmesi gereken uzun, ince bir yol olduğunu düşünüyorum. Çünkü üniversitelerimizin de öğrencilerimizin de kaygısı yok. Derdi olmayan insan ve kurum kalıcı olamaz. İnsanı ötelere taşıyacak bir performans gösteremez diye düşünüyorum. 

“Medeniyet Okumaları” diye bir başlığımız olsa sizce nereden başlamamız gerekiyor? 

Kur’an-ı Kerim en temel kitabımızdır ve her okumanın başında mutlaka olmalıdır. Osmanlıca’yı öğrenerek başlamak lazım, Medeniyet okumalarına. Yüz sene önce yazılmış bir kitabımızı okuyamıyorsak hiç bu işlere girişmeyelim. Medeniyet okumalarının bundan sonraki safhalarını ikiye ayıralım:
İlk cüz olarak temel ilimler; Kur’an ve Hadis kültürü ile İlmihal, Siyer, Akaid gibi temel ilimler.

İkinci cüz olarak şahsiyet okumaları yapmak gerekiyor. Seçme isimlerle hem zamanlarının tahlili yapılmış olur hem de ortaya koydukları eserlerle kendi zamanlarındaki sorunlara nasıl çözümler geliştirdiklerine dair tahlil yapmış oluruz. İlk olarak İbn Haldun, İmam Gazali, Şah Veliyullah Dehlevî, İmam Rabbani gibi günümüz sürecinde ise Mehmet Akif, Bediüzzaman, Hasan el-Benna gibi şahsiyetler.
‘Medeniyet okumaları şahsiyet bağlamında niye değerlendirilmelidir?’ sorusu önemlidir. Çünkü her şahsın yaşadığı zamanla ilgili bir kaderi var. O kaderin de ortaya çıkarttığı bir müktesebat var. O müktesebatı anlamak o zamanı anlamak demektir. Medeniyet de bizatihi zaman kavramıyla yakından alakalı olduğu için şahıslar üzerinden kazı çalışması yapmak o dönemi anlatacaktır. Dolayısıyla medeniyetimizin her döneme ait farklı veçhesi şahıslar üzerinden rahatça ortaya çıkarılabilecektir. 

İslam medeniyeti denilince aklınıza hangi isimler geliyor? Birkaçını bizimle paylaşır mısınız?

İslam medeniyeti denilince aklımıza gelmesi gereken ilk isim Efendimiz aleyhisselam’dır. Efendimizin hayatını, siretini farklı gözlerle farklı zamanların yorumlarıyla karşılaştırmalı okumak gerekiyor. Okudum-bildim-öğrendim’den ziyade hissederek yapmak gerekiyor. Efendimiz aleyhisselam, Kur’an-ı Kerim gibi yöneldikçe kendisini açan bir vasfa sahiptir. Haddi zatında bu temrini başarabilirsek kendimize ait güzel bir yetişme alanıyla karşılaşırız.

Efendimiz aleyhisselam’dan sonra ikinin ikincisi Hz. Ebubekir r. anh iyi anlaşılmalı. Cüretkâr bir ifade belki ama ben Ebubekir r. anh’ın anlaşılmasının çok daha önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü Efendimiz aleyhisselamı anlamak Ebubekir r. anh’ten geçiyor. Çünkü göklerle aramızdaki vahiy irtibatı sağlayan o şahsın anlaşılmaz ‘kâhin, sihirbaz, mecnun’ şeklinde tukaka edildiği o dönemde O’na inanan sizin-bizim gibi ‘O ne söylüyorsa ben ona inanıyorum’ diyen bir insanın sıddîkiyeti, tasdik edişi ve doğrulayıcı oluşu çok önemlidir. Ebubekir r. anh, inanışıyla ve yönelişiyle imanı hepimiz için makul bir noktaya getiriyor aslında. Bu anlamda Ebubekir r. anh’ın önemi hakikaten tam anlaşılmış mıdır, çok emin değilim?

Hz. Ömer r. anh, İslam’ın siyasi, idari ve sosyal nizam olarak öğrenilmesinde çok ciddi rol oynamıştır. Bu sene Genç dergisinde vermiş olduğumuz ‘365 Sahabe Ölçüsü’ isimli hediye kitabımız vardı. Orada sahabe ölçüleriyle ilgili anekdotlar hazırlarken Ömer r. anh’ın nasıl nizam kurucu ve örneklik vasıflarına sahip olduğunu gördüğümde hayret ettim. Ömer r. anh dediğiniz zaman bir durmanız gerekiyor.
Tabi sahabe efendilerimizin hepsi birer yıldız. İnsan mizacının farklılıkları dikkate alındığında her birisi bizler için rahmet vesilesidir. Çünkü sizin sevdiğinizi ben sevmeyebilirim ama her birimize hitap edebilecek örnek sahabe şahsiyeti var. Bu anlamda herkes kendi sahabesini/yıldızını aramalıdır, diye düşünüyorum.

‘Onlara güzellikle uyanlar’ diye ifade edilmiş bir bereketli zümredir, Tabiin. Buradan kendimize Hasan-ı Basri hazretleri gibi örnekler bulabiliriz. Sonrasında aklımıza ilk gelecek şahıs, İmam-ı Azam Ebu Hanife ve İmam-ı Şafi, Ahmed b. Hanbel, İmam Malik’tir. Bunlar kutuplardır. Özellikle metodoloji, usül anlamında çok şeyler öğreteceklerdir. 

Sonra Allah dostları, hak dostları dediğimiz her birisi Cenab-ı Hakk’a kulluk yönüyle temayüz etmiş büyük insanlar var. Cüneyd-i Bağdadi, Seriyyü’s Sakati, İbn Arabi, Mevlana, İmam Rabbani, Şah-ı Nakşibend, Ahmet er-Rufai, İbrahim es-Sûfi gibi. Allah’a kulluk noktasında nasıl bireysel yönelim içerisinde olmamız gerektiğine dair çok güzel örnekler vereceklerdir. 

Bir de Kıyam önderleri/Cihad önderleri diyebileceğimiz İslam’ın duru gönül havzasını Şer’i Şerifle bütünleştirmeyi başarmış ve yolu doğrultmuş insanlar var. Boşa akmakta olan suyu tekrar havzasına dökebilmiş insanlardır, bunlar. Abdullah bin Zübeyir, İmam-ı Azam, Gazneli Mahmud, Şah Veliyullah Dehlevi, İmam Rabbani gibi nice insanlar. 

Bir de ihtiyaçlarımızdan yola çıkarak son üç yüz senedir izzet mücadelesi verdiğimiz batı dünyasının tâ ciğerine kadar sokulmuş ve onu hazmetmiş münevver tipinden bahsetmek istiyorum. Kim bunlar? Mesela Seyyid Kutup, Aliya Izzetbegoviç, Muhammed İkbal, Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Roger Garaudy… Hem batıyı bilen hem bizim dünyamıza vakıf isimler. Müslümanların İslam’ın izzetini, atılımcı gücünü kendi nefislerinde ‘niçin gerçekleştiremediklerine?’ dair o muhasebeyi ciddi anlamda yapmış insanlardır. Ben bu prototipin çok daha gelişerek yeni örnekler vermesi kanaatindeyim. Bu anlamda da bahsetmiş olduğum isimlerin ortaya koyduğu örneklerin gençler açısından önemli olduğunu özellikle ifade etmek isterim.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Genç Adam dergisine yayın hayatında başarılar diliyorum. Biz gençlerle ilgili bir dergi çalışmasına girişirken bunun hakikaten ince, uzun bir yol olduğunun farkındaydık ama dil geliştirmenin bu kadar zor olduğunu doğrusu bilmiyorduk. Bu anlamda da Genç Adam dergisine o dili oluşturma noktasında muvaffakiyetler diliyorum. Çünkü gençlerin dili çok çabuk değişiyor. Eskiden orta yaşlıların gençleri anlamadığı söylenirdi. Şimdi 17 yaşındakiler 15 yaşındakileri anlamıyor. Çünkü o iki sene içerisinde o kadar reklam, film, oyun, mesajla gelişmeye muhatap oluyor ki o iki senede neredeyse yirmi senede yaşanan vukuat/ hadisat yaşanıyor. Bu anlamda da Genç Adam dergisinin işi zor. Ama Cenab-ı Hak “her zorlukla beraber iki kolaylık vardır.” buyuruyor. O iki kolaylığın ne olduğunu Genç Adamlara ben söyleyeyim. Birincisi gençlerin kendisidir ki onlardan hiç ayrılmasınlar. Diğeri Cenab-ı Hakk’ın Tevfik-i İnayeti ki bu alan çok boş. Bu alan hizmet bekliyor.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.