MEFKURE-Mümin Vasıflı Olmalı

İslam’ın hayata hâkim kılınmasını isteyen Müslümanlar evveliyatla, İslam’ı kendi yaşantılarında hâkim kılmak gayreti içinde olmalıdırlar. Bugün, İslâmî hareketlerin önündeki en mühim mesele budur. Başkalarının yapmasını istediği şeyleri kendisi yapmayanlar inandırıcı olamazlar. İslam bir slogan değildir. O yaşanılması gereken ilâhî bir nizamdır. İslam’ı İslam’a göre yaşamak bir mecburiyettir.
“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınızı söylemeniz, Allah yanında şiddetli bir buğza sebep olur.” (Saf 61/2-3)
İslam’ı İslam’a göre yaşayabilmek vasıflı Müslümanların işidir. O halde Müslümanlar, Müslümanda bulunması gereken vasıflarla muttasıf olmalıdırlar ki, İslâmî yaşantıyı hayatın bütün safhalarına taşıyabilsin ve kendi aralarında yaşayıp hâkim kıldıkları İslam’ı, Kur’an ve sünnet çizgisinden sapmadan, İslâmî bir harekete dönüştürebilsinler.
“Gerçek müminler ancak o müminlerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, ayetleri okunduğu zaman imanlarını artırır. Ve bunlar yalnızca Rablerine tevekkül ederler.” (Enfal 8/2)
“Siz insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah’a inanırsınız…” (Âl-i İmran 3/110)
“Onlar ki Allah’ın ahdini yerine getirirler ve antlaşmayı bozmazlar.” (Rad 13/20)
Vasıflı müminler, Allah ve Rasûlünün hükmüne razı olur ve asla isyan etmezler.
“Allah ve Rasûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir kadın ve erkeğe, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Rasûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab 33/36)
O vasıflı Müslümanlar, aralarındaki meseleleri İslam ahkâmına göre hallederler. Tağuta ve tağûtî düzenlere asla müracaat etmezler. Onların önünde muhakemeleşmek gibi bir zillet ve meskenete düşmezler.
“Sana da daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere kitabı (Kur’an’ı) inzal ettik. Artık aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet. Sana gelen hakkı bırakıp da onların arzusuna uyma…” (Maide 5/48)
O vasıflı Müslümanlar bilirler ki tağutun önünde muhakemeleşmek ve buna razı olmak bir nifak olayıdır. Bu sebeple onlar, tağutu reddeder ve İslam’ın hâkimiyeti için “Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar…” (Maide 5/54)
Onlar İslam’dan başka nizam tanımazlar. Üstün olanların Müslümanlar olduğuna inanırlar. Zorluklar ve engeller karşısında gevşemezler. Onlar ancak Allah’tan yardım isterler. Bilirler ki Allah’ın yardım ettiğini hiçbir güç mağlup edemez.
“Gevşemeyin, mahzun olmayın. Siz eğer gerçekten mümin iseniz (düşmanlarınıza galip ve onlardan) çok üstünsünüzdür.” (Âl-i İmran 3/139)
“Allah size yardım ederse sizi yenecek yoktur; eğer sizi yardımsız bırakıverirse O’ndan başka size yardım edecek kimdir? İnananlar yalnız Allah’a güvensinler.” (Âl-i İmran 3/160)
Onlar, Allah için sever, Allah için buğz ederler. Emanete hıyanet etmezler, yalan söylemezler. Verdikleri sözü muhakkak yerine getirirler. Ahde vefa ederler. Konuştuklarını Allah rızası için konuşurlar. Yaptıklarını Allah rızası için yaparlar.
Hülasa olarak onlar, Allah ve Rasûlünün istediği bir Müslüman olabilmek için her türlü ahlak-ı hamîdeyi nefislerinde cem edip, ahlak-ı rezileden ictinab etmeyi kendilerine şiar edinirler.